Geliyor musun Misi? (Yazarken Geldi- Misi İstanbul’da)-Insua da Geldi Ne Oluyor Yahu!!!

Ağustos 31, 2010, 3:24 am | Futbol, Galatasaray, ozhano, Transfer kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Ntv’si,Trt’si, tüm medya seni getirdi, herşey hazırlandı, bekleniyorsun. Resmi sitede yayınlanacak foto bile hazır. Yürüyerek mi geliyorsun, Sezgin daha fazla para gitmisin diye karayolu ile mi getiriyor bilmiyorum ama geleceksen gel artık be misi misi. Adnan Sezgin’e rağmen gel. Hatta O’nu getirme sadece kendin gel. Ama Allah aşkına eğer ki bu transfer gerçekleşirse şu havaalanını doldurmayın. Manyaklaşıyor her gelen. Kendini dünyanın bir numaralı topçusu zannediyor. Rahat rahat gelsin, gitsin kulübe. (Foto: facebook-galatasaray.org)
Ahanda geldi tam yazarken, biz yarın geliyorsun zannediyorduk, misi baskın basanındır yaptı 🙂

p.s. Bu arada, sırada Insua ve Baptista var deniyor hayırlısı bakalım ilginç olacak bu son 2 gün…

p.s.2 saat:4:22 Insua da bizim tercümanla havaalanında görüldü. Bir de Baptista da olursa…

Futbolcuları tercüman Mert’in getirmesi de ilginç. Acaba Adnan Sezgin transfer işini halledemedi de görevi Mert’e mi verdi? Ya da futbolcunun yanında kim olursa transfer ona malediliyor diye başkan özellikle mi etliyi sütlüyü etkilemeyen, kıskanılmayacak olan Mert’i gönderdi. Şu Mert Galatasaray camiasındaki görevi tam olarak ne anlamadım gitti. Başkanın sağ kolu oldu sanırım 😀

Bir Yardım Lütfen!(Anket)

Ağustos 31, 2010, 12:16 am | Anket kategorisinde yayınlandı | 6 Yorum

Değerli dostlarım,

Bugüne kadar blog içerisinde anket bakımından Galatasaray, Milli Takım, basketbol vb. spor olayları içerisinde kaldık. Sizden ilk defa kendi durumumla ilgili bir anketi oylamanızı isteyeceğim. Galatasaray’ın şu ana kadar ki üzüntü verici performansı, lig tv’deki programların eskisi gibi iyi olmaması, askere gitme vaktimin yaklaşması (yaş 30 oldu artık gidelim değil mi?) vb. gibi nedenlerden dolayı 6 sene sonra ilk defa digiturk’ü ya da spor paketini bırakmayı düşünüyorum. İptal servisinden aradıklarında beni kandırmalarına izin vermeksizin iptal işlemlerinin devreye alınmasını istedim. Ancak ne var ki diğer bir yanım da Galatasaray olmazsa, Fenerbahçe olmazsa sıkıntıdan patlarsın alışamazsın bu yeni duruma diyor. Açıkçası ben ve etrafımdakiler işin içerisinden çıkamadık. Sizden isteğim ise banane falan demeyip bu konuda bana yardımcı olmanız. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda: Devam etmem mi daha iyi olur yoksa artık tamam mı diyeyim?

Kararını ver: Ufuk mu Aykut mu?

Ağustos 30, 2010, 2:52 am | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum


Eskişehirspor 1-3 Galatasaray

Eskişehirspor galibiyeti ile ilgili uzun uzadıya birşey yazmak içimden gelmiyor. Tek bir beklentim var, eğer takıma iyi bir kaleci transferi yapılamayacaksa maçta yaptığı hatadan kaynaklanan gole bakılıp bir sonraki maçta Ufuk’un kesik yememesi. Eğer Ufuk’un hatası nedeniyle bir sonraki maçta kale Aykut’a emanet edilirse ne Aykut’ta ne de Ufuk’ta güven kalmayacak, üstüne bir de konsantrasyonları dip yapacak. Gözleri sürekli kenarda olan, kenardaki teknik kadroya güven sorunu yaşayan, bir sonraki maçta acaba 11’de olacak mıyım diye arpacık yavrusu gibi düşünen kaleciyi geçtim hiçbir futbolcu Messi olsa iş yapamaz.

Kısacası artık bir karar verilsin, bu takımın birinci kalecisi ya Ufuk olsun ya da Aykut. Ama biri olsun ve O’na güvenilip devam edilsin. Aykut bir adım geride bana göre; çünkü eline çok fırsat geçti ancak bu takımın birinci kalecisi olabilecek kapasitede olamayacağı görüldü. Ama dediğim gibi bana göre.

Kazakistan-Belçika maçları Türk Milli Takım Kadrosu

Ağustos 27, 2010, 5:33 pm | Türk Milli Takım, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın


KALECİLER: Hakan Arıkan, Onur Kıvrak, Sinan Bolat

SAVUNMA: Gökhan Gönül, Sabri Sarıoğlu, Ömer Erdoğan, Servet Çetin, İbrahim Toraman, Gökhan Zan, Hakan Balta, İsmail Köybaşı

ORTA SAHA:Hamit Altıntop, Kazım Kazım, Mehmet Aurelio, Selçuk İnan, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu, Nuri şahin, Arda Turan, Özer Hurmacı

FORVET: Tuncay Şanlı, Semih Şentürk, Sercan Yıldırım, Nihat Kahveci, Halil Altıntop

yorum gerek değil mi?

Hakan yerine Cenk’i görmek isterdim! Formayı hak ediyor. Belki de hemen havaya girmesin, öyle iki maçta milli takıma girince oldum sanmasın diye böyle bir tercih yapıldı. Ömer Erdoğan hakettiği formayı giyecek üstüne. Servet’e partner olacak gibi gözüküyor. Gökhan Zan neye göre takıma alındı ben anlamadım. Gökhan Gönül sakat değil miydi? Selçuk İnan’ın yanında Ceyhun Gülselam’ı da görebilseydik keşke Mehmet Aurelio yerine. Bu adamdaki ısrar nedendir bilemedim! Türk olurken Milli Takım’da oynama garantisi mi istemiş?? Halil ne yapıyor tam bilmiyorum ama iyidir. Ben Mevlüt’ü de aradım bu kadroda.

Fena değiliz. Belçika ile görülecek bir hesabımız var. Takımdaki oyuncular ne kadar kulüplerinde formsuz olsalar da birlikte farklı oynuyorlar. Çünkü hepsi üst düzey oyuncular. Mesela Arda’nın yanında Mustafa Sarp değil de Emre, Hamit olacak. Servet sahaya hocasının güveniyle çıkacak. 2’de 2 yaparsak da, 2 puan alırsak da şaşırmam. Şaşırmamaya alışmak ne kadar donuk bir hayat yaşatıyor biliyor musunuz?

volkanbk3

„Napıisiniz lan Devrimciler?“

Ağustos 27, 2010, 5:16 pm | spor toto süper lig 2. hafta, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

İstanbul’un büyük takımlarının da aynı anda puan alamadığı bir haftayı geride bıraktık. Geçen haftaya nazaran 2 gol daha fazla (18 gol) atıldı. Bu istikrarla gidersek 34. Haftadaki haftalık gol sayısı 82 olacak! Tabi ki bu pek mümkün değil. Çünkü geçen hafta 9, bu hafta 8 takım gol atamadı.

Haftanın açılışında Ziya Doğan’ın Ayman’sız Konya’sı Eskişehirspor defansının yardımıyla sezonun şimdiye kadarki en hızlı golünü attı. Beraberlik sayısını Pele’nin golü ile bulan Eskişehir özellikle yaşı yetenlerde 1970 Dünya Kupası etkisi yaratmış olabilir. Zira turnuvanın yıldızlarındandı hakiki Pele! Ama Eskişehir kapanan Konya karşısında o yılki Brezilya kadar iyi bir futbol oynayamadı ve Adnan’ın golüyle Konya’ya boyun eğdi. Bu arada geçen hafta Ayman’ı gören oldu mu diye sormuştum. Mısırlı futbolcu Ziya Doğan’ın manevi oğlu söylemlerinden rahatsız olup kendi hesabına yatırılan transfer taksidini de kulübe geri yatırıp Mısır Ligi’nin El-Zamalek’in yolunu tutmuş. Gururlu topçu Ayman. Günün ikinci maçında Kayserispor tek kurşunla yıktı Karabük’ü. 4 yıldır iki gol kralıyla birlikte sarı-kırmızılı takımın hücum gücünü oluşturan Cangele 2’de 2 yaparak artık sıranın kendisinde olduğunun mesajını verdi.

Sen İstanbul’sun! Büyük düşün!

Transfer şampiyonu Beşiktaş kağıt üzerinde favori çıktığı maçta kağıt üzerinde favori olarak kaldı. Guti’nin 11’de başlamadığı maçta Necip’in de olmaması şaşırtırken, ilk 11’de başlayan Delgado’nun maçın ertesi günü takımdan gönderilmesini Arjantinli’nin mağlubiyetin günah keçisi ilan edilmesi olarak mı yorumlamalı yoksa yaz başından beri transfer dersi veren Beşiktaş yönetiminin kendini tekzip etmesi olarak mı? İstanbul Büyükşehir Belediyespor geçen hafta alınan mağlubiyetin kaza olduğunu, uzmanlık alanlarının büyük takımlar olduğunu bir daha hatırlattı. Ne diyor takımın „büyük ağbileri“: Sen İstanbul’sun. Büyük düşün! Bu arada Beşiktaş’ın 3 kalecisinin de ceza sahası dışında topla oynamayı çok seven ekolden olması bilinçli bir seçim mi, yoksa Rüştü’den mi bulaşıcı araştırmak gerek. Geçen haftanın iki şok sonucunda imzası olan Antalyaspor ve Sıvasspor birer golle haftayı kapattı. Gençlerbirliği ve Gaziantepsor’un bu hafta lig tablosunda arttırabildikleri tek verileri beraberlik sayıları oldu. Tolunay Kafkas’ın Kayseri’deki ikinci sezonunda takımın ligde toplam 38 gol atabilmişti. Aynı senaryo Antep’te tekrarlanır mı göreceğiz.

Geçen yıl Ali Sami Yen’de aldıkları beraberlikle şampiyonluğun gideceğini hissettiklerini söyleyen Bursalılar, geçen yıl son dakikada kazandıkları şampiyonluğun ne kadar hakedlimiş bir unvan olduğunu kanıtladı. Galatasaray hızlı başlasa da gole ulaşamayınca Ergic’in iki golü sorunlu Galatasaray’a „marksist darbe“yi indirdi. Zira Ergic, yeşil sahada görülebilecek ender solcu entellüktellerden. Ligimizin doğu bloku (Takımdaki 9 yabancının 7’si Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Slovakya’dan) ekolünün önemli temsilcilerinden Ankaragücü düşmeye en yakın olarak gördüğüm Manisaspor deplasmanında 3 golle galip gelerek haftanın gollü maçlarından birine imza attı. Ankara temsilcisinin ikinci golünü atan Özgür Çek Fenerbahçe altyapısının mahsulüdür. Aziz Yıldırım arada bir kendi bahçesindeki yeteneklerle ilgilense fena olmayacak.

Mahalle Futbolu

Haftanın son gününde maçlar öncesi Kasımpaşa Ömer Hayyam sokaktaki evimdeydim. Davul seslerini duyana kadar nerede olduğumun çok da farkında değilmişim. Davul sesleri ramazan nedeniyle değil, Kasımpaşaspor’un 1 saat sonra oynayacağı Bucaspor maçından ötürü mahalleyi inletiyordu. 10 dakikalığına süren tezahüratlar bana futbolun güzelliğini ve semt futbolu kültürünün ne demek olduğunu hatırlattı bir kez daha. Trabzonspor’un Fenerbahçe’yle oynadığı maçı izlediğim Taksim’deki bardan dönüştede aynı coşku Kasımpaşa’da devam ediyordu. Skoru kahvedekilere sorduğumda golsüz beraberlik cevabını aldım. Bu sonuca sevinebilmenin ve mahalleyi inletmenin tek anlamı koşulsuz semt yandaşlığı olmalı diye düşündürdü beni. Koşulsuz olmaya devam eder bu sevgi umarım.

