Yazıklar Olsun!!!
Şubat 15, 2011, 11:15 pm | Beşiktaş, Futbol, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 5 Yorumİbrahim Üzülmez’le 2006 yazında yaptığım tatilde karşılaşmıştım. Ama tanıyamamıştım. Kaldığım otelin lobisinde müzik dinlerken yan masaya oturmuştu. Eşim göstermişti bu Beşiktaşlı futbolcu değil mi diye. Ben de ne yalan söyleyeyim yok be bu insana benziyor demiştim. Tabi herkeste olduğu gibi kafamdaki İbrahim Üzülmez şekli saçı sakalına karışmış, viran halde bir tipti ama yanımda oturan insan gayet bakımlı, sinek kaydı sakal traşı olan kısacası bakımlı biriydi. Tabi futbolcu olduğunun en önemli kanıtı, kısa beyaz çorapları üzerine giydiği spor ayakkabıları ve genelde futbolcuların hepsinin alması gerektiği zannettiğim adidas marka beyaz ya da siyah el çantası idi. Ben de ne dikkat etmişim adama! Yalan yok konuşana kadar iyice bir süzdüm adamı, ondan aklımda tüm ayrıntılar, velhasılı kelam ben genelde yaptığım gibi ilk önce müzasyenleri daha sonra da oradaki topluluğu avucumun içine aldıktan sonra o cesaretle baba sen Üzülmez misin yoksa ona mı benzemeye çalışıyorsun dedim. O içine kaçmış gibi bildiğim İbrahim sesi ile biraz da kasılarak evet o benim der gibi bir kafa salladı. 5-10 dakika muhabbet ettik ama o muhabbet sonunda Üzülmez hakkında düşüncelerim bayağı bir değişti. Futbolcuların çoğunda görülen aklındakileri cümlelere aktaramama kusurunun onda olmadığı ilk keşfim olmuştu. Hatta etrafımdaki arkadaşlarım da aynı şekilde adam ne güzel konuşuyor demişlerdi.

Ayhan Akman Olmayınca!
Şubat 7, 2011, 5:56 pm | ayhan akman, Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın Galatasaray 4-2 Eskişehirspor
Acaba bir oyuncu takımın çehresini tek başına çok fazla değiştirebilir mi sorusu hep tartışılır bir konudur futbol dünyasında. Ne var ki, yapılan tartışmalar hep ya bir transferin ya da sakat bir oyuncunun geri dönüşüne istinaden takımda yapacağı iyileştirme ya da katkı üzerinde devam eder. Peki eğer bir oyuncu olmazsa takımın oyunu gelişemez mi? Buyrun Ayhan Akman! O yoktu ve yokluğuyla takıma çok büyük katkı sağladı dün akşam benim nazarımda. Neticesinde ortaya bazı gerçekler apaçık serildi:
1. Orta saha hızlı top yapmaya başladı.
2. Orta sahada yana ve geriye pas yapma sayısı çok azdı.
3. Orta saha ofansı daha çok düşündü ve destekledi. Bunda ileri uç oyuncularının yeri geldiğinde defansif mantaliteye sahip olmasının da etkisi büyüktü.
3. İleri uçtaki kanat oyuncuları orta sahadan daha çok ve daha efektif bir şekilde beslendi.
4. İleri uç oyuncularının (özellikle Stancu) top rakibe geçtiği anda yaptıkları baskı ile kazanılan toplar orta saha oyuncuları tarafından defansa ya da kaleciye pas olarak değil rakip defansı dengeli değilken tekrar ileriye kullanıldı, bu da rakip için tehlikelere yol açtı.
5. Maçta hiç gergin hareketler ya da itirazlar olmadı.
6. Orta saha oyuncuları şut çekmeyecekler gibi bir yasağın olmadığını öğrenmiş olduk.
Evet, Ayhan Akman’a teşekkür etmesi lazım tüm Galatasaray taraftarının. Yokluğu ile takıma pozitif katkı yapabilen futbolcu sayısı azdır. Ben kendi namıma Ayhan’a bu zaman kadar olan emeklerinden dolayı teşekkür ediyor ve bundan sonraki futbol yaşantısında tüm güzelliklerin onunla beraber olmasını diliyorum. Bu arada inşallah, dün akşam 70’li dakikalarda saçmaca, hiçbir akla mantığa uymayan bir oyuncu değişikliği yapan sevgili Hagi de birşeyler çıkarmıştır hem yaptığı değişikliğin takıma getirdiklerinden hem de yukarıda bahsettiğim yokluğun avantajından…
Özat, Başına İş Açacaksın!
Ocak 31, 2011, 6:24 pm | Ankaragücü, Futbol, ozhano, STSL, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
Tabii bana bu olayda doğrudan şu haklıdır şu haksızdır demekten çok olayın baştan aşağıya bir yanlışlar sinsilesinin son halkası olarak çıktığını kabul etmek daha mantıklı geliyor.
Cemal Aydın’dan sonra bir türlü yönetimsel bazda bir uzlaşının sağlanamaması, Ankara Belediye Başkanı’nın takım üzerinden elini çekmek istememesi aksine tek hükümdar olacak şekilde takımı bir oyuncak haline getirmesi, eski başkanların yeni yönetimi devamlı çomaklamaları, çoğu kişisel rant peşinde olan sözde taraftarların birilerinin avukatı ya da celladı kisvesine bürünmeleri, dün kavga ettikleri birini ya da birilerini işlerine gelince takımın menfaatini düşünmeksizin omuzlara almaları ve kafasının dikine gitmeyi seven, yönetilmekten hoşlanmayan bir teknik direktörün takım üzerinde tek etkili olma inadı sonucunda iş o saldırıya kadar geldi.
Başta da belirttiğim gibi, olay anında ne maçın Ankaragücü aleyhine devam ediyor olması, ne Özat’a edilen küfürler, ne Ümit’in edilen küfürlerden sonra Ankaragücü golü bulunca yaptığı iddia edilen tahrikvari hareketler, ne de takımın ligdeki durumu ki onca hengameye rağmen iyi durumda olduğunu düşünüyorum bu olayın münferit ya da bir anlık sinirle olan bir olay olduğunu kanıtlamaz. Ümit Özat’ı ne parasızlık, ne yönetimsel dirayetsizlik ne de futbolcu olmaması yıldırabilirdi ancak can korkusu onu bu takımın başından ayırırdı.
Dün olmasaydı gelecek hafta olacaktı, ya da ondan sonra ki hafta. Ama bu olay olacaktı. Olay öncesi tahrikler de işin tetiklemesi oldu. Tabi ayrıca Özat’ın saldırı geçiştirildikten sonra saldırgana yaptıklarını ve daha sonra genel anlamda söylediklerini de tasvip etmek mümkün değil.
Malum psikopat çok bu memlekette. Onlardan biri Özat’ın bu hareketleri ve söylemlerinden kendine vazife çıkarıp onun canına bile kastedebilir. Olmaz olmaz demeyin. Dediğim gibi psikopat çok…
Zapata Sorunsalı
Ocak 21, 2011, 5:38 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Transfer kategorisinde yayınlandı | 2 YorumBundan aylar önce Adnan Polat’ın her geçen gün daha da Aziz Yıldırım çizgisine geçtiğini söylediğimde buna karşı çıkan arkadaşlarım herhalde o günden bugüne kadar gelişen olaylar ve en son bir günde yapılan üç transfer ile birazcık da olsa artık bana hak veriyorlardır. Aralarındaki tek fark Polat’ın Yıldırım’a göre daha demokratik bir yönetim anlayışına sahip olması. Günün getirdiği şartlara göre başkanın fazla bir hareket alanı olmadığı aşikar. Ara dönemde teknik direktörün tanıdığı oyuncuları almak mantıklı ve kaos anlarında bir şok etkisi yaratmak için özellikle yapılmış transferler olarak görünüyor ilk anda. Ama sezon başında yapılması gerekenler yapılmayınca eğreti duruyor yine bana göre. Tabi bunu yeni transferlerin sahaya çıkıp 40 yıllık Galatasaraylı gibi oynayamacaklarından hareketle söylüyorum. Enaz birinde ya da ikisinde muhakkak adaptasyon sorunu olacaktır.
Aslında Yekta konusunda fazla bir çekincem yok. Sarp’ın, Ayhan’ın, Barış’ın olduğu Galatasaray orta sahasında eğer beklenmedik bir sakatlık ya da performans düşüklüğü yaşamazsa formayı fazla zorlanmadan sırtına geçirir ve devam eder.
