İspanya – Hollanda finali hakkında

Temmuz 15, 2010, 1:13 am | Dünya Kupası 2010, hollanda, volkanbk3, İspanya kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
Maç öncesi ne yazdıysam onu izledim. Şaşırmadım böyle bir final izlediğime. Şaşırdığım anlar da oldu ama onların çoğu da hakemin verdiği kararlara dair anlardı. Maç boyu Hollanda’nın geride beklemesini eleştirenler şunu unutmasın. Hollanda gücünü biliyordu. Van Bommel ve De Jong ile İspanya’nın yaptığını yaparak onu durduramazdı. Rakibi “döverek” durdurmak da gerekmezdi ama biraz diş gösterip rakibi yıldırmak her maçta olabilecek bir şey. Faul olmadan biten kaç futbol maçı olmuş ki dünyada? Yeri gelince -halısahada- “futbol bu erkek oyunu” diyip bacak kıranlar izlediği maçta iki fazla faul görünce çok faullü oynadılar demeyin…

Maçın ilk 20 dakikası süper baskılı ve hızlı bir şekilde başlamıştı. İspanya sürekli pas yaparak rakiplerinin sinirsel ve fiziksel direncini kırmak isteğindeydi. Hollanda rakibini durdurmak için, sert oynamak dışında,top ayağında olan futbolcuya değil topu ayağında bulunduran futbolcunun pas opsiyonlarını kapattı. Böyle olunca Pique ve Puyol aralarında paslaşmak zorunda kaldılar ve İspanya’yı uzun toplarla oynamaya zorladılar. Aynı şeyi İspanya da Hollanda’ya uyguladı ve İspanya kadar iyi pas yapabilen ayaklara sahip olmayan Hollanda daha çabuk pes etti ve topu daha çabuk ayaklarında uzun toplarla çıkarmak zorunda kaldı.

İlk 20 dakika çoğunlukla böyle geçerken Sergio Ramos’un topu kaleye gönderemediği kafa şutu gol olsa maçın gidişatı kuşkusuz çok farklı olurdu. Hollanda ileriye çıkmaya başlar, daha az faullü oynardı.

Hollanda’nın emektar kaptanı Torres yerine ilk 11’de başlayan Pedro’yla adam adama oynadı. Öyle ki bir pozisyonda Hollanda defansının sağına geçen Pedro’yu takip ediyordu Hollanda’nın sol beki olan Giovanni van Bronckhorst. İlk yarının ortalarına doğru, hızlı başlayan maçın temposu doğal olarak düştü. Adrenalin yaratmak lazımdı bu dakikalarda ve hırslı-sert futbol oynayan Hollanda’da De Jong net kırmızı görmesi gereken bir hareketle Xabi Alonso’nun göğsüne kramponu geçirdi. Sarıyla yırtması ilginç… O pozisyonda yırtmış olması daha ilginç.

Ramos’un kafa şutu dışında heyecanlı pozisyon göremediğimiz ilk yarıda Hollanda centilmenlik yapacağım derken İspanyol kaleciye topu gönderdi. Top az kalsın kaleye giriyordu ki Casillas topu kornere çelebildi. O pozisyondan sonraki pis bakışları da görülmeye değerdi.

Hollanda devrenin sonuna doğru birkaç güzel organizasyonla rakip kaleyi zorlasa da sonuç alamadı. Devre boyunca iki takımın da sadece duran toplarla tehlike yaratmaya çalışması yeteri kadar sıkıcı kıldı ilk yarıyı.

İkinci devre yine aynı başladı. Fakat iki takım da uzatmalara gitmesini istemiyordu. Pozisyon üretme çabaları ilk olarak Hollanda adına sonuç verdi. Sneijder’in Robben’e verdiği nefis pas ve Robben attığı inanılmaz deparla maçın en net pozisyonunu yakalayan turuncular Casillas’ın ayağına takıldı. Ah işte o gol olsa… “Hollanda akıllıca oynadı”, “Hollanda kaderine isyan etti” vesaire şeyler yazılır çizilirdi.