Haftanın hem en gollü, hem de en heyecanlı mücadelesi Avni Aker’deydi. Her türlü rovanşı içeren mücadelenin galibi futbolseverlerdi! Gol açısından bu kısır haftanın yükünü çeken maçta iki takımın ikinci yarıda oyundan düşen orta sahaları her şeye rağmen futbol olarak daha çok şey öğrenmemiz gerektiğini gösterdi. Semih’in, Alex’le nöbeti değiştirmeleri haftanın ilginç olaylarındandı. Yattara’nın muhteşem dönüşü ileriki haftalar için ağzımızı sulandırdı. İlk yarıda atılan 5 gole ikinci yarı en az 2 gol daha eklenir beklentimizi Teofilo ve Yattara’nın mutlak gol pozisyonlarında yaptığı rehavet esanslı vuruş hataları boşa çıkardı.

Trabzonspor, Bursaspor ve Kayserispor 2’de 2 yaparak ligin zirvesine oturdu. Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele fimlerinde ruh verdiği Deli Emin şu lig tablosuna baksa üsttekilere „Napiisiniz lan Devrimciler?“ diye sorardı muhakkak. Bundan da önemlisi aynı soruyu yıllarca Avrupa’da göğsümüzü kabartan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş yönetimleri de bir an evvel kendilerine „Napıyor bu devrimciler“ sorusunu sorarsa iyi ederler.

Spor Toto Süper Lig 1. Hafta Değerlendirmesi
volkanbk3

Çok-düze!

Ağustos 27, 2010, 5:13 pm | Galatasaray, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

konuya nereden başlayacağımı bilemezken bir dosttan tivit geldi. “barış özbek+mustafa sarp + serdar özkan + hakan balta + ayhan akman + servet çetin + sabri sarıoğlu + ali turan + gökhan zan.. akıl? fikir?” yazıyordu… Ortada takım yokken kişilerden gitmek ne kadar doğru olur bunu deneyeceğim. Bakalım doğru olacak mı?

Barış Özbek: Feldkamp döneminin yıldızıydı. Bense kendisinden çok şey bekliyordum. Çünkü koşmayan Lincoln’ün arkasını toplayarak, arada bir de gol atarak gelişime açık bir gençti. Belki de iyi olduğuna dair bir yanılgıya düştük o dönemdeki performansıyla. Şimdi bir adım ileriye atamadığına şahit oluyoruz. Keita karın boşluğuna dirsek yediği pozisyon sonrası kıvrandığı için “G.Saray’a yakışmayan bir hareketti” diyerek satışını haklı çıkarmaya çalışan Adnan Polat’a geçen yıl Sıvas maçında hala şampiyonluk şansımız varken takımını yalnız bırakan Barış Özbek’in neden bu takımda kaldığını sorarım…

Mustafa Sarp: Geldiği gün yazdım bu adamın ne işi var bu takımda diye.Her maç sonrasında da ne kadar işe yaramaz bir oyuncu olduğunu yazdım durdum. Alın terine saygı duyuyorum. Bu konuda ekmeğine çıkarmak için yaptığı işe bir şey dediğim yok ama lütfen ekmeğini Galatasaray’dan çıkarma. Anadolu’da tonla kulüp var. Bank Asya’nın senin gibi yıldızlara ihtiyacı var. Galatasaray’da senin yerin nasıl oluyor ben anlam veremiyorum. Ve ne yazık ki geldiği günden beri en çok didinen kendine bir şeyler katmaya çalışan tek oyuncunun Mustafa Sarp olması beni daha da üzüyor. Takımın vahametini gözler önüne seriyor.

Serdar Özkan: Beşiktaş’ın en sevilmeyen oyuncusuydu. Yeteneklerinden şüphem yok. Fakat takıma ve sisteme alışması lazım. Bunun için de zaman lazım. Ancak sakatların çokluğu buna imkan vermedi. Bu kadar sakat olmasa ilk 11 olmazdı. Zamana ihtiyacı var. Ama zamana tahammülümüz de yok. Beklemek lazım iyi olacak.

Ayhan Akman: Artık yedek oturması gereken inatla oturtulmayan, ne yaptığı belli olmayan sürekli yana oynayan, sadece dün bir şeyler yapmaya çalışan ama çokça başarısız olan 33 yaşına gelmiş atsan atılmaz, satsan satılmaz bir adam oldu. Bir de takım kaptanı ne yazık ki. Uzun zamandır bu kadar sevilmeyen başka bir oyuncu var mı?

Servet Çetin: Rijkaard açıkça ben bu adama güvenmiyorum dedi. O günden beridir Milli Takımın vazgeçilmez yıldızı gözlerimizin önünde düşüyor. Piyasası da bitiyor. O da kendisine ödenebilecek en yüksek bedel 8 milyon Euro’yu bir daha göremeyecek. Bir teknik direktörün yapacağı en büyük hata açık ve seçik olarak ona güvenmediğini söylemektir. Profesyonel bir oyuncunun da duygusal olmasıdır bu en büyük hata! Güvenmek lazım bu adama. Güvenildiğinde Gerets döneminde neler yapabildiğine herkes şahit oldu! Sorunu güven eksikliği…

Sabri Sarıoğlu: An itibariyle en çok aranan oyuncu. Sevilmeyenler listesinde de üstlerde yer alıyor ama artık eski Sabri yok! Tekerrürü sadece kötü ortaları. O beğenmediğimiz ortalarıyla Anfield’da Ümit Karan’la bizi coşturmuştu! Harika ters kademe almaya başladı. Hızlı ve sürekli atağa çıkıp takımı ileride tutan adamdı. Olmayınca ileride tutan olmuyor takımı. Dönsün o zaman görüşelim…

Ali Turan: Bu adam stoper. O yüzden bu kadar düz. Kayseri’de sağ bek oynamışmış. Galatasaray’da oynayamazsın. Galatasaray’da telafisi olmayan maçlar oynuyorsun. Puan kaybettiğin anda şampiyonluk mücadelesinden geri düşüyorsun. Kayseri’de öyle mi? Değil. Kayseri’de tahammül edilebilen durum Galatasaray’da tahammül edilemez bir hal alır böylece. Stoperde oynasın daha kötüsü olmaz orası da ayrı.

Gökhan Zan: Sürekli sakat olacağı sürekli sakat olmasından belli olan bu oyuncunun neden alındığına anlam vermek ne kadar güç biliyor musunuz? Bugüne dek oynadığı maç sayısı kaç? 10-20? Milli Takım’da zorunluluktan oynuyordu. Şimdi yerine kimi koyarız onu da bilmek zor tabi. Gelmeseydi hiç bir şey değişmezdi dedilerimizden!

Hakan Balta: Şansal Büyüka’nın en sevdiği oyunculardan. “Erman Hocam, bu Hakan Balta için ne diyorsun? Ben çok beğeniyorum. Adamın hep belli bir çizgisi var. 10 üzerinden 6’dan aşağı düşmez 7’den yukarı çıkmaz. ” Formda olduğu dönemde aynı lafın altına kim imza atmaz? En güvendiğimiz adam bu değil miydi ya?? İki Karpaty maçında da formsuzluğu, disiplinsizliği turu kaybettirdi. Tüm turu ona mal etmek yanlış. Onun kenarından geldi diyelim iki gol de. Formda olsa geçit verir miydi? Vermezdi!! Bu adamın kesinlikle evde bir yerde özel yaşamında sorunları var bu aralar. Yoksa yukarıda saydıklarımın arasında en güvendiğim en beğendiğim adamdır! Düzel artık!

volkanbk3

Beşiktaş ve Kayserispor’dan Yeni Transfer Hamleleri

Ağustos 24, 2010, 1:23 am | Beşiktaş, Futbol, Kayserispor, ozhano, Transfer kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
1. Beşiktaş, Real Betis’te oynayan Mehmet Aurelio ile 2 senelik anlaşmaya vardı.
Mehmet Aurelio’nun Kariyeri
1995-2001 Flamengo 123 maç 21 gol
2001 Olaria 17 maç 1 gol
2001-2003 Trabzonspor 64 maç 15 gol
2003-2008 Fenerbahçe 219maç 20 gol
2008-2010 Real Betis 58 maç 6 gol
Türk Milli Takımı 29 maç 2 gol

2. Bonservisi Napoli’de olan Marcelo Danubio Zalayeta Kayserispor ile görüşmek için şu an Kayseri’de. Eğer Mido tarzı bir olayla karşılaşılmazsa 31 yaşındaki forvet artık Kayserispor forması giyecek.
Zalayeta’nın Kariyeri
1996 Danubio 32 maç 12 gol
1997 Penarol 32 maç 13 gol
1997-2007 Juventus 101 maç 28 gol
1998 Empoli(Kiralık) 17 maç 2 gol
1999-2001 Sevilla (Kiralık) 50 maç 10 gol
2004 Perugia 5 maç
2007-2009 Napoli 49 maç 12 gol
2009 Bologna 16 maç 3 gol
Uruguay Milli Takımı 32 maç 10 gol

Komplo Teorisi ve Öngörü

Ağustos 23, 2010, 9:00 am | Futbol, Galatasaray, ozhano kategorisinde yayınlandı | 4 Yorum

Sezon başında Rijkaard’ın talepleri yönetimin önüne gelir. Yönetim, bu istekleri yerine getiremeyeceğini O’na söyler. O ise bu duruma sinirlenir ve yönetime postayı koyar. Aynı şekilde Haldun Üstünel bu olayda t.d.’nin yanında olur, bu duruma karşı çıkar, bu sebeple pasifize edilir ve nihayetinde yönetimden istifa ettirilir. Taraftara da çıkıp biz Üstünel’i tekrar istiyoruz denir ki şirin görünmek de lazım ama tabiki dönek adam olmayan Üstünel lafından geri adım atmaz ve gider. Adnan Polat’ın yeni sezonla ilgili ilk icraatı sıkıntısız olarak başarıya ulaşır. Ancak bu istifa karşısında yönetim taraftarı karşısına alır. Üstüne bir de kulübü maddi açıdan rahatlatacak ismi getirir: Adnan Sezgin. Takımdaki önemli oyuncular daha iyisinin alınacağı belirtilerek satılır ama amaç kulüpte Haldun Üstünel’in isminin olduğu para edecek futbolcuları yok etmektir. Keita satılır, Kewell ile sözleşme yenilenmez ama taraftarın baskısına dayanılamaz, nasıl olsa sakat denilerek tekrar daha da uygun bir maliyetler alınır, Elano’yla ilgili Rijkaard’a biz bu adamı iyi fiyata satacağız, sen bunu aman Avrupa’da ya da ligde oynatma, sakatlanır falan maazallah. Rijkaard da zaten hoşnut olmadığı Elano’nun elden iyi bir fiyata çıkarılıp yerine daha faydalı bir oyuncu alınacağını düşünerek oynatmaz. Ne var ki Elano’da istenilen fiyata ulaşılamaz.

Bu arada Rijkaard açıklamalarında takımın kalitesinin yükseltilmedikçe başarının olamayacağını söyleyip topu yönetime atar. O andan itibaren zaten başlar Polat’ın Rijkaard ile ilgili icraatları. Ama sorun şudur ki, taraftar Rijkaard’a sonuna kadar destek vermekte ve çok sevmektedir. Rijkaard’ı taraftar gözünde bitirmesi gerekmektedir. Polat takımdaki 3-5 önemli oyuncuyu (Rijkaard’a içten içe tavır takınanlardan) çağırır ve “Beyler, bu iş Rijkaard ile olmayacak, ancak şimdi Rijkaard’ı gönderirsek taraftar hele hele Üstünel’den sonra bizi tefe koyar. O yüzden sizin gerekeni yapmanızı istiyorum. Gelecek isim de hepinizin babası-abisi Fatih Terim ya da Tugay Kerimoğlu olacak.” Emri alan oyuncular o zamana kadar iyiyken nasıl olduysa bir anda oynamamaya ya da idare etmeye başlarlar.