Diğer yandan Stancu ise zaten Avrupa’nın takip ettiği bir futbolcu ve her ne kadar Romanya Ligi dense de, ki Türk takımlarının büyük yıkım yaşadığı Avrupa Kupaları arenasında son yıllardaki çıkışları gözardı edilemez, 70 küsür maçta 40 küsür gol atması takımda santrafor sorunu yaşanırken yapılan en önemli işlerden biri oldu gibi görünüyor. Hele ki Baptista gibi futbol bakımından gerileme sürecine girmiş ya da Mutu gibi başı beladan kurtulmamış oyuncuların isimlerinin geçtiği ortamda daha da önemli bir hal alıyor bu transfer. Tabiki bunu adaptasyon sorunu ve sakatlık gibi belaların olmadığını düşünerek söylüyorum.Gelelim Zapata’ya. Benim gözümde koskoca bir soru işareti. Takımından serbest bırakılan Leo Franco faciasını gören bir insan olarak öncelikle bu bakımdan Zapata’nın Leo’ya benzemesi performansı bakımından sıkıntılar yaşatabileceğini aklıma getirmiyor değil. Her ne kadar zaman zaman eski takımında başarılı dönemleri olsa da istikrarsızlığı sebebiyle bir türlü dikiş tutturamamış görünüyor eski kulübünde. Ama bundan daha önemlisi eski takımında iki defa kadro dışı bırakılmış olması. Disiplinsizliği sebebiyle Lincoln’ü, sakız çiğnediği için Misimoviç’i, tatillerden geç dönüyor diye Keita gibi önemli bir ismi göndermekten çekinmeyen bir kulübün disiplinsizlikleri sebebiyle iki defa kadro dışı bırakılmış bir oyuncuyu transfer etmesi tam anlamıyla bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtmedi değil bana. Aslında Zapata’yı bu kadar irdelememdeki sebeplerden en önemlisi aşırı derecede Romero transferinin olmasını beklememdi. Ama onun yerine Zapata’nın alınması bende sağlam bir hüsran yarattı. Ancak yine de onlarca maç şans tanınan Aykut’un ve çok desteklenmesine rağmen Ufuk’un yaptıkları bireysel hatalara bağlı yedikleri gollerden sonra Mondragon benzeri bir kaleci tanımıyla alınan bir oyuncu olması birazcık da olsa içime su serpiyor.
Bir de son günlerde yaşananlardan sonra ortaya çıkan Adnan Polat’ın istifa etmesi durumuyla ilgili bir nacizane bir görüş: Zamanında takım maddi olarak kötü durumdayken, her bakımdan sıkıntıdayken taşın altına elini koymaktan çekinenler şimdi işler rayına oturunca ortaya çıktılar gibi görüüyor. Adnan Polat o zaman başkanlığı alarak taşın altına sadece elni koymadı, tüm vücuduyla koskoca kayanın altına girdi ve arkadaşlarıyla birlikte o kayayı yerinden kaldırıp kenarıya bıraktı. O zaman kenarda köşede kulüple birlikte isimlerinin yanyana geçmesinden bile rahatsız olanlar şimdi ortaya çıkıp başkanı koltuğundan etmeyi ya da başkan adayı olmayı düşünüyorlar. Sadece o zamanki cesareti düşünülerek bile desteklenmeyi hakediyor başkan. Bir tek Adnan Öztürk’e laf söylemem. O da benim gözümde Polat gibi desteklenebilecek bir insandır. Diğerlerini geçiniz efendim…
O Şimdi Teskere Aldı!
Ocak 21, 2011, 1:28 am | cenky, Hayat, ozhano, terhis kategorisinde yayınlandı | 4 Yorum
Cobansalata’nın asi çocuğu 😀 Cenky Ağrı’daki vatani görevini layıkıyla! bitirdi ve geri döndü.
Layıkıyla sözüne özellikle vurgu yapmamın sebebi etrafımda askere giden çoğu dostum ortalama gittiği kilo ile ya da en fazla 5 kilo eksikle dönerken bizim zamanın en azılı tosunlarından Cenky, ki 110 kiloluk halini de bilirim, 90 küsürle gitti, 77 kilo ile döndü geriye. Aslında istese daha rahat, daha sakin bir askerlikle diğerleri gibi gidip gelebilirdi bizim Cenky ama ondaki hırs, her zaman birinci gelme isteği, her işe atlama, karşıdaki kim olursa olsun lafını yedirtmek için elinden geleni ardına koymama, kendisiyle uğraşana boyun eğmeme bir de çarşı izni için birinci gelme şartı olması 😀 gibi sebeplerden dolayı (tabi bu, bana göre) sanırım ne spor varsa, ne atraksiyon varsa en üst limitte ya da olması gereken gibi işini yapmaya çalışmış. Çalışmasa geldiği günün ertesi günü doğrudan AVM’lere akıp giyecek almaya gereksinim durmazdı. Hani ihtiyacı da yok değil. Askere gitmeden önceki giyeceklerini giyerek gelmişti ilk gördüğüm gün. Hani özellikle de giymişti bana göre değişimi herkese göstermek için. Abartısız içine düşmüş benim kadim dostum. Tabiki askerlik yatma yeri değil, gereğini yapmak lazım ama ben ilk defa Cenky’de gördüm bu kadar farkı.
Eskiden…
Aralık 13, 2010, 11:25 pm | Futbol, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınHatırlar mısınız;
Bir zamanlar ligde üç büyüklerde şampiyonluktan başkası başarısızlıktı.
Bir zamanlar ligde üç büyüklerin birbirleriyle yaptığı maçlar şampiyonu belirlerdi.
Bir zamanlar Anadolu takımları İstanbul’da bırak berabere kalmayı az farklı yenilgilerde bile mutlu olurlardı.
Bir zamanlar Spor Toto’da üç büyüklerin maçlarına doğrudan galibiyet işaretlenirdi.
Bir zamanlar üç büyükler Anadolu takımlarını yarım saatte üçlük yapar sonra dalgasına bakarlardı.
Bir zamanlar hakemler üç büyüklerin aleyhine hata yapılınca kulüp yöneticileri ortalığı yangın yerine döndürülerdi.
Bir zamanlar Trabzonspor hep lige İstanbul hegamonyasını yıkma söylemleriyle başlar, ilk yarı sonunda havluyu ilk atan yine onlar olurlardı.
Bir zamanlar üç büyükler oynadıkları maçların son 15 dakikasında yenik olsalar bile taraftar galibiyete maç sonuna kadar inanırdı.
Bir zamanlar Anadolu takımları üç büyüklerle oynadıkları maçlarda orta sahayı geçmeyi düşünmezlerdi.
Bir zamanlar üç büyükler yenik duruma düşünce gerekirse defansta 2 adam bırakır topyekün ofansa geçerlerdi.
Bir zamanlar Anadolu takımları ancak şansları ile üç büyüklerden puan alırlardı.
Bir zamanlar Avrupa Kupalarında Türk takımları ile eşleşilmesi hiç bir Avrupa kulübünün hoşuna gitmezdi.
Bir zamanlar Türk takımlarının özgüvenleri o kadar yüksekti ki, ” Biz değil onlar korksunlar.” denirdi. Ama o laf icraate de geçirilirdi.Bir zamanlar taraftar gibi taraftar giderdi maçlara. Sataşmalar tabi ki olurdu ama taraflar birbirini boğazlamazdı, kesmezdi, tebrik etmesini bilirdi. Yani hazımsızlık yoktu öncelerde.
Ne günlerdi be…
Neyiz Biz?
Aralık 9, 2010, 1:02 am | ozhano, STSL, Sıkıntı, teknik direktör kategorisinde yayınlandı | 2 YorumŞampiyonlar Ligi’nde akşam oynanan maçların sonuçlarına bakarken Shakhtar ilgimi çekti. Lucescu ile sürmekte olan başarılı sonuçlarına bir yenisini eklemiş ve Braga’yı da 2-0 yenerek grupta 15 puan ile bir üst gruba çıkmaya hak kazanmış. Galatasaray’da Beşiktaş’ta beğenilmeyen Lucescu kaç yıl oldu tam olarak bilmiyorum ama Ukrayna’ya her sezon yeni sevinçler tattırmaya devam ediyor.