Del Bosque, Gio’nun adam adama oyununa maruz kalıp yorulan Pedro’nun yerine Navas’ı oyuna aldı. Aşağı yukarı aynı oyun tipine sahip Navas’ın daha savruk bir tekniğe sahip olması ve fiziksel olarak Pedro’ya nazaran daha cılız olması beni önceleri düşündürdü fakat attığı çalımlar ve yaptığı ortalarla İspanya’ya hareket getirdi. Hele ki yaptığı sert ortada arka direkteki İspanyol futbolcu topu kaleye itebilse…

Van Marwijk ise Kuyt-Elia değişikliği ile cevap vermek istedi ama sonuç alamadı. Turnuva boyunca fazla varlık gösteremeyen van Persie ile Elia’yı değiştirse sonuç ne kadar farklı olurdu bilemeyiz ama turnuvanın Hollanda adına en iyi oyuncularından olan Kuyt’un finalde kenara gelen ilk oyuncu olması “enteresandı.”

İspanya son 15 dakikada yine daha iyi olan taraftı. Ramos yine kafasıyla gönderdiği topla Hollanda ağlarını havalandırmak istedi ama başaramadı. Ardından 80. dakikada bir pozisyon vardı ki “total futbol”un ne olduğu o pozisyonda açıklandı. Iniesta altı pasta topla buluştu ve kaleci ile karşı karşıya kaldı. Şutunu engellemek üzere Hollanda’nın en çok gol atan oyunucusu Sneijder Iniesta’yı engelledi ve takımının umutlarını tazeledi. Bu pozisyon’un ardından yine bir depar geldi Robben’den bu sefer biraz yorgundu ama yine hem Pique’yi hem de Puyol’u geride bıraktı. Fakat topu biraz açınca Casillas da Robben’in açısını çok iyi kapatınca bir golden daha oldu Hollanda… Eh böyle olunca da maç uzatmalara gitmeyi haketti.

Uzatma dakikalarında kondisyonu düşen Hollanda İspanya’ya daha fazla pozisyon vermeye başladı. Fakat Hollanda defansı Gio’nun kanadından çokça açık vermeye başladı. Gio kendi kanadından gelen iki tane atağı önledi. Tecrübesi ve oyun zekası o iki pozisyonu engellemesindeki önemli etkenlerdi. Fakat van Marwijk Gio’yla oynamaya cesaret edemedi. Ömer Üründül sakatlanıp çıkmak zorunda kaldığını söylese de inandırıcı değildi. Turnuva boyunca dediği ne inandırıcıydı ki?! Neyse Braafheid’ın oyuna girmesi Hollanda’nın sonu oldu. Turnuva’da ilk kez forma giyecek Braafheid’ın bu şansı finalde bulması bir kumardı. Sol bek olmamasına karşın defanstan anlayan Boulahrouz girebilirdi oyuna… Heitinga’nın atılması Luis Suarez’in atılmasından daha makuldu. Ama İspanya’nın yenmesinin önüne geçemedi Heitinga da… Ne Elia, ne van der Vaart ne de Braafheid değişiklikleri sonuç vermedi ve İspanya sol bekten Iniesta ile golü buldu tam da 116’ıncı dakikada… Bir kaç dakika daha ayakta kalsaydı Hollanda maç penaltılara kalacaktı ancak yıllarca yarı finallerde penaltılarda elenen Hollanda penaltılardaki şanssızlığını da yenebilecek miydi bilemeyeceğiz…

Robben o golleri kaçırmasa, Ramos henüz ilk 20 dakika içerisindeki pozisyonunu kaçırmasa, de Jong Xabi Alonso’ya yaptığı harekette kırmızı kart görse, Stekelenburg ve Casillas karşı karşıya kaldığı pozisyonlarda topları kurtaramasa, hikayelerin hepsi çok farklı yazılabilirdi… Boş konuşuyoruz demek değil niyetim ama diyeceklerimizin-dediklerimizin hiç biri dilimizin ucunda olan, ucundan çıkan şeyler değil… Tuşladığımız her kelime gözümüzü ayıramadığımız o pabuçların ucundan çıkarttırılıyor biz edilgen yorumculara…

Maçın kader adamları: Iker Casillas, Sergio Ramos, Arjen Robben, Marteen Stekelenburg ve kesinlikle Howard Webb…

Son vuvuzela ötmeden…

Temmuz 11, 2010, 8:00 pm | arjen robben, Barcelona, cruyff, David Villa, Dünya Kupası 2010, hollanda, Sneijder, volkanbk3 kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Emek Ege bugünkü ilk canlı yayınına “tarihi finale artık saatler kaldı” diye başladı. “Klişelerin hastası (!)” biri olarak finale tam bir saat kala “futbol dolu bir ayı geride bırakmamıza artık saatler kaldı” diyerek başlayayım dünya kupasının son maçının oynandığı son günde yazacağım yazıma…

Turnuva başlamadan yayınladığım “Holladalıyım futbola doymalıyım!” başlıklı yazımda Hollanda sempatizanı olduğumu açıklamıştım. Hatta en sonunda da “Şampiyonada tüm maçlarını takip edeceğim takım Hollanda olacak.” diye eklemişim. Sayelerinde çok güzel maçlar ve goller izledik, finali de izleyeceğiz.