Avrupa Ligi gelir takım ağır aksak geçer turları. Rijkaard elindeki malzemeyle bu kadar olduğunu söyler. Yönetim de taraftara şirin görünmek için “transferler gelecek, bekleyin; teknik direktörümüzün arkasındayız” açıklamalarını yapar. Bu arada taraftar ligde ve Avrupa’daki sonuçlardan sonra fokurdamaya başlar ama bu fokurdama Rijkaard’a değil yönetime olur.

Şimdi son aşamaya gelinmiştir. Nedir o: Son darbe; Avrupa Ligi’ndeki maçta gereken yapılacak ve tur atlanacaktır ama Eskişehirspor maçında şemsiye yine tersine dönecek ve alınan yenilgi sonrası Rijkaard ile yollar ayrılacak yerine de Fatih Terim ya da Tugay Kerimoğlu veyahut ikisi bir arada getirilecektir. T.d. değişikliğinin akabinde anında 1-2 oyuncu transferi yapılacak, o sahada yürümeye üşenen futbolcular yeni yeknik kadronun olduğu ilk maçta döktürecekler ve sürü psikolojisine sahip taraftar da diyecektir ki “helal olsun yönetime bak, gördüler Rijkaard ile olmayacağını, değişikliği yaptı, takım düze çıktı.”

Eğer böyle olaylar olmuşsa, eğer yakın zamanda böyle olaylar yaşanırsa takımın teknik direktörünün arkasından katakulliler çeviren bu yönetime yazıklar olsun, Rijkaard’ı göndermek için yönetim ile iş birliğine giren hangi oyuncularsa onlara yazıklar olsun, bu durumu bile bile gelen yeni teknik direktöre yazıklar olsun, bu olaylar sinsilesi sebebiyle yönetimi kutlayacak olan taraftara da yazıklar olsun diyorum başka birşey demiyorum.

Galatasaray’da Hiçbir Sezon Bu Kadar Sorun Yaşanmamıştır

Ağustos 22, 2010, 11:10 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

1. Güvensizlik

a) Taraftarın sahada oynayan oyunculara güveni yok
b) Taraftarın yönetime güveni yok
c) Teknik direktörün yönetime güveni yok
d) Teknik direktörün sahadaki oyunculara güveni yok
e) Sahadaki oyuncuların teknik direktöre güveni yok
f) Sahadaki oyuncuların kendilerine güvenleri yok
g) Yöneticilerin teknik direktöre güveni yok

2. Sevgisizlik-Saygısızlık-İlgisizlik
a) Takımdaki oyuncuların birbirlerine karşı sevgisi saygısı yok
b) Takımdaki oyuncuların teknik direktöre karşı sevgileri yok
c) Teknik direktörün oyunculara karşı sevgisi yok
d) Yönetimle teknik direktörün arasında ilgisizlik had safhada

3. Umutsuzluk
a) Takımdaki oyuncular gelecekten umutsuz
b) Teknik direktör gelecekten umutsuz
c) Yönetim gelecekten umutsuz
d) Taraftar gelecekten umutsuz

4. Kutuplaşma
a) Taraftarın Rijkaard yanlısı-Rijkaard karşıtı olarak kutuplaşması
b) Taraftarın yönetim yanlısı-yönetim karşıtı olarak kutuplaşması
c) Takımdaki oyuncuların Servetçiler-Ardacılar olarak kutuplaşması
d) Takımdaki oyuncuların yerli-yabancı olarak kutuplaşması
e) Yönetimin Şardancılar-AntiŞardancılar olarak kutuplaşması
f) Yönetimin A. Sezginciler-H. Üstünelciler olarak kutuplaşması

5. Mentalite
a) Taraftara takımın şampiyonluk dışındaki bir sonucun başarısızlık olduğu gerçeğinin unutturulması.
b) Takımdaki oyunculara şampiyonluk dışındaki bir sonucun başarısızlık olduğu gerçeğinin unutturulması.
c) Yönetimin şampiyonluk dışındaki bir sonucun başarısızlık olduğunu unutması.
d) Yönetimin takımı şampiyonluğa ulaşılmasına uygun oyuncuları alamaması.
e) Teknik direktöre şampiyonluk dışındaki bir sonucun başarısızlık olduğu gerçeğinin anlatılamaması
f) Teknik direktörün bu amaca yönelik oynayabilecek bir sistem oluşturamaması

6. Karar Mekanizmasının İflası
a) Gerektiği zamanlarda yönetimin gerekli kararları alamaması. Örnek geçen sezondan beri meydana gelen onca sakatlık haberlerine rağmen bunların sebeplerinin araştırılıp çözümün bulunamaması
b) Teknik direktörün takım içerisindeki kaynamalara, gruplaşmalara masaya yumruğu vurarak sert çıkamaması, radikal kararlar alamaması, cezaların verilememsi, doğru zamanlama doğru karar mekanizmasının iflas etmesi
c) Sahadaki oyuncuların maç içerisinde karar ya da insiyatif almada zaafiyetleri
d) Taraftarın takımın şu halinin sebebinin yönetimin mi, teknik direktörün mü yoksa sahadaki oyuncuların mı olduğunun kararını verememesi; bu sebeple kime tepki koyacağı konusunda gruplaşmaların olması

Böyle olunca OFK’yı 5-1 yenince sevinirsin, Karpaty ile 2-2 berabere kalınca sevinirsin, Bursa’dan bir beraberlik alsan sevinirdin. Bu sorunlar nasıl çözülür nasıl bitirilir nasıl düzlüğe çıkılır bilemiyorum ama en kısa zamanda bu durumdan kurtulunmazsa Galatasaray’ı daha da kötü günler beklemekte.

Unchangeable-Indispensable

Ağustos 21, 2010, 2:51 pm | Futbol, Galatasaray, kaleci, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum

Yönetimler değişiyor,

Futbolcular değişiyor,
Teknik direktörler gidiyor geliyor,
Sağlık ekibi değişiyor,
Liglerin adı değişiyor,
Yayıncı kuruluş değişiyor,
Hükümetler değişiyor,
Ana Muhalefet Partileri Değişiyor,
Parti liderleri değişiyor,
O hiç değişmiyor.

In Nezih We Trust You…
Nezih Ali Boloğlu’nun birlikte çalıştığı kaleciler:
2002-2003: Mondi-Kerem-Aykut-Mehmet Bölükbaşı
2003-2004: Mondi-Aykut-Mehmet Bölükbaşı-Kingson
2004-2005: Mondi-Aykut-Kingson-Fevzi Elmas
2005-2006: Mondi-Aykut-Fevzi Elmas
2006-2007: Mondi-Aykut-Fevzi Elmas
2007-2008: Aykut-Orkun-Fırat
2008-2009: De Sanctis-Aykut-Orkun
2009-2010: Leo Franco-Aykut-Ufuk
2010-2011: Aykut-Ufuk-Emirhan
Nezih Ali Boloğlu’nun tecrübelerini aktardığı genç kalecilerin oynadıkları takımlar:
Kerem: Etimesgut Şeker Spor-Karşıyaka-Mersin İdman Yurdu (2010)
Mehmet Bölükbaşı: Boluspor-İstanbulspor-A.Demirspor-Bozöyükspor-Tepecik Bld.Spor(2010)
Kingson: Ankaraspor-Birmingham City-Wigan
Fevzi Elmas: Antalyaspor-Orduspor(2010)
Fırat: Kasımpaşa-Denizlispor(2010)
Halen daha koskoca tabloda küçücük bir alana bakmaya devam etmeyin, resmin bütününe bakın da gerçeği görün…

Ah FUTBOLLİCA Ah!!!

Ağustos 19, 2010, 10:48 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı, UEFA Avrupa Ligi kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Galatasaray 2-2 Karpaty Lviv

Maçtan önce hiç umudum yoktu ne yalan söyleyeyim. Maçı izlemek bile istemedim, izlemedim de zaten. Maça 1-2 saat kala bloglarda ne var ne yok diye bakınayım dedim. Desportivo vasıtasıyla tanımış olduğum Futbollica’nın başlığına gözüm ilişti. “Kviv Öncesi Son Durum” yazıyordu. Yazar arkadaşım Durkay Galatasaray Tv çatısı altında çalışmasına mütevellit takımın ne durumda olduğunu en iyi bilenlerden biri olacağı aşikardı ve okumaya başladım yazısını. Gerçekten güzel şeyler yazıyordu maç öncesi. İçimde nedense “acaba ben mi çok kötümserim” diye geçirdim. Çünkü sonuçta neredeyse takımla birlikte yatıp kalkan bir insanın merak etmeyin ilk maçta bu iş biter, ASY’de taraftar rahat bir maç izleyecek, hatta son 30 dakika taraftar ile yönetimin barışmasına ayrılır diye cesaretli iddialarda bulunması gözardı edilemezdi. Ne var ki, yorum kısmına da yazdığım gibi maçın hiç de kolay olmayacağını, taraftarın yine maç süresince kahır çekeceğine benzer birşeyler yazdım ama içimde inşallah yanılırım da cobansalata’da ben takım için gerçekten çok kötümsermişim öyle değilmiş tarzı bir yazı yazmaya kendimi hazırlamıştım. Peki ne oldu? Aynı taaasss aynı hamam. Ne diyeyim, Ah Futbollica Ah, ben ne güzel hazırlamıştım kendimi kötü skora, yaktın beni. Gerçi O’nu da Galatasaray yaktı ya neyse…

durkay utd’nin maç öncesi yazısı

Bu arada son bir laf da Servet için: Bu adama görev verildikçe iddia ediyorum her maç takımı ufak ufak ya da aleni bir şekilde baltalamaya devam edecek.

Depremi Unutmamak İçin (Bir Yaşayanın Gözünden Deprem Anı)

Ağustos 17, 2010, 4:05 am | deprem, Hayat, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum

…Birşeyler gelecek başımıza diyorduk arkadaşlarla birbirimize. Hayrı alamet değildi bu kadar sıcak bir hava. Geceleri uyumak ne mümkün. Yine arkadaşlarla oturduk yine böyle bir sıcak yaz akşamında sitenin çay bahçesinde. Gırgır, şamata, devam etti muhabbet gecenin 12 sine kadar. Muhabbet de tabiki ÖSS ve ayrılacak olmamızdı. O sitede neredeyse birlikte doğmuş birlikte büyümüştük. Aynı anaokulu aynı ilkokul aynı ortaokul ve aynı lise. Hiç ayrılık olmamıştı. Üstüne üstlük yaz tatillerini bile ailelerimiz birlikte organize ediyorlardı. Arkadaşlık kardeşliğe dönüşmüştü kısacası.