Tabi bu sonucu görünce Türkiye’deki futbol alemi olarak nasıl bir yapıya sahibiz diye düşünürken değişik sonuçlar geldi aklıma.
Biz ne garip bir milletiz ki Lucescu gibi, Daum gibi, Gerets gibi vs. adamların arkasından tefleri çalarak göndeririz ama sıkıntıya düştüğümüzde ne hikmetse ilk akla gelen yine o arkalarından tef çalınan teknik direktörlerdir. Tabi bu olay oluşturulmaya çalışılırken Türkiye’yi ve Türk futbolunu iyi tanıyor kisvesi en çok kullanılan hatta tek kullanılan bahanedir. Gelirken de Havaalanında bu sefer davullarla zurnalarla karşılarız giderken küfür kıyamet yolladığımız adamı.
Biz ne garip bir topluluğuz ki, desteklediğimiz takımın yenmesi yetmez. Oyun olarak iyi oynamalıdır. 1-0 lık galibiyetler bize göre değildir. Tabi iyi oyunda yetmez galip de geleceksindir. Takım galip gelir, oyun olarak yeterli görülmez, pozitif futbol oynanmıyor naraları atılır. Takım iyi futbol oynar, pozitif futbol oynar ama yenilir bu sefer de tam tersi bağırışlar başlar.Biz ne acayip bir birlikteliğiz ki, yurtdışındaki x takımı taraftarları meşale yakınca sahayı yakınca, kulübüne maddi zarara uğratınca “şuna bak, bizde olsa ne cezalar verilirdi, insan değil bunlar…” deriz. Ama biz birbirimizi boğazlarız, keseriz; arkasından ağır tahrikten, ondan, bundan bahanelerin arkasına saklanarak yapılanı doğru değil ama olağan bir yola sokmaya çalışırız.
Tabi bir de yöneticilerimiz var. Biz de öyle değişik yöneticiler var ki, mevkilerini tanınma ve statü elde etme için kullanırlar. Başarı aslında onlar için bir ölçüt değildir. Çünkü çok iyi biliyorum ki, her kulüpte takımın başarısı nedeniyle hoşnut olmayan yöneticiler de var. Neden? Takımda işler yolunda olunca yönetici düzeltecek bir şey bulamaz, doğal olarak da ismi çok fazla medyada geçmez, yüzü çok fazla görünmez ekranlarda. O yüzden arada sırada takımda kaos olmasını ister ki, o da çıksın durumu düzeltsin, sonra birileri de onun sırtını sıvazlayıp takdir etsin helal olsun desin.
Bunun bir de medya tarafı var. Bizim o kadar ne üdüğü belirsiz bir medyamız var ki, dün beyaz dediğine bugün kara diyecek kadar düzgün bir medyadır. Aynı bazı yöneticilerde olduğu gibi medya için başarı en istenmeyen durumdur bir kulüp için. Çünkü kargaşa, sıkıntı olmayınca konuşulacak, yazılacak da fazla bir şey olmayacak doğal olarak.
Biz öyle acayip bir taraftar topluluğuzdur ki, uygun maliyetli yetenekli, geleceği parlak futbolcular isteriz, alınınca da yahu nereden geldi bu adam demekten de kendimizi alamayız. Tam tersi tanınmış, yüksek maliyetli futbolcular alınınca da bu sefer adamdan tek başına maçları almasını bekleriz. Olmayınca da acaba bizdeki bu adam bizim tanıdığımız olanı değil mi deriz. “Yahu angut, sen adamı senin takımının 10 kat daha iyisinde oynarken gördün, senin takımın ne ki adam ne kadar oynasın” demeyi de kendimize ya da tuttuğumuz takımın azametine! yakıştıramayız.
Biz öyle garip bir futbol alemiyiz ki, kulüpte sportif bir başarısızlık varsa kulüp içerisinde olsun olmasın herkes kendi dışında herkesi suçlar. Takım kötü gider; yönetici, t.d.yi futbolcuları ve azıcık cesaretliyse taraftarı suçlar. Takım kötü gider; t.d., yönetimi, futbolcuları ve taraftarı suçlar. Takım kötü gider, futbolcular, teknik direktörü, yönetimi suçlar. Hiçbir zaman hiç kimse suçu kendisinde bulmaz ya da sorunu çözmekte uğraşmaz, derdi, düşüncesi kendini mevcut olan nahoş durumdan sıyırmaktır her zaman.
İşte biz böyle oldukça on geri bir ileri devam ederiz. Sonra bir bakarız ne kadar da geride kalmışız, nereye gidiyor Türk Futbolu deriz, bunun nedenini de kendimize değil başkalarına atarız. Kendimizi dev aynasında görüp başı çeken ülkelerle laf çakıştırırız. Ama iş icraate gelince popomuzun üstüne oturtur o küçük gördüğümüz takımlar bizleri.
Çatkıç, Sen de Şunu Düşün:
Ekim 31, 2010, 12:16 am | Antalyaspor, Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınÖmer Çatkıç:”Bana küfredenler, evlerine gidip annelerinin yüzlerine baktıklarında, hepsinin akıllarına ben geleyim.”
Küfürü hele kutsal değerlere her ne olursa olsun küfür edilmesini tasvip etmek kesinlikle mümkün değil. Hatta bir adım ileriye gidilerek insanların yanyana birbirlerinin yüzüne baka baka başka bir kişiye toplu bir şekilde küfür etmesi daha da abes. Çünkü sahadaki bir futbolcunun anasına bacısına küfür ederken yanındaki bir kadın da aynı şekilde buna destek veriyor ve hiç yadırganmıyor. İlginç. İşin içinde Ömer gibi rakip futbolcuları ve taraftarı her bakımdan geren bir yapıya sahip birinin olması bile bu gerçeği değiştiremez. Yapılan yanlış, toplu bir halde yapılması affedilemez.Tamam, buraya kadar güzel. İşin bir de diğer yönüne bakalım. Küfür Türk toplumunun yakasında her zaman bulundurduğu en önemli illet. Sinirlenince ben etmiyor muyum? Evet, ama abartmadan. Peki, Ömer’in yaptığı açıklamalara karşılık o küfür edenler de şunu soramaz mı:
Ömer, sen geçen sezon taraftara dönüp tahrik ederken, el kol hareketi yaparak gererken bu hareketlerinin karşılığının nasıl olması gerektiğini düşünüyordun? Sen de ne zaman sana küfür edilirse acaba ben ne yaptım da bunlar bana küfür ediyor diye düşün. Eğer cevabın hiçbirşey olursa ve bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirsen kalbin rahat olsun ama o küfürler seni bulmaya devam eder. Eğer cevabın ben de yaptım birşeyler olursa işte o zaman bazı şeyleri düzeltebilirsin ve kimseden küfür yemezsin.
LAWRENCE’ IN KAZMA KONUSUNDAKİ YASASI (OKU-ŞAŞIR!)
Ekim 21, 2010, 1:37 pm | Futbol, Galatasaray, ilginç, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 1 YorumBugün Google’ın özlü sözler kısmında gördüm Lawrence’in kazma konusundaki yasalarından birini gördüm.Merak ettim acaba kazma yasalarının diğerleri neymiş diye. Bildiğin Galatasaray’ın kazmalarını açıklamış. Açıkçası okuyunca tam bizdeki kazmalara uygun olduğu kanısına vardım. Buyrun okuyun:
1. Kazdığın çukur ne kadar derinse, çukuru tekrar doldurduktan sonra dışarıda eskisinden o kadar daha çok pislik kalır.
2. Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir. (Gidiyor zaten)
3. Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir. (Şu durumdan daha kötüsü var mıdır ama artık bir yerde dur denilsin, denmezse zaten kazmaların yerinde yeller esecek.)
4. Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır. (Bizde olasılıktan bol ne var, Hakan Şükür, olmadı Fatih Terim, olmadı Tugay Kerimoğlu, olmadı Daum, olmadı Hikmet Karaman, ama sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır.)
5. Bir şeyin olma olasılığı, istenme olasılığı ile ters orantılıdır. (Şu derbi öncesi takımın başına adam gibi bir teknik direktör gelmesinin istenmesine rağmen bu olasılığın gerçekleşme yüzdesi her geçen gün azalıyor.)
6. Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır. (İçimden bir yerlerden en kötü durum eğer kazmaların gitmesiyse ben razıyım diyor ama kıyamıyorum yine de takıma ve taraftara.)
7. Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir. (Bizim teknik direktör getirme işimiz Süleyman Demirel’in hükümete gelme seferi gibi oldu. Kovduğumuz tekrar başımıza geliyor.)
8. Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi. (Rijkaard gibi adamı kırdık, daha ne olsun…)
Galatasaray’ın şu geçen 2-3 aylık durumunu ve son günlerde yaşanılanları bir hatırlayın. Bildiğin Galatasaray’ın ve Galatasaray’daki kazmaların durumunu anlatmış sevgili Lawrence. Büyük adammış vesselam…
Rijkaard’da Son!
Ekim 20, 2010, 11:26 am | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum“20 Ekim 2010 tarihi itibarıyla Teknik Direktörümüz Frank Rijkaard, antrenörümüz Johan Neeskens ve yardımcılarıyla yaptığımız karşılıklı görüşme sonucunda yollarımızı ayırma kararı vermiş bulunuyoruz…
Bugüne kadarki çalışma sürecimizde iş disiplini, çalışkanlığı, insanlığı, kimlik ve kişiliği ile karşılıklı ilişkilerimizde hiçbir sıkıntı yaşamadığımız, tecrübe ve birikimini bizimle paylaşan Sayın Frank Rijkaard’a Galatasaray’a verdiği emek ve mesaisi için teşekkürü borç biliriz.
Çalışması ve beyefendi kişiliğiyle birlikte olduğumuz süreçte futbol adamlığı ve ustalığını, bu konuda deneyimlerini ve görüşlerini aynı ortamlarda soluduğumuz antrenörümüz Johan Neeskens’e Galatasaray camiasına katkıları, emeği ve çalışması için müteşekkir olduğumuzu belirtiriz.
Her iki ustanın yanısıra teknik heyetimizde yer alan Alberto Roca Pujol ve Carlos Quadrat’a da bugüne kadar kulübümüz bünyesinde vermiş oldukları mesaileri için teşekkür ederiz. Galatasaray Spor Kulübü”
Gelişi her isimli teknik direktörde olduğu gibi şaşalı ve ses getirici idi. Beklenti doğal olarak çok yüksekti. Taraftar olabildiğince sabır gösterdi ama futbolcularla birlik beraberlik içerisinde olamadı, sakatlıklar hep köstek oldu, belki de takım içerisinden darbe yedi ve ne zamanki taraftar yönetimi hedef aldı, o zaman bileti kesildi. İnşallah bundan sonra kariyeri boyunca yaşadığı en kötü performans burası olur. Fakat nasıl bir milletsek Rijkaard’ı da kendimize benzettik. Nasıl başarabiliyorsak…
Rijkaard Görevden Alınsın! (Vol:2)
Ekim 17, 2010, 11:34 pm | frank rijkaard, Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın3 Ekim itibari ile “Rijkaard Görevden Alınsın” diye bir yazı yazmıştım. Eminim ki o zaman başlığı görüp yazının içeriği hakkında herkes Rijkaard’ın kovulması gerektiğini düşündüğüme istinaden yazıyı okumuşlardı. Ama benim dediğim Rijkaard’ın kovulması için şartların tamamen uygun olduğu ancak futbolcuya dayalı düzenin yıkılması için bu icraatın beklemesi gerektiği idi. O zaman şartlar müsaitti, ama şu anda durum o zamankinden daha da müsait ve son yenilgiden sonra yapılan açıklamalar şunu gösteriyor ki, eğer yönetimden bir kontra gelmezse Rijkaard’ın Galatasaray çatısı altındaki yolculuğu yarın itibar ile sona erecek.

O El Hareketi Podolski’ye Aynen İade!
Ekim 16, 2010, 12:28 pm | Bundesliga, Futbol, nuri şahin, ozhano, podolski kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınKaşınanı kaşımış Nuri, Podolski’nin O’na karşı yaptığı el hareketine karşılık oyunda kalması ilginç olmuş ancak Nuri’nin hareketinden sonra Podolski’nin tepki vermemesi de “bi’halt ettik ceremesini de çekeceğiz” gibi görünmüş, diğer bir deyişle hazmetmesini bilmiş. Yalnız bir şey kesin ki, Podolski’ye Türkler birşey yapmışlar…
Arda’nın Sakatlığı Bile Ayrı Bir Keşmekeşlik!
Ekim 12, 2010, 12:03 pm | arda turan, Futbol, Galatasaray, ozhano, Sakatlık, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 1 YorumBelçika’da ayak bileğine darbeye bağlı olarak sakatlandı 4 hafta yatar dendi, yattı kalktı tam iyileşti, takıma geri dönecek derken bu sefer de osteitis pubis dendi ki ilk duyduğumda işim gereği az çok biyomedikal ve kas-eklem hastalıkları ile ilgilendiğim için doğrudan “Arda’dan bundan sonra ne köy ne kasaba olur” dedim çünkü bir futbolcu hastalığı geçirdiyse biraz ağır olacak ama bitti demektir. 4-6 ay süresi bir iyileşme süreci var tamamen topsuz, daha sonrasında en az bir en iyisi iki ay yükleme çalışması için vakit harcanması gerek diye biliyorum. Bununla birlikte bir de bu rahatsızlığın çıkış noktasının ve sebep parametrelerinin ne olduğunun tam olarak bilinememesi sebebiyle de tam bir iyileşme söz konusu olmuyor yani profesyonel yaşam tarzına sahip bir futbolcu için en fazla 20-25 maç çıkarılabilir o da tam randıman olmaksızın. Tamam, yapacak birşey yok, bu takıma yeterince yükleme yapılmıyor derken dengesiz yüklemenin ağırlıklı sebep olduğu düşünülen bir sakatlığın Arda’nın başına gelmesi ilginç. Buna taraftar hazırladı kendini zaten, tamam Arda bu sezon büyük ihtimalle yok.
Milli Takımdaki Düşüşün Nedeni
Ekim 9, 2010, 9:00 am | Fenerbahçe, Futbol, Galatasaray, ozhano, Türk Milli Takım kategorisinde yayınlandı | 1 YorumSistem yok, mentalite yok, ruh yok, mücadele yok, akıl fikir yok, teknik direktör yok, o yok bu yok; doğal olarak rakip elin kolunu sallaya sallaya, hiç zorlamadan üç farkı yaptı, gitti. Maç içinde Türkiye açısından fazla bir şey değil, hiç bir şey göremediğim için fazla bir şey demeye gerek yok. Önceki maçlardaki oyun da zaten çoğu kişi gibi beni de tatmin etmemişti. Almanya’ya yenilmek önemli değil, gurbetçileri başları önde, Almanların alaycı tezahüratları ile staddan çıkartmak kısacası çatır çatır oynayamamak esas üzüntü verici olan.
Tüm Galatasaray Bloglarında Olması Gereken Yazı:
Ekim 4, 2010, 10:12 pm | Futbol, Galatasaray, mazi, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 YorumYazıyı biraz önce Şef Gümüş Kıvrım‘da okudum. Blog yazarı Goldenaxe yazıyı ekşisözlükte bloom isimli yazardan alıntılamış. Okuyunca gerçekten bloom’un kalbinin en derinlerinden çıkmış bir yazı olduğu apaçık ortaya çıkıyor ve Goldenaxe’ın da dediği gibi kötü zamanda Galatasaray’ı desteklemenin önemi bu yazıda mevcut. Bu yazıyı bulup bloguna taşıyan Goldenaxe’e teşekkürler. Ayrıca Galatasaray’ı ağırlıklı olarak inceleyen bloglarda olması gereken bir yazı olarak görüyorum. İşte ekşisözlük yazarı bloom’dan Galatasaray’ın ve Galatasaraylılığın tanımı:
“Hagi’nin hırsı, Kewell’ın yüzündeki gülümseme, ilk yarısını 0-2 önde kapattıkları maçı 3-2 kaybeden Real Madrid’li futbolcuların şaşkınlığı, 5 metreden vurduğu kafayı Taffarel’in nasıl çıkardığını anlamaya çalışan Henry’nin boş gözlerle etrafa bakışıdır Galatasaray. Hagi’nin 30 metreden çatala astığı golün arkasından Sabri Ugan’ın attığı çığlık; Ömer Üründül’ün kupa gelince dudaklarından dökülen “korkunçç bir şeyy” feryadıdır. çıkık omzuna aldırmadan maça devam eden Bülent kaptan’ın inancına; uefa finalindeki son penaltıyı gole çeviren Popescu’nun deparına; Fatih Terim’in gözyaşlarına; Metin Oktay’ın “bizi sevenleri üzmeyelim baba” cümlesine bakmak gerekir ona dair sevginin ne olduğunu; nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek için. Kimi zaman Meksika’da bir hapishane duvarında çıkar karşına adı, kimi zaman Ryan Giggs’in kariyerine dair anlattığı bir hikayede ya da Gregory Coupet’in bir röportajında… unutturmaz kendini, unutamazsınız. Türkiye denince Galatasaray gelir aklına dünyadaki bir çok kişinin. Hakan Şükür gelir, Hagi gelir, Popescu gelir, Fatih Terim gelir.