Dünya kupalarında Hollanda’yı tutmak da bir klişe olarak kabul görebilir. Cruyff-sever bir insan olarak Hollanda taraftarlığım kolayca açıklanabilir ancak bu turnuvada farklı bir nedenim daha var. O da -belki de bir çok insanın Hollanda’yı tutmasının nedeni olduğu gibi – Arjen Robben! Kendisini Real Madrid’de oynadığı maçlarda çokça yerdim! Hatta kendisini yaklaşık 1,5 yıl önceki bir Madrid derbisinde sahanın en kötüsü olarak nitelendirmişim. (bknz. En sevmediğim futbolcu egosuna kurban olan futbolcudur. )

Robben Real Madrid’den gönderildikten sonra Bayern’deki performansıyla Real’dekilere kim olduğunu bir kez daha kanıtladığı gibi milli takımının da en kilit oyuncusu olacağını gösterdi. Sneijder istatistiki performansıyla da Robben’e nazaran biraz daha önde gözükse de bu akşamki maçta maçı Hollanda lehine çevirebilecek bireysel yetenekleri en üstteki kişi Robben’dir! Hollanda’nın orta sahası normal bir lig takımı için -bahisçi terimiyle- 2,5 üstü değil ama 1,5 üstü bir kaliteye sahip. Çok iyi kesici olmalarının yanında çok iyi birer çalımcı ve pas dağıtıcı değiller İspanya gibi. İşte İspanya’yı bu akşamki finalde öne çıkaran nedenlerden biri bu.

Hollanda’lıyım ama İspanya’nın kupayı kazanmaya daha yakın görüyorum. Çünkü;

  • Hollanda’nın defansının araya atılan paslarda nasıl bir buhrana doğru sürüklendiğini Brezilya’nın attığı golde izledik. Brezilya arapasları çok iyi yapabilen bir takım değil ama İspanya bu işin kitabını yazsa bestseller olur… Bu akşam İspanya eğer Almanya karşısındaki 11’le sahaya çıkarsa Hollanda defansının arasına atılacak her pas gol tehlikesi olur…
  • İspanya eğer Torres’le başlarsa işleri zora girer. Villa’nın en uçta başladığı veya bitirdiği maçlarda İspanya’nın kazanan taraf olduğunu gördük. Del Bosque kazanmak istiyorsa yine Torres-Pedro değişikliği ile başlar…
  • Hollanda ise atak karşılarken kaptığı topları 3 pasta rakip ceza sahasına taşıyabilen bir takım. Bunu da inanılmaz bir hız ve isabetle başarıyorlar. Robben’in Slovakya maçında attığı golde De Jong’un Robben’e attığı pas ve yine Sneijder’in Kamerun maçında Robben’e attığı pas (Klaas Jan Huntelaar’ın golü) bunun mükemmel iki örneği. Zaten bunu çok iyi yaptıklarını Euro 2008’deki Fransa ve İtalya maçlarında da görebilmekteyiz. Bu konudaki en önemli soru ise İspanya buna izin verecek mi? Ya da Hollanda İspanya’ya bunu kabul ettirebilecek mi??

Bugünkü maçta İspanyol orta sahası ve Hollanda orta sahasının teknik kapasitelerini ve taktik zekalarının karşılaşmasını izleyeceğiz… Hollanda defansı en önemli sınavına çıkacak. İspanya takımı ise çağımız futbolunda en iyi olduklarını tarihe altın harflerle yazdırmak isteyecek. Hollanda artık bir kupa kazansak isyanını sonuca dökmeye çalışacak. Sneijder Hollanda futbolunun, David Villa da İspanya futbolunun efsanelerinden olmak için sahada olacak… Son vuvuzela ötmeden bir klişe daha yapalım ve kim kazanırsa kazansın kazanan total futbol oldu! (bknz. Cruyff-Hollanda-Barcelona)

Teşekkürler Cruyff…

WordPress.com'da Blog Oluşturun.
Entries ve yorumlar feeds.