Neyse muhabbet bitti evlere ayrıldık. Eve geldim bizimkiler yatmıştı. Ben de uyuyayım dedim ama ne mümkün. Bütün pencereler açık ama ufacık bir rüzgar bile yok. Vantilatörü açayım diyorum o bile yetmiyor vücudum yapış yapış. Allahım ne bu sıcak ne bu nem diyorum içten içe ve kalkmaya karar veriyorum. Balkona çıkıyorum. Balkonda takılıyorum gecenin ilerleyen saatlerine kadar. Bir süre sonra babam geliyor balkona. Ne oldu bir yerin mi ağrıyor diyor. Yok uyuyamadım diyorum. Saatine bakıp bak saat 3 olmuş hadi yat uyu diyor. İnanamadığım için ben de saatime bakıyorum gerçekten de saat 02.55. Abartmayım uyumaya çalışayım diyorum. Yatıyorum yatağıma.
Yatıyorum ama dön sağa dön sola yok uyuyamıyorum. Gözlerim açık öylece duruyorum yatakta. Bir anda sol tarafımdaki pencereden tüm gökyüzü aydınlanıyor. N’oldu demeye kalmadan bir gürültü ve sallanmaya başlıyoruz. İlk başta çok yavaş. Gözlerimi kapatıyorum yan taraftaki duvara iyice yapışıp şimdi biter zaten bekleyeyim diyorum. Ardından bir önceki gürültüden daha yüksek bir ses. Benden “Allahım bitir n’olur” diye bir haykırış. Tabi bu olanlar 2-3 snlik bir zamanda oluyor. Sarsıntı gittikçe artıyor. O andan itibaren kendimi çok iyi hatırlıyorum. Cenin pozisyonuna geçmişim. Bacaklarımı dizlerimden büküp kollarımla bacaklarımı bağlamışım ve ardarda kelime-i şehadet getiriyorum. O anda bile hala daha düşünebiliyorum. Kendime bak görüyormusun ölüm korkusu içine düşünce nasıl da Allah’a dönüyorsun yalvarıyorsun diyorum.
Neyse sarsıntıdan artık acayip sesler geliyor evin içinden ama aklıma hiç yataktan kalkıp kaçmak gelmiyor. O arada annemin “Özhan” diye haykırışını duyuyorum sanki ipimi koparmış gibi kalkacak oluyorum. Ama kalkamıyorum çünkü üzerime yatağımın tam karşısındaki gardrop düşmüş hiç farkında bile değilim. Ama biraz zorlayıp canımın acısıyla kalkıyorum. Kapıyı açacağım fakat o da ne kapı açılmıyor, deprem alttan vurunca kapının dili kilitlenmiş. Kapı bana doğru açıldığı için de tekme atmak da mantıksız. Kaldık diyorum burada öldük garanti, anneme “kaç” diye bağırıyorum. Gitmem diyor ve ağlıyor. Ne yapayım diye düşünüyorum ama kurtuluş yok. Pencereden atlayacağım ama önünü birşey tamamen kapatmış. Oda kapısının camını kırıyorum ne alakaysa. Oradan geçmem mümkün değil. Elim yaralanıyor ama düşünen kim? Annemin elini tutuyorum. “Git” diyorum, gitmem diyor. Ölürsek beraber kalırsak beraber diyor canım annem. Bu arada babam hiç ortalıkta yok. Daha sonra öğreniyorum ki can korkusuna deprem başlayınca bir anda koşup binanın ana girişine kadar kaçmış, tam o anda biz aklına gelmişiz ve geri dönmüş. O geliyor çekil diyor bana kapının arkasından. Sağlam bir tekme atıyor kapıya ve o illet kapı, yelkenleri suya indirip açılıyor, açılmasıyla üçümüz de koşmaya başlıyoruz bu arada dışarıdan sesleri duyuyorum babama, anneme ve bana olan çığlıkları. Evin holünden geçerken ayaklarıma birşeyler batıyor ama can acısı falan hiç yok.
Dışarıya çıkıyorum gökyüzünü milyonlarca yıldız aydınlatıyor. Ömrümde o kadar çok yıldız görmemiştim. Yere bakıyorum yer yarılmış gibi girintili çıkıntılı. “Oha yer yarılmış” diyorum. Tüm dostlar hem ağlıyor hem de kucaklaşıyoruz. Bu arada kesilen elim aklıma geliyor bakıyorum bir damla kan akmıyor. Hani bir deyim vardır “Korkudan kanı çekilmek” diye. Parmağıma bakınca kemiği görüyorum ama kan yok. Oradaki dostlardan biri arabasından ilk yardım çantasını çıkarıyor ve elimi oksjenli su ve tendürdiyot ile temizleyip sargı beziyle sarıyor. Bu arada sabahın ilk ışıkları ile etrafın hali de ortaya çıkıyor. Benim yer yarılmış diye gördüğüm yere binanın çatısının dolgularının düşmesiyle oluşan girinti çıkıntılarmış. Ömrümde bir kere ağladığını görmediğim babam ağlamaya başlıyor bana çaktırmadan. Annem ne oldu diye sorduğunda “Ben binanın kapısına vardığımda daha Allah’ın bir kulu yoktu ve eğer siz aklıma gelmeseniz bu dolgular benim kafama düşecekti” diyor. Babamın o lafından sonra hiçbirimiz gözyaşlarımızı tutamıyoruz.
Daha sonra sabah oluyor eve giriyoruz salondaki televizyon benim odama gelmiş nasıl olduysa ki evin birbirine en uzak odaları. Mutfaktakiler salona gelmiş, oturma odasındakiler mutfağa yani herşey darmadağın olmuş. “Buradan nasıl çıkmışız biz?” diyorum.
Evde yapılacak birşey kalmayınca şehrin merkezine iniyorum. Tek kelime ile koskoca şehir dümdüz olmuş. En yakın arkadaşımın evine gidiyorum. Yanındaki koskoca bina onun yattığı odayı ortadan biçmiş. Ne oldu diye birilerine soracağım ama herkes birilerini arıyor kime soracaksın. Sonra uzaktan bir ışık gibi bir şey yaklaşıyor. Arkadaşımdı. Birbirimize öyle hızlı koşuyor ve sarılıyoruz ki kemiklerimizi kıracak gibi oluyoruz. Nasıl kurtuldun diyorum. Sapanca’daydık hepimiz diyor. O da o şekilde kurtuluyor. Ama herkes onlar kadar şanslı değilmiş. O apartmandaki herkes ölmüş. Zaten şimdi bile o ölü kokusu burnumun dibinde. Arama kurtarma çalışmalarına katılıyoruz AKUT ve askerlerle birlikte. Kurtardığımız insanların ettiği dualar insana daha bir güç veriyor. Daha şevkle katılıyorsun çalışmalara. Nitekim yardımcı oluyoruz çalışanlara. Böyle geçiyor depremden sonraki ilk gün. Sonraki günler de böyle geçiyor ve insan adapte oluyor o zor yaşam şartlarına.
İşte 17 Ağustos depreminin her saniyesini bir-fiil yaşayan bir Sakaryalının yaşadıkları. Allah bir daha kimseye böyle bir deprem ya da böyle bir acı göstermesin. Maaşallah buralarda yeni yapılan binalara yine 4-5 kat izinleri verilmeye başlandı. Hiçbir zaman yaşadıklarımızdan, ya da başkalarının başına gelen bu tip hiçbir olaydan ders almıyoruz. Bakalım ne zaman deprem gerçeğini anlayacağız?
Başkaları unutsa da biz UNUTMUYORUZ, UNUTTURMUYORUZ, UNUTTURMAYACAĞIZ; her sene 17 Ağustos’ta bu yazıyı yayınlayacağım, tıpkı geçen sene olduğu gibi.

Sivasspor – Galatasaray maçının taktiksel tartışması

Ağustos 16, 2010, 5:39 pm | Galatasaray, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Evde LigTV’im yok. Bar veya kahvehane köşelerinde izliyorum maçı. Vay arkadaş ne hallere düştük! 5 dakika rötarlı girdim bara. Girer girmez de golü bulduk. Şaşırtacak yine bizi bu takım dengesizliğiyle diye düşünürken baktım ki golü Mustafa Sarp atmış, kredisine kredi katmış. İyi de bu durum Galatasaray’ın forvetsizliğin dibine gösteriyor. Tekrar tekrar izledikçe maçı, Arda orta yapmaya hazırlanırken içeri kat eden sadece Mustafa Sarp’ın olması eksikliğimizin ve bu takımın kaderinin kimlerin elinde olduğunun göstergesi. Golün tekrarında ise görüyoruz ki defanstan çıkan uzun top orta sahamızın pozisyon yaratmadaki zaafını kanıtlıyor.

Golden sonra geri çekiliyor Galatasaray. Klasik bir skoru koruyamama konçertosu izlemeye hazır hale getiriyorlar bizi. Mehmet Yıldız ayağına aldığı topla birlikte sağdan ortaya çapraz bir şekilde kat ederken Galatasaray’ın 3 oyuncusuna çalım atıyor, defansın dengesini bozuyor ve solda boşa kaçan Ceyhun’u görüyor. Ceyhun’uın şutuna Ali Turan ayak sokamasa, Aykut o topu çıkarabilir miydi sorusu muallaka gömülüyor… Yine de gösterdiği refklesi alkışlarım.

Orta saha ilk yarının sonlarına doğru düşmeye başlıyor. Bir pozisyonda bakıyorum ki zaten Ayhan’ın baskı yaptığı adama Mustafa da baskı yapmaya başlıyor ve tek pasla ikisini birden düşürüyor oyundan Zita ve yoluna devam ediyor Mustafa arkasından bakarken… Takım savunmasına noldu ben anlamadım. 40. dakikada kesildi mi Mustafa Sarp o cüssesine karşın!? Galatasaray’ın yediği golde verilen faul Sivasspor’un aleyhine olmalıydı ve bu çok açık bir gerçek. Ancak varsayalım ki Neill gerçekten Mehmet Yıldız’a faul yapmış ve Sivasspor yandan korner gibi bir duran top kullansın. 1.’si orada adama faul yapılmaz, tehlike yaratır. 2.’si yan topta adam öyle savunulmaz Ali Turan. Lensim olmadığı için uzaktaki televizyonda ben golü kendi kalemize attık sandım. Zita öyle güzel uçamadı o topa kafa vurmak için…

Sezonun ilk verilmeyen penaltısının mağduru: CimBom

İlk devre biterken Kadir’in Emre Çolak’ı ceza sahası içerisinde düşürmesi de penaltıdır! Dün gece Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar bunu Kanaltürk’te tartıştı. Ahmet Çakar, “Top nereye giderse gitsin ceza sahası içerisinde Kadir Emre’nin bacağını baldırından başlayıp kıskaca alıyor oyuncuyu yere düşürüyor. Açık penaltı!” dedi. Erman Toroğlu’da “Top 80 metre ileri gitmiş Emre’nin topla alakası yok. Penaltı değil!” diye tutturdu. Ama o da farkında ki bu dayanağı olan bir tez değil. Korner atılırken atak yapan takımdan topla alakasız bir oyuncu yere düşürüldüğünde penaltı veriliyorsa Emre’nin düşürülmesi de penaltıdır… Yorum ve hakem hatasıdır dün gece yaşanan…

İkinci devre tamamen oyundan koptu Galatasaray. Orta saha kurgusu kalmadı, direnci ise ancak stat ışıklandırmalarında görebiliyorduk! Sivas’ın hakkını yemeyelim ama onların direnmeye ihtiyacı yoktu çünkü onlarla savaşan bir orta saha yoktu. Ceyhun’un çatır, çutur iki kişiyi üslubuyla devire devire geçip düşerken verdiği gol pası İngiltere Premier Lig’inden alıntı bir sahne gibi. Aykut’un yapabileceği bir şey yok. Kaleciyle karşı karşıya kalan bir çok oyuncu atabilirdi o golü… Golle direnci düşen Galatasaray orta sahası iyice çekiyor beyaz bayrağı. Takım tertibi 4-2-4’e dönünce defanstan atılan uzun toplarla takımın boyu uzatılıyor ve rakip defansın attığı hiç bir top ele geçirilemeyince oyun anlamsızlaşıyor. İlerleyen dakikalarda Mehmet Nas’ın kendi yarı alanından bir deparı var ki kimse de dönüp “Hop kardeşim nereye gidiyorsun” demiyor. O da “Mehmet Yıldız diye bir arkadaş vardı ona bir pas atıp gidicem” diyip pasını boş pozisyondaki Yıldız’a iletiyor. Golle buluşamıyor Sivas o ayrı. Bir de Ceyhun’un son dakikalarda kaçırdığı var, o da gol olsa 4-1’di skor…

Misimovic (?), Elano, Pino, Serdar Özkan, Baros, Sabri, Aydın yoktu bu takımda ama bu orta sahasızlıkla nereye kadar devam edilir bilemiyorum. Faruk Süren sağolsun Aslantepe’de Hagi, Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Taffarel, Popescu, vs. gibilerini izleyemedik. Adnan Polat’ın bu gayretleriyle Mustafa Sarp’ı, Ayhan’ı, Barış’ı izlemeye gelir miyiz o stada onu da sanmıyorum. Adnan Sezgin Avrupa turundan koluna dirençli ve futbolu bilen! iki orta saha oyuncusu takıp gelmezse uçak biletini en yakın tatil beldesine alsın…

maçın kısa özeti(video)

sevgiler volkanbk3

Ne Yapıyor Bu Adamlar :D

Ağustos 16, 2010, 12:55 pm | Futbol, komik, ozhano kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum


Ne Cem Yılmaz, ne Ata Demirer ne de Şahan, bu iki isim biraraya getirildi ya bundan sonra baştaki üç ismin artık esamesi okunmayacaktır.