Galatasaraylı olmak, torununa, çocuğuna, arkadaşına, kardeşine anlatacak bir şeylerinin olmasını sağlar. Turgay Şeren’den bahseder eskiler, Coşkun Özarı’dan bahseder, Prekazi’den bahseder, Metin Oktay’ı düşürmez dilinden misal. Şampiyon kulüpler kupası’ndaki yarı finali anlatırlar. efsanevi Manchester maçlarına değinmemek olur mu? onu da yaparlar. ya da Neuchatel maçlarını. Biraz daha yaklaşırsın bugüne, 4 yıl üst üste şampiyonluk ve akabinde hiç yenilgi almadan gelen uefa kupası, süper kupa… 17 mayıs 2000 hani. Türkiye’nin tek yürek olduğu gün. Dünya üçüncüsü olan milli takım’ın ilk 11’indeki 7 futbolcu. Sivas’ta 5-3 biten maçta arda’nın hırsı; Hasan Şaş’ın umudu; Cevat hoca’nın inancı meze olur muhabbetlere.
Galatasaraylı olmak, futbol mevzubahis ise, yılmamayı öğrenmektir. Mamuttur galatasaray zira. 1-2’lik maçı son 10 dakikada 3-2 kaybeden Maldini’li Milan’ın sahadaki “n’oluyor a… k…” duruşudur. 10 kişi kalan takımın mücadelesini gören Arsene Wenger’in yüzündeki endişedir.
Yenilmiyor mu? Yeniliyor. Fark yemiyor mu en büyük rakibinden? yiyor. Adı sanı duyulmamış takıma elenip avrupa’ya veda etmiyor mu? ediyor. ama ne fark eder ki? neyi değiştirebilir tüm bunlar? sevgisini mi eksiltir taraftarının; inancını mı azaltır; daha az bağırmasını mı sağlar tribünde? hiçbiri.. hiçbirini yapamaz. o yüzden galatasaraylılık sadakat ister. sabır ister; her koşulda bağrına basmayı gerektirir takımı. kaypak aşklar gibi günübirlik olmamıştır; ezeldir, ebed olacaktır.”
Evet, geçmişle yaşamak insana fazla birşey kazandırmayabilir ama iş takım taraftarlığına gelince geçmiş; asaletin ve azametin tekrar hatırlanması için önemlidir. Bunu taraftar unutmaz, zaten bilir de önemli olan o takımı yönetenler ve oynayanlar bunun farkında mı?
Rijkaard Görevden Alınsın!!!
Ekim 3, 2010, 8:50 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 5 YorumRijkaard’ın görevden alınması için tüm şartlar halihazırda mevcut. Kovulsun ya da medeni bir şekilde yollar ayrılsın. Yerine konuşulmaya başlasın isimler Lucescu’sundan Martin O’Neill’ına kadar. Tamam savunulacak hali kalmadı gibi görünüyor Rijkaard’ı destekleyenler için. Takım o hale geldi ki, Çatladıkapıspor’a arşı bile 1-0 öne geçse hemen skorun üzerine yatacak bir sisteme döndü iyice yapı. Özgüven denilen birşey kalmadı. Sistem hiç olmadı. Öyle mi? Öyle görünüyor. Rijkaard geldi geleli alınan oyuncular hep kalbur üstü isim yapmış oyuncular oldu. Onları da bir türlü harmanlayamadı saha içinde. Ona da varım. Türkiye’de futbolcular teknik direktör gönderir, bunun bilincindeler ve eğer başarılı olmak istiyorsa futbolculara kendisini sevdirmeli. Rijkaard’a saygı sonuna kadar ama sevgi var mı? Çok az ona da kabul. Üstüne daha derbi falan oynamadan 3 yenilgi almış bir takımın teknik direktörü. Nereden tutmaya çalışırsan elinde kalıyor, farkındayım.
Ama nankörlük yapılmasın. Şu takım Rijkaard’ın ilk 10 haftası haricinde doğru düzgün bir araya gelmedi. Görüldü işte, sadece Baros’un gelmesi bile takımın çehresini nasıl değiştiriyor. Arda, bu takımın sadece varlığıyla bile önemli bir unsuru. Sahaya çıkıp hadi oynayalım dese iki hareket yapsa bir anda takımın konsantrasyonunu üst seviyelere sahip bir iki oyuncudan biri belki de şu anda sadece O. Artı bir de Servet belası var. Oynatabilirsen defansı tek başına kaldırır, o yapıya sahip; ama kaprisli. Hangi teknik direktör futbolcunun kaprisini çekmek zorunda? Çekebiliyorsan oynat, çekemiyorsan gönder B takımına Beşiktaşlı Yusuf ile beraber oynasın oralarda. Takımda kaleci eh işte, Sabri milli takımda banko kendi takımında idare eder. Harry geçen sezon beklentilerin çok üzerindeydi bana göre ve O’nu bu performansa ulaştıran Arda ve Keita idi. Bu sene onlar da yok. Dolayısıyla Harry de Arda gelene kadar ya da Pino Keita’laşana dek yok sayılabilir. Misimovic ise daha gelmedi ne zamanki Arda, Baros gelir ondan sonra tartışmaya başlanır onun performansı da. Yönetimsel bazda da t.d.nin en güvendiği isim olan Üstünel’in gönderilmesi de işin başka bir tarafı.
Yani bardağın dolusunu mu boşunu mu görmek lazım şu anda. Normal şartlarda görevine son verilmesi lazım. Ama bir sakatlık iki kaprisli, arkasından iş çevirebilen futbolcular yüzünden bu kadar inanaılan bir teknik direktör gönderilmeli midir? Bana göre beklemek lazım ama nereye kadar diyene de lafım olmaz, olamaz.
Kadroya Bak Hizaya Gel!!!
Ekim 1, 2010, 12:44 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano kategorisinde yayınlandı | 9 Yorum2. Sabri Sarıoğlu (Oynayabilecek durumda mı bilmiyorum ama oynamasın tam iyileşmeden diyenlerdenim.)
3. Arda Turan
4. Milan Baros
5. Çağlar Birinci
6. Mehmet Batdal
Ahları Çıkıyor İşte Aheste Aheste
Eylül 30, 2010, 3:48 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 8 YorumBir televizyon dizisi vardı adını tam olarak hatırlayamıyorum: Adam eskiden çok kötüymüş, ona buna zarar vermiş, hapse falan girmiş daha sonra çıkınca da zarar verdiği insanları teker teker bulup helallik istiyordu. Artık bu sakatlık belasından 3-4 yıldır kurtulamayınca takım oyuncuları ben de kulüp için bir “Ah Edenlerden Helalik İsteme Listesi” oluşturmak istedim. Bu iş başka türlü olmayacak gibi gelmeye başladı. Biyonik adam denilen Linderoth’un’dan tutun da oynadığı takımlarda hep 30 maçı devirmiş Cana’ya kadar takımdaki bütün oyuncular minimum 3 haftadan başlayan sakatlıklara tutuluyorlar. Hatta bu durum böyle devam ederse Galatasaray’ın isminin “Lanetli Takım”a dönüşeceğini ve transfer olaylarında da bu söylentinin görüşmeleri başlamadan bitireceğine kadar ilerleyen ilginç düşüncelerim var.
O zaman bakalım aklımıza kimler gelecek takıma ah atmiş olduğunu düşünüp helalik istememiz gereken:
1. Hakan Şükür: İlk sıraya başka bir isim düşünülemezdi herhalde. Adam futbolu bıraktığında vücudunda hasar gören ve tedavi edilen kemik ve kas bölgeleri ile ilgili bir foto yayımlamıştı gazetenin birisi. Bildiğin göğüs bölgesi hariç her bir yanı hasarlı görünüyordu. Pili bitti dendi kapı önüne kondu.