Takım içi rekabet lazım

Ağustos 16, 2010, 11:10 am | Galatasaray, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Eğer bir takımın içinde bir poziyon için rekabet yoksa, o poziyondaki oyuncu ne kadar kötü oynarsa oynasın haftaya yine ilk 11’de oynarsa o takımın hali içler acısından daha vahimdir. Sivas maçında ikinci devre Ayhan, Mustafa ve Cana neredeydi ben hiç göremedim! Sayelerinde Ceyhun ve Mehmet Nas yıldızlaştı.

Adnan Sezgin’in futbolculuğunu bilmiyorum ama çok iyi bir kariyere ve yeteneğe sahip değildi galiba. Bence Mustafa Sarp’ta kendisini görüyor galiba. Bu yüzden almış olmalı. Ve inatla ihtiyacımız olan bir Ernst, Özer Hurmacı tipinde bir oyuncuyken inatla 10 numara diye tutturmak neden! Bizim 10 numaramız var zaten hem de 3 tane!!! Üçü de kendi Ulusal takımlarının vazgeçilmezi. Arda, Kewell ve Elano!! (Dunga dönemi için böyle…)

Bu takıma Misimovic, Baptista, Ronaldinho falan lazım değil!! Bize Anatoly Tymoschuk, Ladesma, Michael Bradley, Anthony Annan, Jermaine Jones, Clint Dempsey, Fellaini, Jermaine Jenas (daha da sayarım) gibi oyuncular lazım! Ben artık bıktım Ayhan’dan, Mustafa’dan, Barış’tan ve bunların yerine koyacak kimsenin olmamasından!!

Rijkaard, Karpaty Lviv maçında da bu orta sahayla oynayacaksa Ayhan’ın,Mustafa’nın,Cana’nın, Barış’ın kafasından geçenler “Ne kadar kötü oynarsam oynayayım bu takımda yerim garanti nasılsa” olmaya devam edecekse bu lig bitmez!! Rijkaard Karpaty maçında ya Sivas maçındaki ortasahadan birilerini kesip Cumhur,Musa,Caner gibi genç oyuncuları oynatıp oyuncularına gerekli mesajı verecek, ya da bu orta sahada ısrar edip kendi ipini çekecek.

Bu arada Pino, Serdar Özkan, Aydın, Baros sakat olmasaydı bunları konuşmazdık diyenlere: Futbol bu. Sakatlığı var, cezalı olma durumu var, vesaire. Böyle durumlarda bu adamlar bu oyununa devam edecekse hazırlayın formamı oyuna giriyorum…

sevgiler volkanbk3

Yönetim, Al İşte Eserin. Gurur Duy!

Ağustos 15, 2010, 11:21 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Kaleci: Aykut Erçetin: Bizim evladımız, hem de Türk hem de maddi olarak yabancıya para kaptırmaktan iyidir, Franco’yu gördükten sonra Aykut en kötü onun kadar oynar derdim hep. Dediğimin arkasındayım. Franco yiyordu Aykut da yiyor. Arada sırada da iyi oynuyor Allah’ı var. Hemen asılmasına karşıyım. Ama bir kaleci kaç yıldır bir takımda onca kalecinin arkasında beklerken fazla birşey öğrenememesi nedeniyle güven vermiyor. Bir de bir kaleciyi tamamlayıcı olan defanstır. Takımın defans gücünü görünce kaç kurtarış yapacak bu adam da kaç maç kurtaracak? Yazık olacak Aykut’a. Aynı durum Ufuk için de geçerli. Bir de Nezihi’ye selam olsun. 50 senedir şu takımda, çocukken bu çocuklar eline geldi, ne öğretti acaba?

Defans: Servet Erçetin: Kim ne söylerse söylesin, Arda ile olan kavgasından sonra kafaca Galatasaray günleri bitti, transfer dönemindeyken satılmalıydı, satılmadı. Rijkaard’ın altını yavaş yavaş oyuyor her geçen maçta bunu daha çok görüyorum.

Defans: Lucas Neill: Geçen sezon defansın toparlayıcı gücü oldu. Ama bu sezona iyi başladığı söylenemez. Bunun sebebi defanstaki diğer oyuncuların açıklarını kapatmaya çalışmaktan olduğunu düşünüyorum. Defansta güvenebileceğin sadece bir futbolcu kaldıysa zaten işin Allah’a kalmış.

Defans: Ali Turan: Stoperde iyi oynayacağını düşünüyorum halen daha. Sivas maçında bir defans oyuncusuna ilk öğretilen kural olan kornerlerde rakiple kale arasında olacaksın kuralını uygulamayışını konsantrasyon eksikliğine bağlamak alternatiflerin en iyimser olanı. Ancak ben yine de Servet’e artık güvenemeyişimden stoper mevkisinde onunla Neill’in daha iyi olacağını düşünüyorum.

Defans: Hakan Balta: Nerde Manisaspor’dan ilk geldiği sezonki hali, nerede şimdiki hali. Her geçen sezo daha da geriye gidiyor. Soğukkanlı olayım derken rakibi gollük pozisyonlarla başbaşa bırakıyor ki en son Sivas maçında yenilen ikinci golde rahat pozisyonda topu rakibe atması bunun en son göstergesi. Aybı hatayı OFK ile olan ikinci maçta da yapmıştı. Bu sezon Çağlar azıcık akıllı olursa çok rahat formayı kapar ondan. Ama her transferde olduğu gibi öncelikle bir sakatlanması lazımdı. O da oldu.

Orta saha: Mustafa Sarp: Geçen sezonun tekrarını yaşayacaksak vay bu taraftarın haline. İyi niyetinden zırnık kadar kuşkum yok. Ama Galatasaray orta sahasında top tutamayan, dağıtamayan, pas hatası yüzdesinin yüksek olduğu bir oyuncuya ihtiyaç yok. Çok iyi alternatif ama kesin 11’de oluyorsa o orta sahanın hali baştan belli demektir.

Orta saha: Ayhan Akman: Galatasaray’da perormans olarak en yüksek halini yaşadı ve artık gerilem vakti onun için. Ancak orta sahada top tutan veya dağıtım yapan tek oyuncu onun olması hem onu alternatifsiz kılıyor hem de orta sahanın halini gösteriyor.

Orta saha: Arda Turan: Hep iyi oynayamaz ki. Artık sinirine de hakim olamıyor. Sivas maçında Emre Çolak’ı pataklamasına ramak kalmıştı. Arda bir gol atar, iki asist yapar; ancak defans ve kaleci de gol yerse ne anlamı kaldı onun kendini parçalayışının.

Orta saha-forvet kırması: Harry Kewell: Defans’tan ilerideki tek oyuncu olan Harry’ye uzun toplar atıldı ya yuh artık dedirttiler. Ama ne olacak. Senin orta sahan iyi top yapamazsa, koordineli olmazsa, topu ileriye taşıyamazsa, defans oyuncusu da gider kendine en uzak bölgeye atar topu. Aama helal olsun Harry’ye ki Sivas defansından yine de bu uzun toplarda başarılı oldukları oldu.

Emre Çolak’a denebilecek fazla bir laf yok. Cana aklıma yeni geldi. O böyle silik oyununa devam ederse yakın zamanda o her zaman bahsettiği liderlik vasfını gösterirler ona.

İşte bunlar yönetimin bu sezonki eserleri. Ama transfer vakti geldi artık. Bekliyorum bir-iki güne kadar. Şartlar oluştu: Takım lige 10 sezon sonra yenilgiyle başladı, ezeli rakip transferini yaptı, lige de farklı bir skorla giriş yaptı, taraftar söylenmeye başladı. Taraftarın ağzına emzik niyetine bakalım kim çıkacak şapkadan? Aman havaaalanına gitmemezlik yapmayın.

Galatasaray’da Değişim Rüzgarı!!!

Ağustos 14, 2010, 11:14 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, TSL kategorisinde yayınlandı | 6 Yorum

Geçen sezonun ilk 3-5 maçı güzel bir şekilde geçti. Yapılan transferler ve teknik direktörün namının verdiği rüzgar ile o şekilde olması da normaldi. Aynı durum şu an için Beşiktaş’ta mevcut. Bu rüzgar yavaş yavaş dinmeye başladı daha sonra. Görüldü ki takım, rakip eğer azıcık dirençli olursa öne geçse bile skoru koruyamama hastalığına yakalanmıştı. Daha da önemlisi öne geçtiği maçlarda skor üstünlüğünden sonra orta sahayı rakibe bırakma ve geriye çekilme özelliği başladı. Bunun Rijkaard tarafından söylenmediği kesin. Ancak saha içerisinde üzerine Galatasaray forması olan oyuncularda kendine güvensizlik başlamışsa olay buna dönüşür ki dönüştü. Zaten ligde üç büyüklere karşı oynayan takımlar azıcık topla oynamaya başladı mı gerisi geliyordu. Olabilir dendi o zamanlar ara transfer döneminde bu sorunun giderileceği düşünüldü. Ligin ikinci yarısı başladı fakat değişen fazla birşey olmadı. Yine taraftar skor olarak önde giden maçlarda bile acaba ne zaman gol yiyeceğiz diye bekler oldu. Ama takımın başında Rijkaard’ın olması tepkileri engelledi her zaman. Ama nedense takım bir türlü topu hakimiyeti altına alamadı öne geçtiği maçlarda ki denilen her zaman Galatasaray’ın maç alabilmesi için en az iki gol atması gerektiğiydi. Öne geçince gol yememe üzerine değişen taktik devam ettirildi sezon sonuna kadar ve sezonun bitmesine 3-5 hafta kala ringin orta yerine havluyu attı Galatasaray. Taraftar iyimserliğini korudu yine. Çünkü yalan yok beklenmeyen aşırı derecedeki sakatlık haberleri belini büktü kulübün ki sezon başladığında en alternatifli kadro olarak bahsediliyordu. Geçtim ligi, sorun takım içerisindeki oyuncuların ya da oyuncu mentalitesinin kesinlikle Galatasaraylılık ruhuna uymayışıydı. Orta sahanın ortasındakiler ne kadar iyi niyetli olarak oynasalar da mentalite olarak Galatasaraylı değillerdi. Her neyse sezon bitti, yeni sezon yeni umut dendi. Özellikle takımın eksik olan bu yönünün giderileceği transferler yapılır diye beklendi. Ama transfer komitesinin başında öyle bir adam vardı ki, “gelin Ronaldinho’yu size 1 milyon euro’ya verelim” deseler “yok 500 bin euro olsun” kafa yapısında olan bir adamdı. Cana, Pino ve bilimum Türk oyuncu alındıktan sonra tek soru yine bu futbolcuların Galatasaray forması giyecek kafa yapısına sahip olup olmadığıydı. Üstüne bir de Haldun Üstünel’in yaptığı transferleri birer birer göndermeye başlandı. Harry ne kadar profesyonel olsa da forma numarasının başka futbolcuya verilmesi nedeniyle sükutu hayale uğradı. Harry oynarsa sadece taraftar için oynayacaktır o kesin bundan sonra. Daha en başında OFK maçında yukarıdaki anlattığım açıdan bir arpa boyu yol alınamadığı yine belli oldu. Sahada yine oyun yok, yine sistem yok, sadece Arda’ya bırakılmış bir oyun var. O zaman geçen sezona göre pozitif anlamda değişen ne? 5-1 lik OFK maçında Galatasaray’ın oyununu, sistemini farklı skora rağmen ben anlamadım. Anlayan varsa helal olsun. Bu sezon taraftar yine maç bitene kadar tüm duaları edecek gibi görünüyor.

Rijkaard da maç içerisinde yaptığı veya zamanında yapmadığı değişiklikler açısından iyi düşünmesi gerekir. Ama asıl şapkasını önüne koyması gereken Adnan Polat yönetimidir. Yönetim, planını nasıl yaptı bilmiyorum ama amaç eğer az maliyet ile kadro kurmak ise M. Topal’ı 5 milyon euro’ya satıp, Cana’yı 4.5 milyon euro’ya satın almak bu planlamayı baştan baltalamaktır. Üstüne bir de halen daha transfer yapılacak sözleri de ilginç. Bu saatten sonra alınan oyuncu takıma uyana kadar ilk yarı biter. Bıraksınlar bu lafları, eldekilerin iyi hazırlanmasını sağlasınlar. Baptista’ymış, Ledesma’ymış, hatta hatta Rosicki’ymiş. Geçiniz efendim bu saatten sonra hangi kulüp elindeki iyi oyuncuyu bırakır? Alınanlar da bir işe yaramaz.

Ve Cenky Asker

Ağustos 9, 2010, 11:57 pm | özlem, Hayat kategorisinde yayınlandı | 14 Yorum

Aslında 1 Ağustos itibari ile dokunulmazlığı başlamıştı aslan askerimizin ama yeri de belli olsun, öyle yazarım dedim. Hem de çıktığı yer belli olunca o anın heyecanı ile yazmak daha güzel olur diye düşündüm. Sonuçta gece yarısı itibari ile öğrendik tüm Cenky severler olarak. “12’nci Mknz. P. Tug. K.lığı- Ağrı” ve kısa dönem. Öncelikle her ne kadar Ağrı olunca araya giren kilometreler sebebiyle canım sıkıldıysa da düşündüğümüzden (doktorası bitenlere genel de uzun dönem çıkıyor) daha çabuk bir araya gelecek olmamız sıkıntımı azalttı. Yine de biraz daha yakın olsaydı da arada sırada gidebilseydik demeden geçemiyor insan.

Evet, Blogların, NBAkolik’in, Sakarya Tatankalarının, kürek yarışlarının ve nihayetinde Sakarya Üniversitesi’nin Cenky’si artık asker ve 6 ay bizlerden uzak kalacak, özletecek kendisini. Aslında ondan önce çok arkadaşım, arkadaşı geçtim kaç tane akrabam askere gitti hiç bu kadar acaba gidince nasıl olacak diye düşünmedim. Düşününce “yaw Cenky gidince deliririm ben buralarda” diyorum doğrudan. Sabah işe gelince palas pandıras kapımı kırıp odaya girmesi, hızlı hızlı dövecekmiş gibi bana yaklaşıp sanki uzun zamandır görüşmemişiz gibi bana sarılması, ve o koskocaman mavi gözlerinden çıkan mutluluk ile bana sarılırken ” canım kardeşim” demesini çok özleyeceğim ne yalan söyleyeyim. İnsan eğer birini ayak sesinden bile tanıyorsa artık dyecek birşey kalmamıştır herhalde. Normal şartlarda Cenky’den daha eski dostlarımla bile aramda mesafe bayağı vardır. Yapamazlar böyle hareketler, yapılmasını istemem, Cenky bilir beni zaten. Ama o farklı, ben güldüğümde gerçekten güldüğünü, üzüldüğümde onun da benle birlikte üzüldüğünü, bir şey için savaşırken ben istemesem bile bana yardım edeceğini, benle ilgili bir derdi olduğunda doğrudan bana söyleyeceğini ya da onunla ilgili bir sıkıntım olduğunda ona söylemekten çekinmeme gerek olmadığını bildiğim için o farklı. En zor zamanlarda bana geldi açıldı, güvendi, ne kadar mutlu oldum O’na bu güveni verebilmişim diye ama hiç belli etmedim. El birliğiyle üstesinden geldik herşeyin. Şimdi O’nu gülen gözlerini görünce kendime de pay çıkarmadan edemiyorum. O benim kardeşim, ben onun kardeşiyim. Belki de biz Allah’ın bize vermediği kardeşler yerine koyuyoruz birbirimizi. İkimiz de tek çocuğuz, belki de kardeş sevgisini bu yüzden birbirimizde buluyoruz. Ben çok isterdim bir kardeşim, abim olsun diye. Allah da al sana istediğin kardeş dedi sanırım. İyi ki de dedi.

Allah’tan 6 ay olmayacak buralarda. Cenky bunları okuyorsun sen de. Abi sana tek sözüm, okula ilk geldiğin gün yine palas panıras gir benim odaya, saldıracakmış gibi gel ve kucaklaşalım.

Özleyeceğim be abi seni…

(Saçları gitmiş güzel bir resmi var ama yüzü göründüğü için koydurmuyor askerimiz. Çok mutaassıp adam :D. Bari gözleri konuşsun.)

Edit cenky: Bu resim de sevgili ozhano için gecenin 2sinde çekilmiştir 🙂 Çok kral adamsın, dosttan öte, kardeşten fazlasısın güzel adam. Çok şanslıyım…

Burada tek A-dam var!

Ağustos 8, 2010, 3:24 pm | Alex De Souza, Aziz Yıldırım, emre belözoglu, Fenerbahçe, Galatasaray, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
7 Ağustos’ta Sabah Gazetesi’nin haberi

kaptanları Alex ve Emre‘yi çok sert biçimde uyaran Yıldırım, “Zico’yu istemediniz gönderdim, Aragones’i istemediniz gönderdim. Fransa gol kralı 1.4 milyon avroya oynarken siz burada 3 milyondan aşağı oynamıyorsunuz” dediği ve konuşamsı sırasından yumruğunu masaya vurduğu ve kapıları tekmelediği belirtildi.
Aziz Yıldırım‘ın bu futbolculara ayrıca; “Adam gibi oynamayacaksanız Galatasaray dâhil istediğiniz takıma gidebilirsiz. 2 sene sonra borçları bitirip bırakacağım görevi bu sürede şampiyonluk istiyorum” dediği öğrenildi.

Yıldırım‘ın sinirinden nasibini alan isimlerden birisi deLugano oldu. Başkan, Lugano‘ya; “Kafa karıştırma. İstiyorsan gidebilirsin. Kalacaksan da adam gibi kal ve yürekten oyna. Gitmek istersen seni tutmayız” dedi.–

8 Ağustos’ta Habertürk Gazetesi’nin haberi

–Alex de Souza’nın 6 sezonluk F.Bahçe macerası bitiyor mu?

Şu anda Sarı-Lacivertli camia bu sorunun yanıtını arıyor. Önceki gün Aykut Kocaman’ın raporu sonrasında başkan Aziz Yıldırım’ın Brezilyalı yıldızı ve arkadaşlarını kulübe kadar çağırıp fırçalaması iplerin kopmasına neden oldu. Alex’in Fenerbahçe’yi kafasında bitirdiği, ayrılmasının an meselesi olduğu ve bunun için de yönetime, “Alacaklarımdan feragat edeyim. Bu sıkıntıyı kaldıramam. Bırakın ülkeme döneyim” dediği öğrenildi.

YÖNETİM ‘KAL’ DEMEYECEK
Bir anda yaşanan bu şok gelişmelerin ardından başkan Aziz Yıldırım ve yöneticilerde sessiz bir bekleyiş başladı. Özellikle Alex’in yaşanan bu gerilim sonrasında Fenerbahçe ile yollarını ayırma aşamasında olması sonrasında neler olacağı merak konusu.

Ancak Sarı-Lacivertli yönetimin Brezilyalı yıldızın ayrılma isteği karşısında sürpriz bir şekilde “Kal” demeyeceği öğrenildi. Başkan Aziz Yıldırım ve kurmaylarının kaptan Alex ile yolları ayırma konusunda fikir birliğine vardığı belirtildi.—

———————————————–
Diyor ki Aziz Yıldırım,”Alex, falan tanımam! Bu takımın her şeyi benim! Ya benim dediğim olur ya da gidersin!” Yıldırım baktı ki takım içinde ipler Alex’in eline geçmiş, iktidar el değiştirmiş, hemen el koymuş. Aslında ve zaten kendisi vermiş o ipleri “Zico’yu istemediniz gönderdim” cümlesinden anladığımızca… Alex suyunu çıkarmasın, kendini bir şey sanmasın diye fırçayı kaymış! Gözü dönmüş ve Aziz Yıldırım, çokça kez koltuğunu sağlama alan Alex’i bir anda silmeye hazır konuma gelmiş… Diyor ki burada tek A-dam var. O da A-Z-İ-Z… Alex falan değil. Basarım parayı yeni Alex’ler alırım kafasında Aziz Yıldırım. Yaşasın Totaliter rejim! Fenerbahçe taraftarı, pardon taraftar da kalmadı ki bu takımda… Fenerbahçe seyircisi siz uyuyun daha olur mu?
He bu arada Emre de fırçayı yemiş… ““Adam gibi oynamayacaksanız Galatasaray dâhil istediğiniz takıma gidebilirsiz.” lafı gelmiş Emre’ye… Emre’nin adam gibi oynadığı dönem Galatasaray’da oynadığı yıllardı… Hatırlatayım…

Oyun daha süperdi!

Ağustos 8, 2010, 1:32 pm | bursaspor, süper kupa, teofilo, Trabzonspor, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum
Lig öncesi hep bir Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş kupa maçı oynardı. Alışmıştık bu rutine. Hele bir şu kupa gelsin de görelim isterdik takımlarımızın son durumunu. Bu sefer üçü de yoktu. Bursaspor ve Trabzonspor karşılaşıyordu kupa finalinde ama nedense ve yine İstanbul’da! Aslında Bursa’nın yakın olması ve Trabzonlu’ların da İstanbul’da çok bulunmuş olması yeterli bir nedendi stadın dolması için ancak yine 26bin biletli kişi izlemiş maçı. Madem 26bin kişi izleyecek ve maçı Eskişehir’e, Kayseri’ye… Oralar da ancak o kadar dolardı zaten en azından bir heyecan yaşarlardı, bir arzu dolardı takımların içine seneye de biz burada olmalıyız gibisinden…

Maçın temposu harikaydı. Lig kıvamına gelmiş iki takım da. Biraz daha zamanla tam performanslarını yakalarlar. Biz de zevkle izlerik artık 9 maçı da canlı canlı! Şu açık ki Trabzon gerçekten çok daha iyi bir oyun sergiledi dün. Tek pas ve set oyununu iyi çalışmışlar. Alanzinho yerini bulmuş ama Burak Yılmaz hala ne yaptığını anlayamadıklarımdan. Fizik, hız her bir şey var biraz da teknik ama kafa yok. Ya da var da kendine saklıyor, evde çıkarıyor o kafayı dışarı. Halbuki gösterse ya bize de… Bursaspor da dikine hızlı ileri yönelmek işini iyi çalışmış. Orta sahada kaptıkları toplarda çoğu zaman gerçekleştirebildiler bu işlemi ancak bu şekilde ceza sahası içine girebilmeyi beceremediler. Kanatları kullanmayı unutmuş gibiydiler. Halbuki Beşiktaş maçında kanatlardan gelmişti gollerden en azından biri. Ve Galatasaray maçında da aynı yöntemi kullanmışlardı. Hüseyin’in olmayışı, Batalla’nın fiziken cılız kalması Timsah’ın gövdesini hafif bıraktı.