2. Ümit Davala: Futbolcu olarak değil ama yeni başlamış teknik direktörlük kariyeri Milli Takım’da güzel güzel devam ederken Adnan Polat’ın tek bir lafıyla Skibbe’nin yardımcısı olarak Galatasaray’a geri döndü. Sonra Skibbe gitti,kulüp onu da gönderdi. Ama artık teknik direktörlük yolları onun için daha bir engebeli olacaktır. Ah etmeye hakkı olanlardan olduğunu düşünüyorum.
3. Bülent Korkmaz: Futbolculuğu zamanında sahaya koyduğu yüreğin üçte birini şu anda formayı giyenler ortaya koysalar bu takımın elinden ne uçan ne kaçan kurtulur. Kırık kolunu, yarılmış kafasını düşünmeden sadece Galatasaray için, kazanmak için oynayan yalnız bir savaşçıydı. Futbolu bırakınca yapma etme dedik ama Polat O’nun da teknik direktörlük serüvenini Galatasaray’ın başına getirerek bitirdi. Hatta ASY’de kendisine edilen küfürlerden sonra yıkıldı. Ah etmesin mi şimdi O da!
4. Okan Buruk: Futbolu bırakıyorum dedi, mesaj attı belki de kulübe, halen daha bir jubile teklifi yapılmamıştır. Yapılırsa şaşırırım zaten. Şu anda Ümit Milli Takım’da Raşit Hoca’nın yardımcısı. İnşallah O, Ümit Davala olayından ders alır da öyle bir durumda iyi ölçüp tartar yapılan teklifi. Bu takımın yolunda ayağı kırılan çalışıp didinen ve şu andaki en iyi oyuncular dediklerimize baktığım da kendi mevkisinde O’nun eline su dökebilecek çok az futbolcu var.
Bu bataklıktan çıkmanın başka yolu yok artık benim gözümde. Gerrçekten inanıyorum böyle bir musibetin takım üzerinden dolandığından. Bu yukarıda saydıklarım oyuncular ah ettilerse de hiç yadırgamam açıkçası. Gerçi mazlum falan değiller, maddi ve popülerite olarak Galatasaray sayesinde bir yerlere geldiler ama yine de külüpten onlar ve onlar gibi ismini saymadığım çok oyuncunun ahı yavaş yavaş çıkıyor.
Özlemeyeniniz Var mı?
Eylül 29, 2010, 1:12 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sağlık kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum
150.000 – TEŞEKKÜRLER
Eylül 26, 2010, 10:30 am | Blog, ozhano kategorisinde yayınlandı | 4 Yorum150.000 tekil ziyaretçi, 210.000’i geçkin sayfa görüntülemesi, 1746 tane yazılmış yazı ve 2500-3000 yorum. Vay be! Cenky blogu kurarken bu sayılara ulaşacağını düşünüyor muydu bilmiyorum ama bildiğim birşey var ki bu blog dünyasına beni soktuğu için teşekkür etmem gerek kendisine. Blogun 30.000-40.000 tekil ziyaretçiye ulaştığı zamanları hatırlıyorum da o zamanlar bile Cenky inanamıyordu o rakamlara. Şimdi ise 150.000, en güzeli de bu sayının üstüne bir de bu sayfa sayesinde kazanılmış onlarca güzel dostluklar. Desportivo’ya, Aceto’ya, Chao Grey’e, Sportif Cümleler’e, Erbos’a, Lambuja’ya, Futbol Dili ve Edebiyatı’na, Man Behind Ball’a, FEHM’e, Eraysözen’e, Vermante’ye, Su’dan Sayfalar’a, Minyatürkalemaç’a, Il Capitano’ya, Tırtılkurabiye’ye, Stereo Cipollo’ya, Catenaccio’ya, Sporingen’e, Tanrı’nın Sopası’na ve adını unuttuğum blogunu bırakmayan, yazılar yazarak bizim de kendi blogumuzda yazmamıza vesile olan tüm yazar arkadaşlarımıza teşekkürler. Ve tabiki en önemlisi, bizi şu ana kadar destekleyen, seven ya da sevmeyen ama okuyan, zor anlarımızda moralimizi yüksek tutmamıza yardımcı olan, bırakıyoruz dediğimiz anlarda bırakamazsınız diyen tüm dostlarımıza teşekkürler. 150.000 postunu Ağrı’da vatani görevine devam eden Cenky’nin sözüyle bitireyim: Yaşasın Saf ve Salt Blog Kardeşliği. (…and the Oscar Goes To…)
Biraz maziye gidip Cenky’nin blogun açılışını yaptığı yazıyı koymak istiyorum.
Start Verildi ve Koşu Başladı
İlk Gün…
Bugün uzun zamandır aklımda olan ilk gün…
Yarın Kürek Büyükler Türkiye Şampiyonası’ndayım, Sapanca Gölü’nün tam ortasında…
Akşama burada…
Yaşadıklarım, düşündüklerim, ağzıma kadar gelip de söylenecek adam bulunamamış her söz artık burada…
Teşekkürler Aceto, ama en başta beni Aceto’yla tanıştıran Mehmet Demirkol’a binlercesi. Hiç tanımadığım, sesini, yüzünü bilmediğim bir dost daha kazandırdı bana…
Start Verildi ve Koşu Başladı! (29.05.2008)
Edit Cenky: Ağrı’dan, çarşı izninden gözleri dolu dolu, Ozhano gibi bir dosta sahip olduğuna, bu yazıyı okuduğuna, bu sayıyı gördüğüne, bu blogu açtığına ve daha bir çok şeye sonsuz kereler şükreden bir adam olarak selam olsun herkese.
Hepiniz sağolun var olun, bir askeri çok mutlu ettiniz. Allah da sizi mutlu etsin, güldürsün.
Dualarınızı eksik etmeyin.
Sabri Ugan-Ertem Şener-Ali Ece
Eylül 25, 2010, 8:26 pm | Futbol, ozhano, Yorumcu, İngiltere Premier Ligi kategorisinde yayınlandı | 2 Yorumİzlediğim futbol karşılaşmalarında spikerlerin ya da yorumcuların gerek sahadaki takımların tarihsel değişim ve gelişimleri ile ilgili gerekse futbolcuların hayatları ile ilgili ilginç olayların maç anlatımının arasına serpiştirmelerini destekliyor ve güzel buluyorum. Bunu ilk olarak Şampiyonlar Ligi maçlarını anlatırken topun oyunda olmadığı anlarda Sabri Ugan’dan duymuştum. İlk önce tabi ki her yeniliğin reddedilmesine uygun olacak şekilde “Yahu sen maçını anlatsana, sana ne adamın bilmem nesinden” desem de daha sonra o anların gelmesini daha çok bekler oldum. Ancak harareti yüksek maçlarda bu tip bilgilendirmelerden dolayı çok da küfür yediğinden eminim. Bu furyaya daha sonra Ertem Şener de katıldı. Şener, bu yeniliği bir adım daha ileriye götürdü ve hem maçı anlatıp yorumlarken hem de futbolcunun ya da teknik direktörlerin ebelerine dedelerine kadar inmeye başladı. Tabi bu abartı zaman zaman “işin b.kunu çıkarmak” derecesine ulaştı ama yine de maçlardan önce bu bilgilerin hazırlanması sırasında verilen emeğe saygı göstermemek ayıp olacaktır. Aslında Ömer Üründül, Rıdvan Dilmen vs. gibi işin 4-4-3 ünde 3-5-2’sinde olup kafayı sayılarla ya da taktik bilgilerle sıyırmaktansa bu tip bilgilerin verilmesi insanın hem kafasını yormuyor, hem de stresli zamanlarda tebessümlere sebep olabiliyor izleyicinin yüzünde.