Trabzon’da Ceyhun sürekli kaleyi yokladı. İkinci yarı da buradan geldi gol. Top Ivankov’dan sekti ve Teofilo da iyi bir takipçi olduğunu gösterip topu kaleye gönderdi. Halbuki top JABULANİ bile değildi!!! Nasıl oldu da böyle bir gol izledik ben anlamadım! Hemen ardından ikinci golün üstelik 61. dakika şovuyla gelmesi sarsılmış Bursa’yı yıktı. Selçuk’un arapası harikaydı da Teofilo’nun vuruşu çok daha harikaydı! Adrian Ilie geldi, vurdu, gitti sanki! Bursa iyice çöktü. “Son şampiyonum ama forma reklamım bile yok!! Saldır anasını satayım” ruhuyla oyuna tutunmaya çalıştı. Olduramadı. Defansın bile gol düşüncesine kitlenmesi savunma aklını geri plana itince kendi ceza sahasında bile 4 kişi bir Teofilo’ya mukayıt ol(a)madı! O da direkte bekleyen Bursalı’nın ofsaytı bozmasını görüp altıpasta önüne gelen topu gönderiverdi kaleye… Jaja’nın gelişi Teofilo’yu fişekledi heralde ki böyle bir performans ortaya koydu. Yoksa daha 1 ay evvel ben gideyim demiyor muydu bu çocuk??

Tek anlayamadığım Turgay’ın, Sercan’a tercih edilmesiydi. Eğer maçı rakip sahaya yıkamayacağın bir maçsa Turgay’ın oynaması çok da anlamlı değil. Ne Sercan kadar hızlı, ne de teknik… İleride bu yüzden üretici olamadı Bursa, oysa SErcan neler yapmıştı son Galatasaray maçında!

Karpaty deyince akla…

Ağustos 8, 2010, 12:00 am | cem yılmaz, Galatasaray, Gheorge Hagi, karpaty lviv, Rıdvan Dilmen, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum
Ne zaman uçakla balkanların üzerinde geçsem her sıradağ benim için Karpatlardır! Onun maradona’sı* da Hagi’dir! Böyle bir etki işte Hagi’nin bıraktığı. Şimdi ne alaka ki Hagi’yle… Eh Avrupa ön elemesindeki rakibimizin adı malumunuz Karpat içeriyor. Karpat-y Lviv’in de rakibi Galatasaray’ın efsanesi Hagi… Tam daha fazla bağlamayın onu-buna-seni-bana… Ne diyo abi* “Bağlanmayacaksın!”

Eskiden USSR kupası kazanmış, o dönem iyiymiş falan bunlar hikaye… USSR’mi kaldı! Eskiden bir Borussia Mönchengladbach vardı bildin mi gibi bir durum oluyor bu mazi hikayeler. Bakıyorum ki takım 1991’den itibaren bugünkü halini almış. O zamandan beri naptığına bakalım. 1993 ve 1999’da Ukrayna Kupası’nda finale çıkmış, eli boş dönmüş. Bir de Ukrayna 1. Ligi’ni ikinci bitirmiş 2005-06’da. (wiki kafamı karıştırdı ama son karar budur.) Ligin kalburüstü bir ekibi oluvermiş Ukrayna Premier Ligi’nde…

Özünde herhangi bir takım görüntüsünde.Tek artısı altyapı sistemi. Önemli topçular yetiştirmiş. Öyle ki 10 Milyon Euro’ya 1 yıllığına kiraladı Barcelona Chygrynskiy’i! Kadrolarında bir kaç Chygrynskiy, bir kaç Oleh Luzhny varsa ve biz bilmiyorsak Beşiktaş’ın Metalist kazasına uğrayabiliriz. Ama ben Galatasaray’a güveniyorum. Sami Yen’de bitiririz işi, Ukrayna’ya da Cem Yılmaz, Rıdvan Dilmen hep beraber “takımı desteklemeye” gideriz(!!!)…

http://www.izlesene.com/player2.swf?video=643927

Mağlup ama Hevesli Sırp Gençler*

Ağustos 7, 2010, 11:48 pm | Galatasaray, prekazi, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Sami Yen’deki maç hakkında söyleyecek bir şey yok. Çünkü benzer senaryoyu Sırbistan’da da izledik. O yüzden iki kere tekrar etmeye gerek yok aynı şeyleri. Galatasaray, maça hep iyi başlıyor. Maçı ilk dakikalarda koparmak için vargücüyle mücadele edip skoru lehine çevirme arzusu mükemmel bu takımın. Skibbe’den beri de böyle zaten. İlk yarı maç kopar Cimbom keyfine bakar. Rijkaard’la da çok bir değişiklik olmadı bu durumda. Tek değişiklik yaşanan o rehavet! Zaten geçen yıl yaşanan tüm puan kayıpları ve kaçırılan şampiyonluğa bu neden olmamış mıydı?

Eski zamanları hatırlattı Sırbistan’da bulduğumuz ilk gol. Ön direğe gelen ortayı Suat Kaya arkaya sektirir arka direkte de Galatasaray’a gelen en verimli sağ beklerden Capone topu sadece itiklerdi çizgiden içeri… Bu sefer de Mustafa Sarp arka direğe doğru kurtardı kendini. Ve boş kaleye itikledi topu. Oyun zekası olarak harika bir hamle geldi Sarp’tan, rakip defanstan da müthiş bir defansif boşvermişlik izledik. Böylece yine maçın ilk dakikalarında skor olarak rahatlık ve moral gelmiş oldu. Bu moral takımın orta sahasına olumlu yansıdı özellikle Mustafa Sarp’a… İkinci gol öncesi yaptığı presle kaptığı topu anında Kewell’a aktarması ancak ve ancak Xavi tadında bir oyuncunun yapabileceği bir hamle idi. Şaşırdım. İlk defa Mustafa Sarp’ı bu kadar övdüğümü görmüş oldunuz böylece. Ancak Belgrad maçında övebiliriz kendisi. Hele bir muhtemel Porto veya Palermo maçları gelsin o zaman da övebilecek miyiz göreceğiz…

Buraya kadar her şey güzelken nedense topu da oyunun kontrolünü de rakibe bıraktık. Belki Rijkaard takıma öndeyken skoru korumayı öğretme çabası içinde ama yanlış bir düşünceyle… Zira Milli Takımı skoru koruyamama konusunda zirve yapmış ülkenin çocuklarıyız biz. Topu rakibe bırakırsak illa ki bir gol yeriz, skoru zora sokar, gereksiz heyecan yaparız. Ya “savaştık kazadık” zafer manşetleri atılmasına ya da son dakkada İlker Yasin’e “olmadı çocuklar” dedirtiriz. Az kalsın ilk yarıyı yapmayın çocuklar klişesiyle kapatıyorduk ki Aykut’un plonjonik refleksleri (yeni uydurdum) İlker Yasin’e malzeme vermedi. (maçı o sunmadı ama öylesine hoşça bir takılma işte…)

Taçtan gol pozisyonuna girerek bir ilke imza attık ikinci devrede. Penaltı hakkıyla kazanıldı. Kewell da takımın penaltıcısı ve ilerideki son adamı olarak bitiriciliğini konuşturdu. Kalecinin eline çarpması neyi değiştirir gol goldür… Skor 3-1’e gelince, rakip de 10 kişi kalınca gereği görüldü ve iki gol daha atıldı. Pino’nun arapası ve Mehmet Batdal’ın golü takım içi morallerin artmasını ve uyumun da yükselen bir grafikte olduğunu gösterdi. Fakat yine “o” rehavet rakibe bir çok kez kaleyi yoklamasına neden oldu. Direkten şutu unutmam bu maç için. Bir de Prekazi’nin yorumlarını. Senin Türkçe’ni yirim ben be ya Prekazi’m: “Ben ‘er zaman söylerim. İyi orta yarım goldür!”

*Tam adı Omladinski Fudbalski Klub Beograd kısaca OFK Beograd dediğimiz kulübün tam adının Türkçe manası ise Gençler Futbol Kulübü Belgrad demek-mişşş…

UEFA Avrupa Ligi’nde Rakip: Karpaty Lviv

Ağustos 6, 2010, 1:44 pm | Futbol, ozhano, UEFA Avrupa Ligi Kura Çekimi kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

KARPATY LVIV
Ülke:
Ukrayna
Stad: Ukrayna (28000)
Takım Değeri: 14 milyon Sterlin
Teknik Direktör: Oleg Kononov (44)
Takımdaki Oyuncu Sayısı: 25
Takımdaki Yabancı Sayısı: 8 (Sırbistan, Brezilya, Nijerya, Gürcistan, Estonya)
Takımdaki Önemli Oyuncular: Igor Khudobyak (RM-25), Denys Kozhanov (DMC-23), Artem Fedetsky (DRC-25)
Transferleri: Borys Baranets (FK Lviv), Vitaly Rudenko (Chornomorets), Grygori Baranets (FK Lviv) , Andriy Gursky, Yuri Gabovda, Avelar (Rio Claro), Nenu (Rio Claro), Sergiy Kuznetsov (Alania Vladikavkaz)
Gidenler: Yuri Furta (PFK Oleksandria), Volodymyr Bidlovsky, Andriy Novak (Prikarpatje Ivano-Frankivsk)

Son Maçları:

UEFA Avrupa Ligi

2nd round 1st leg
KR Reykjavik-Karpaty Lviv 0:3
2nd round 2nd leg
Karpaty Lviv-KR Reykjavik 3:2

3rd round 1st leg
Karpaty Lviv-FC Zestafoni 1:0
3rd round 2nd leg
FC Zestafoni-Karpaty Lviv 0:1

Ukrayna Ligi (2010-2011)

Dnipro Dnipropetrovsk-Karpaty Lviv 1:0
Kryvbass Kryvyi Rig-Karpaty Lviv 0:0
Karpaty Lviv-Metalurg Zaporizhya 1:0
Zarya Lugansk-Karpaty Lviv 2:2

Ligde Durumu: Karpaty Lviv, geçen sezon ligde 50 puan ile 5. olarak UEFA Avrupa Ligi’ne katılmayı başardı. Bu sezon dört haftası geçen Ukrayna Ligi’nde (16 takımlı) 1 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgi ile 7. Sırada bulunuyor. Ligde attığı 3 golü Artem Fedetsky, Volodymyr Gudyma ve Andriy Tkachuk’tan geldi.

Hagi’yi Anlamak

Ağustos 5, 2010, 3:44 pm | Futbol, ozhano kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Dün geceden beri internete, gazetelere bakıyorum da Alex’e denilmeyen laf kalmamış. Fenerbahçe’nin son 5 senesine tek başına damgasını vurmuş bir futbolcunun hakkında spor yazarlarını geçtim onlar önemli değil de kendi taraftarlarının ileri geri konuşmasını, defol git, yeter artık Alex, Alexli sistem bitti gibi yorumların yazılmasını açıkçası yadırgadım ve aklıma Hagi’nin Galatasaray yönetiminin ve taraftarının yoğun baskısına rağmen ayrıldığı ve futbolu bıraktığı sene yaptığı açıklama aklıma geldi: “Ben Hagiyim ve futbolu en üst seviyede iken bırakmalıyım. Bu da benim için şu ana kadar ulaştığım en üst mertebe. Galatasaray çatısı altında çok büyük başarılara ulaştım ve taraftarın Hagi’yi hep bu durumdayken hatırlamasını istiyorum.” O zaman tam olarak anlamamıştım. 1 hatta 2 sene daha devam edebilirdi, vücudu, kondisyonu bunun için yeterliydi, para bakımından da servetine servet katabilirdi ama yapmadı ve “Efsane 10” olarak ayrıldı Galatasaray’dan ve biz O’nu son hali ile hatırlıyoruz yani efsane olarak. İşte Alex’e olan saldırmaları gördükten sonra tam anlamıyla dediğini anladım Hagi’nin. Bu ülkede futbolcuysan ve lidersen her zaman iyi olmaya mecbursun, olası bir terslikte ilk sen akla gelirsin, onca yaptığın güzellikler, başarı bir anda gözardı edilir ve ipin altına gidersin. Her zaman dediğim gibi “BÜYÜKSÜN HAGİ”…

Ozhano’nun Kebapçı Blick’i!