Bu iki önemli isimden bugün izlediğim Man. City-Chelsea maçında yorumcu olarak görev alan Ali Ece’ye gelmek istiyorum. Öncelikle şunu belirteyim ki bugün ilk defa Ali Ece’nin de katılımının olduğu bir maç izledim. Ece zaten duruşundan kıyafetlerine, konuşmasından ilgi alanlarına kadar bilinen futbol yorumcularından farklı bir alanda yer alıyor. Bu yorum olayında da son noktayı o koydu bana göre. Yorumcu dedim ama Ece maç boyunca oyun ile ilgili tek bir yorum bile yapmadı neredeyse. Olaya Mancini-Ancelotti’nin geçmişlerinden girdi, oradan City of Manchester Stadı’nın ve Man. City taraftarının geçmişteki görünümlerinden devam etti, yetmedi Premier Lig’in geçmiş oyuncuları ile bugün sahadaki oyuncuları karşılaştırdı, oradan menejerlik oyunlarına geçti; Football manager ve Championship manager oyunlarından bahsetti. Hatta bir ara kendisi de yaptığının farkına vardı ki gülerek “Oyun hakkında da hiç konuşmuyoruz ama oynuyorlar işte…” diyerek rahatlığını da gösterdi ve sahadaki muazzam mücadeleyi bir kalemde bitirdi. Yani anlayacağınız maç yorumcusu maç haricinde herşeyi anlattı. Sanki eleştiriyormuşum gibi gelmiştir ama tam tersi Ali Ece’nin bu şekilde yayına katılımına bayıldım. Çünkü gerçekten futbol tarihi bilgisi hakkında Türkiye’deki en iyi isimlerden biri O, belki de en iyisi ve hal buyken O’ndan başka birşey beklemek hata olurdu ve diğer yorumcular gibi taktik teknik olaylara girseydi, takımlara teknik direktörlük yapsaydı, bir oyuncuya 2 dakika önce sahanın en kötüsü derken gol atınca bunu yapacağı belliydi türünden yorumculara benzeseydi çok büyük hayal kırıklığına uğrayacaktım. İyi ki o toplara girmedi ya da teğet geçti de kendi kuvvetli olduğu yanı ortaya koydu Ali Ece. İnşallah O da televizyondan sanal menejerlik yapan diğer yorumculara benzemez.
Son olarak Digiturk’ün yeni yayın döneminde futbol programları bakımından çok çok zayıflamış olduğunu düşünsem de iki isim var ki bir nebze olsun maçlar haricinde verdiğim paranın karşılığını bana veriyorlar: Ali Ece ve Önder Açıkbaş.
Olimpiyat Stadı Nadasa mı Bırakıldı?
Eylül 20, 2010, 5:44 pm | Futbol, ozhano, STSL, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum Ligde 5. haftada;
Tarih: 26.09.2010 Maç: Galatasaray-İstanbul B.B.Spor Stad: Ali Sami Yen
Tarih: 27.09.2010 Maç: Kasımpaşa-Fenerbahçe Stad: Ali Sami Yen (Kasımpaşa Stadı’nda yenileme çalışmaları olduğu için.)
İstanbul B.B.Spor, Galatasaray ile maç yapacağı için Atatürk Olimpiyat Stadı müsait. TFF Birinci Ligde de aynı şekilde herhangi bir maç Olimpiyat Stadı’nda oynanmayacak. 27 Eylül’de biletix’ten kontrol ettiğim kadarıyla Olimpiyat Stadı’nda herhangi bir konser vs. de olmayacak. O zaman neden 27 Eylül’de oynanacak Kasımpaşa-Fenerbahçe maçı Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanmıyor da bir gün önce maç yapılacak saha tekrar bu maça evsahipliği yapıyor? Büyüklükse büyüklük, saha zeminiyse o da mükemmel. O kadar para harcandı o stad için, ne var ki kimse oraya gitmek istemiyor. Galatasaraylı yöneticilerin de sağolsunlar bu konuda sesi soluğu çıkmıyor aman yeni stad bitsin de ne yaparlarsa yapsınlar mantığı ağır basıyor büyük ihtimalle. Kısacası ne olduysa, nasıl olduysa Kasımpaşa- Fenerbahçe maçı Olimpiyat Stadı bomboş dururken bir akşam önce maç yapılacak Ali Sami Yen’de oynanacak. Belki de Olimpiyat Stadı’nda kurtlarla ayılar maç yapacaklardır. Var bu işin içinde başka bir katakulle…
Böyle Yaparsan Top Diye Seninle Oynarlar Sayın Çakır!
Eylül 19, 2010, 10:45 pm | Beşiktaş, Fenerbahçe, Futbol, hakem, ozhano, STSL, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 3 YorumAmatör kümede olsa bile hayatının belirli bölümünde saha çimlerine ayağını basmış, az ya da çok bu işle ciddi anlamda uğraşmış olanlar bilirler ki, sahaya çıkıldığında hem rakip tartılırken hem de hakem tartılır. Takımdaki “kodaman” oyunculardan biri ya da birkaçı aleyhlerine karar verilmesine karşılık, kendileri de kararın doğru olduğunu bilmelerini rağmen itiraz ederler. Burada amaçlarından biri, hakemi daha sonra oluşabilecek benzer pozisyonlarda tesir altına almaktır. Ama asıl amaç, hakemi disiplin açısından tartmaktır, el-kol yaparlar, bağırırlar hatta biraz daha ileriye gidip yönetimlerini tiye alan veya sorgulayan küfüre varan laflar savururlardı. İşte hakem o noktada disiplinini ortaya koymazsa ya da futbolcuyu elle kolla okşaya okşaya “bak yavrum yapma” der gibi hareketleri olursa, lafları duyup gülümserse ederse işte o anda o hakem için maç hele bir de iddialı bir maçsa her geçen dakika içinden çıkılmaz dibi simsiyah bir kuyuya dönüşürdü. Hakem tam tersi bir tavır sergileyip çat çat sarıları çektiği anda o maçta anında sular durur, herkes hakemi etki altına almayı bırakıp adam gibi sadece oyun düşünmeye başlarlar.
Bunu niye diyorum? Bu akşam oynanan Fenerbahçe-Beşiktaş maçında hem Fenerbahçelisi hem de Beşiktaşlısı maçın hakemi Cüneyt Çakır’ın maç yönetiminin özellikle disiplin anlamında sıkıntılı olduğunu söyledi. Herkes tarafından İbrahim Üzülmez’in, Bilica’nın vs. itirazlarında hakemin kartlarında geç kaldığından dem vuruldu. Vuruldu ama işin başlangıcı olan kimsenin ağzında değil. Dakika daha 2 ya da 3; Emre Belözoğlu yaprtığı faulden sonra el, kol, laf, bağırış, çağırış ne varsa yaptı hakeme. Hakem ilk dakikalar diye belki işi idare etti ama sonraki belki beş altı pozisyonda aynı şekilde hareketlerine devam etti. Hakem olarak o anda o futbolcuyu cezalandırmazsan, susturamazsan, daha sonra sahadaki tüm futbolcular hakem tesir altına alınabilir diyerek hem topla oynarlar hem de top diye seninle oynamaya başlarlar ve Avrupa’da nice güzel maçlar yöneten ve yönetmeye devam eden hakem maskara olur çıkar maçtan. Ama işi idare edeyim, ne şiş yansın ne kebap modunda sana oynayan futbolcuya “ben seni top diye oynarım.” diyemezsen böyle olmaya devam eder. Emre değil bu sadece, Kewell’da da mesela aynı olayı yapmaya çalıştığını sezinliyorum. Ama tabiki Emre ile Kewell’i bu anlamda aynı kefeye koymam kesinlikle mümkün değil.
Andy Roddick Sharapova’yı Taklit Ederse…
Eylül 18, 2010, 4:10 pm | komik, ozhano, Tenis kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınhttp://preprod.dailymotion.com/swf/video/xetjf8?additionalInfos=0
Andy Roddick imitates Maria Sharapova
Yükleyen Xapheon. – Basketbol, beyzbol, güreş ve diğer spor videoları.