Ağustos 5, 2010, 1:53 pm | Fenerbahçe, Futbol, gazete, UCL kategorisinde yayınlandı | 6 Yorum

Sevgili ozhano nicedir soruyordu Blick’e ne oldu diye. Blick bildiğimiz Blick, hiç bir şey olmamış sevgili kardeşim. Bu başlık da senin için gelsin:

Young Boys Fenerbahçe’den Kebap Yaptı!

Alma Adnan’ın ahını çıkar Kocaman, Kocaman…

Ağustos 5, 2010, 12:53 pm | aykut kocaman, Fenerbahçe, stoch, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
Her ne zaman bir Türk takımı Avrupa Kupaları’ndan elense içim bir burkulur. Fenerbahçe elendiyse yaşadığım burukluğun içinde biraz da sevinç barınır. Çünkü tek adam sistemi “bir kez daha” çökmüştür. Sonra gerçeklere bakarım. O takımın elenmeyi hak edip etmediğine bir bakarım. Maçlarını izlediysem oyunlarına bakarım. Bir önceki sezon bittikten sonra neler yaşadıklarına bakarım ki neden ilk resmi maçta böyle döküldüklerini gerçekçi bi bakışla anlayabileyim…

Fenerbahçe şampiyonluk yoksa gidersin geleneğini sürdürdü ve Christoph Daum ile yollarını ayırmayı kafasına koydu Trabzonspor maçından sonra. Fakat bu durum ne kadar sürdü? 15 Mayıs’ta “şampiyon olamadıklarını” fark ettikleri 2 dakikalık şaşkınlığın ardından alınan karar 25 Haziran’da sonuçlanabildi ancak. Yani Fenerbahçe yönetimi ve takımı 40 gün böyle kaybetti. Aykut Kocaman’ın teknik direktörlüğe başlama tarihi de 9 Temmuz olarak gözüküyor. Yani sana bir 14 gün daha… Etti 54 gün kayıp. Denilebilir ki Aykut Kocaman o süreçte takımın yine başındaydı en azından kurulacak yeni takımın başındaydı. 12’sinde Belçika kampı başlamış tam 16 gün sonra 28 Temmuz’da Fenerbahçe çok kritik ve ilk resmi maçına çıkmış.

Bu takım’da çok büyük değişiklikler yok, geçen sezonki takım, neyini hazıralayacaksın ki diyebiliriz. Fakat Daum ve Kocaman’ın oynatmak istedikleri futbol tarzları arasında çok büyük farklar var. Demirkol her sabah tekrar ediyor: “Daum kontratakçı, Kocaman pasçı.” 16 günde bu tarz kökten bir değişiklik yapabilmek mümkün müdür? Bunun mümkün olduğunu iddia edenlere şunu soralım o zaman. 16 gün içinde, ligde ikinci haftasını oynamış rakibinin fizik kondisyonuna ulaşmak o kadar kolay mıdır?

Fenerbahçe bu yıla çok geç başladı. Galatasaray da, Beşiktaş da… Üç takım da hala transfer peşinde hala turlarını geçebilmiş değil (Fenerbahçe geçemedi bile). Bu akşam Beşiktaş ve Galatasaray da aynı hezimetle karşılaşabilir. Ama Fenerbahçe’nin aynı hezimeti aslında ve sadece Galatasaray ilgileniyor diye aldıkları Stoch’un kırmızı kart görmesiyle yaşamış olması ibretlik. Alma Adnan’ın ahını çıkar Kocaman, Kocaman…

Yeeterr Necati Abi Yeterrrr!

Ağustos 5, 2010, 8:41 am | Futbol, haber, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum

Necati Bilgiç yine boş geçmemiş Young Boys maçını, oyunculara, Aziz Yıldırım’a laf çakarken diğer yandan maçın hakemini yine boş geçmemiş.

Bravo (!) Aziz bey

Fenerbahçe deplasmanda Young Boys karşısında kazandığı avantajı kendi sahasında kullanamayarak, daha katıldığı ilk turda Şampiyonlar Ligi’ne veda etti. Bunun suçlularını şöyle sıralamak lazım: Önce başkan Aziz Yıldırım geliyor. Geçen sene devre arasından bu yana vaaddetiği yırtıcı bir santraforu hala takıma alamayan Aziz Yıldırım, dünkü maçta da Fenerbahçe’nin zayıf rakibi karşısında etkisiz kalmasına ve elenmesine birinci derecede rol oynadı. Nitekim Young Boys’ın yırtıcı santraforu attığı tek golle sonucu ve turu getirmeye yetti.
İkinci sorumlu Aykut Kocaman’dı. Atalarımız “bugünkü tavuk, yarınki kazdan iyidir” der.

Kocaman ilk maçın verdiği rehavetle ve o sonuca güvenerek, dün gece oynayabilecek durumda olan Gökhan Gönül’ü diğer maçlara saklayarak, ilk 11’e almadı. Çünkü ikinci yarıda yapılan değişiklikler 10 kişi kalmasına rağmen Fenerbahçe’nin daha baskılı oynamasına ve pozisyonlar bulmasına imkan verdi.

BU YENİLGİ DERS OLSUN
Hatta Semih iki pozisyonda biraz şanslı ve becerikli olsa maç berabere bitecekti. Herhalde kaseti tersine alsa takımı bu şekilde sahaya sürerdi. 3. ve önemli hata maçın Rus hakeminden geldi. Kendini yere atan İsviçreli futbolculara kart göstermeyen Rus hakem, Fenerbahçe’nin en etkili futbolcusu Stoch’a çok kolay şekilde 2. sarı kartını göstererek takımı 10 kişi bıraktı.

Bununla da kalmadı 88. dakikada Young Boys kalecisinin Gökhan Ünal’ı indirmesine penaltı düdüğü çalmadı. Zira ilk maçta aynı dakikalarda Selçuk’un daha hafif hareketine Norveçli hakem penaltı vererek, Fenerbahçe’nin galibiyeti kaçırmasına neden olmuştu.
İnşallah bu başkana ve Kocaman’a ders olur.

Hem kadro tamamlanır hem de daha iyi futbol sergilenir. Bu süretle Avrupa Ligi de tehlikeye girmekten kurtulur. Ben fazla üzülmüyorum çünkü sahada kaybeden takım mavi-beyazlıydı ve Fenerbahçe ile alakası yoktu.

Fenerbahç’nin yenildiği ya da berabere kaldığı bir maçta da hakem kelimesi geçmesin yazdığın yazı da helal olsun diye yazı yazacağım söz veriyorum Necati Abi…

Galatasaray’da Türk Kaleci Olmak

Ağustos 2, 2010, 3:09 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

İyi Kaleci Olmak için 2 yol var benim seneler boyu edindiğim izlenime göre. Birincisi doğuştan yetenekli olup bunu insanların gözüne sokarak. İkincisi ise iyi bir kaleci olmak için hiç durmadan ve sabırla çalışıp, çoğunlukla iyi bir kalecinin arkasında senelerce sıra bekleyip o kaleciden işin inceliklerini öğrendikten sonra seviye atlayarak. Ama ne olursa olsun her iki kategorinin mensubu kaleci de mutlaka hiç durmadan ve çok iyi çalışmalı.

Bugün Galatasaray’ın yaşadığı kaleci sorununun altında bu yatıyor. Ufuk 1. kategoriye giren ve nedense kendini başka dünyalara kaptırıp çalışmayı bırakmış, aklı sahada olmayan bir adam. Aykut ise 2. kategoriye giren ancak senelerce çok farklı isimlerin arkasında, farklı farklı tarzlarla birarada olup kafası karışmış bir adam formatında. Seneler boyu Aykut’a hep stepne muamelesi yapılmış, sadece ihtiyaç olduğunda geçici sürelerle forma verilmiş. Neticesinde Aykut’un da kendine güveni ve cesareti tam anlamıyla gelişmemiş. İçinde hep bir “ya hata yaparsam?” endişesi olduğu suratından belli. Oysa bir kez bile Aykut’a “Bu takımın 1. kalecisi sensin evladım.” denmiş olsa çok farklı bir ruh haliyle işine sarılıp hata yapsa bile o kalenin kendisinin olduğunu bilerek daha çok çalışır ve seviye atlayabilirdi. Kalli’nin çekip gittiği sezon Orkun’dan kaleyi devralmış ve takımı şampiyon yapan isimlerden olmuştu Aykut. O sezon De Sanctis gelmese de “Aferin Evladım, kale senindir artık” dense belki de bugün Volkan Demirel’e bir şey olsa milli eldivenleri kim takacak sorusunun cevabı olacaktı Aykut.

Belgrad maçından sonra yine yabancı kaleci sesleri yükselmeye başladı haliyle.1,5 pozisyondan 2 gol bulan rakibe karşı yine Aykut sorgulandı. 1. golde büyük katkısı olan Sabri, 2. golde adam paylaşamayan defansın hiç suçu görülmedi. Ama bu maçtan haftalar önce Rijkaard’ın söylediği iddia edilen “Benim 1. kalecim Ufuk’tur” lafının Aykut’ta yaratmış olabileceği psikolojiden kimse bahsetmedi. Kendisine güvenildiği 1 kez bile gösterilmeyen, bir kez bile Başkanından Aferin alamamış, yediği her golde hatası aranmış bir adamdan bizler nasıl oluyor da Galatasaray’ın kalecisi olmasını bekliyoruz, asıl ona hayret ediyorum ben. Arkasındaki Ufuk’un hep gece hayatından bahsediliyor, izleyenler iyi çalışmadığını söylüyor. “Aykut olmaz, bu yükü kaldıramaz, Ufuk kaleye geçsin” diyenler Fenerbahçe ile oynanan maçta yediği golden sonra “Büyük takım kalecisi değil” diye sanki o sözleri söylememiş gibi ortalarda dolanabiliyorlar. Böylesi bir ortamda bırak hatalı gol yemeyi, gol yiyenin “tu kaka” edildiği şartlar altında bizler Aykut ve Ufuk’tan harikalar yaratmalarını bekliyoruz.

Kimseler kusura bakmasın ama Hakan Şükür’ün kulübün çok kötü yönetildiği ve durumun her geçen gün daha kötüye gidecekmiş gibi göründüğüne dair geçen Cuma Radyospor’da yaptığı açıklamalara tüm kalbimle katılıyorum. Eski Fenerbahçe gibi olduk adeta. Alıp öğütüp tükürüyoruz futbolcuları, üstüne üstlük bir de para kaybediyoruz bunu yaparken. Sportif A.Ş. ile Futbol A.Ş. birleşmiş, çok süper olmuş, aman ne güzel! Ama daha UEFA kupası ön elemesinde elenme tehlikesi ile burun burunayız ve o kaleye geçip Galatasaray’ı kurtarması gereken adamları çoktan yerin dibine sokmuş haldeyiz. Bu Galatasaray’da Türk Kaleci olmak hiç kolay değil, bana göre yapılacak iş hiç değil. Mucize yaratacak gücün yoksa bil ki yarın öbür gün falanca ülkeden gelecek Kilimcinin Köroğlu kaleyi devralır, 3 milyonu vurur gider sen yine işini çok iyi bilen yönetimin stepnesi olarak kenarda hava kaçırırsın.

WordPress.com'da Blog Oluşturun.
Entries ve yorumlar feeds.