Fazla söze gerek yok. Oyunculuk on numara olmuş.Bağırış tonu bile aynı neredeyse 😀
Sırtımdan Bıçaklandım! O Artık GSTV’de
Eylül 17, 2010, 6:20 pm | Blog, haber, Hayat, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 YorumYalan yok Murat Türker’i nam-ı diğer desportivo’dan M.T.’yi blog dünyasında tanıdım. Televizyonlardan falan herhangi bir tanımışlığım yoktu diğer bir deyişle. Çok iyi arkadaş olduk, bu aralar kendini yeniliyor, daha da gümbür gümbür geliyor inşallah. Ama Ceren Aytemiz’i Lig Tv’den, daha öncelerden beri tanıyordum. Daha sonra M.T.’nin blogu sayesinde tanışıklığımız oldu ve aynı Murat ile olan arkadaşlık zincirimize O da katıldı. Özellikle dünya kupası süresince 6News’teki Kupa programına ikisini beraber izlerken sanki ben de oradaymışım gibi hissediyor, muhabbetlerine ben de katılıyordum evden doğru. Ne delilik ama! Dünya Kupası sonrasında Ceren Aytemiz’in 6 News ile yolları ayrıldığı haberi sevgili M.T. tarafından bana iletildi ve vakit bu vakit diyip sağlam bir bonservis ile kendisini salata ailesine şef olarak görmek istediğimi söylemiştim. Ama ne var ki araya GSTV girince esamemin okunması mümkün olmadı. Sonuçta ben Zonguldakspor GSTV ise Galatasaray. Öğrendiğim kadarıyla anlaşmalar yapılmış, kendisini artık GSTV ekranlarında izleyeceğiz. Bir de M.T. oraya giderse biraraya gelirlerse tadından yenmez. Velhasıl-ı kelam Çobansalata ailesi olarak Sevgili Ceren Aytemiz’e yeni kanalında başarılar diliyor, en kısa zamanda salataya şef olarak da beklediğimizi yineliyoruz :D. (M.T. biraz yardım et sen de artık.)
Tanıyanınız Varmı???
Eylül 17, 2010, 10:49 am | Futbol, Galatasaray, ozhano kategorisinde yayınlandı | 4 Yorum Bu yukarıdaki zat Galatasaray’a transfer olmuş bir zamanlar ya da daha iyi bir söylemle son 10 yıl içerisinde bir aralar. Galatasaray’ın onca rezil transferi oldu, içlerinde bu yukarıdaki futbolcu arkadaş gibi hiç oynamadan gidenler de oldu ama ilk defa, ismini duyduğumda “Galatasaray’da ne zaman oynamış bu adam?!?” dediğim biri çıktı. Resim yukarıda. Tanıyanınız var mı?
Golü At, Küfür Serbest
Eylül 16, 2010, 11:07 pm | Beşiktaş, Futbol, ozhano, UEFA Avrupa Ligi kategorisinde yayınlandı | 4 YorumEzeli rakibe rahat rahat küfür edebilmek için mi o kadar heyecanla golün gelmesini beklediniz? Oraya takımınızı desteklemek için mi yoksa maçla alakasız rakibe küfür etmek için mi geldiniz? Ya da takım öne geçince ezeli rakibe ana avrat sallayın diye direktif mi aldınız? Sanki kurulmuş gibi, önceden hazırlanmışcasına gol geldi, küfür başladı İnönü Stadı’nda. Herşeyi geçtim bu kadar güzel bir oyun, saha içindeki bu kadar baskı ve bu kadar şiddetli bir taraftar desteğinin sonu ancak bu kadar iğrenç bir şekilde bitirilebilirdi. Hafta sonunda karşılaşacağınız rakibinize ana avrat küfür ettiniz de başınız göğe mi erdi? İçimden o zamana kadar tüm saflığımla desteklediğim, sanki Galatasaray’ın bir Avrupa maçıymışcasına heyecanlandığım takım için keşke yenmez olaydı dedim. Bu sadece bu akşam ya da sadece tek bir takım için geçerli değil, hepimiz aynıyız onlar kötü de diğerleri iyi falan değil. Böyle oldukça biz bir arpa boyu yol ilerleyemeyiz. İçimize, benliğimize, ruhumuza işlemiş küfür etmek. Yazık çok yazık.
Başkan Adayının Sportif Başarı Sözü Vermesine Gerek Var mı?
Eylül 16, 2010, 10:24 am | Galatasaray, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınGalatasaray’ın dün yapılan eylül ayı olağan divan kurulu toplantısında konuşan Adnan Polat’ın açıklamalarında çok ilginç bir nokta var:
“Göreve geldiğimde sportif başarı sözü vermemiştim. Bundan sonrası G.Saray’ın yatırım ve atılım dönemidir.”
Evet, Galatasaray’da başkan maddi olarak kendi döneminde borç yükünü azalttı, maddi getiri olarak alternatiflerini çoğalttı. Buna hiçbir itiraz olacağını düşünmüyorum. Zaten Özhan Canaydın’dan sonra o zamanki borç yükünün altına girmek isteyen başkan adayı sayısı 1-2 iken şu anda Adnan Polat’ın kuyusunu kazıp yerinde gözü olanlarının sayısı bayağı bir fazla olmasının da kulübün yönetilebilme rahatlığının arttığının göstergesi. Başkan adayı sayısının fazlalığının kulübün maddi rahatlığı ile doğru orantılı olarak değiştiğinden hareket edilirse başkanın, olayın yatırım ve atılım tarafını layıkıyla yerine getirdiğinden ya da eski başkanlara göre başarı yüzdesinin daha yüksek olduğunu görmek zor değil.
Ancak, sportif başarı sözü vermemek noktasında sıkıntı var. Birincisi, hangi başkan adayı vardır ki, adaylığını koyduğunda sportif başarıyı gözardı edebilsin. Bu, her büyük kulübün öncelikli hedefi değil midir zaten? Ya da bu hedefin illaki dillendirilmesine gerek var mıdır? Veya hangi başkan adayı “Ben kulübe para kazandıracağım ama sportif başarı konusunda birşey diyemem” diyerek yola çıkabilir? Bu düşüncelerin sağlamasını yaparsak zaten maddi bakımdan rahata erebilmek için çalışmak, yatırımlar yapmak, stad projesi vs. hepsi sportif başarının elde edilmesi için gerekli olan sacayakları değil mi? Buradan hareketle, başkanın “tünel karanlık”, “ışığı gördük” ve şu anda yaptığı “karanlıktan aydınlığa çıktık” lafları artık sportif başarı için gerekli olan maddi güce sahibiz demek olmuyor mu? O zaman “Ben, sportif başarı sözü vermedim” demek de neyin nesi oluyor? Asıl şimdi sportif başarı her zamankinden daha yakın olmalı. Onca maddi anlamda sıkıntılı geçen yıllarda bile bu başarılar elde edilebilirken şu anda başkanın söylediği “artık aydınlıktayız” lafından sonra ligde, Türkiye Kupası’nda başarı beklentisinin her zamankinden daha çok beklenmesi gerekmez mi?
İkincisi ise başkanın söylediğinden anladığım şu: Ya sportif başarı ya da maddi yatırım ve atılım öncelikli oluyor. Birinde oluşan öncelik diğerinde fedakarlık yapılmasına sebep oluyor. Burada da sıkıntı var. Sportif başarılar yeni daha daha büyük kapsamlı yatırımların yapılması için alternatiflerin çoğalmasını sağlamaz mı? Düşünün ki en basitinden Avrupa’da başarı yüzdesi yüksek bir takıma mı daha çok ve daha iyi sponsorluk anlaşmaları sunulur yoksa bu anlaşmaların yapılmasında kazanılan sportif başarıların hiçbir etkisi yok mudur?
Neticesinde, sportif başarı olmadan hiçbir başkan, maddi olarak kulübü ne kadar ileriye götürürse götürsün, o mevkide uzun soluklu kalamaz. Çünkü maddi olanakların iyileştirilmesinde amaç zaten sportif başarıların istikrarlı bir şekilde kazanılmasını sağlamaktır. Örnek ararsak fazla uzağa gitmeye gerek yok, Aziz Yıldırım’ın son iki yıldır yaşadıkları taraftarın asıl beklentilerinin ne olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. O nedenle Adnan Polat, sportif başarı sözü vermedim diyerek bu daldaki başarısızlıktan yakasını kurtaramaz. Bu sene başarıyı yakalaması için hem kendisi hem de Rijkaard için son sene. Ya yakalanacak ya da yaptığı o kadar yatırım ve atılımla görevi yenilere bırakacaklar.
Türkiye 83-82 Sırbistan (Yenilmekten değil sevindikten sonra üzüleceğim diye korktum…)
Eylül 12, 2010, 9:15 am | Basketbol, Milli Takım, ozhano kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın1. Son 1 dakikada skorların eşitlendiği andan sonra ömrümden ömür geçirdiği için Hidayet’i affetmeyeceğim. Benim gibi basketboldan az çok anlayan biri bile evin içinde “Hido potaya git, üçlük deneme, en azından faul aldırırsın” diye bağırıp çağırırken O’nun inadına, belki de kahraman olmak için üçlük denemesi maçı kaybetmemize neden olabilirdi. Şükür ki o ana kadar maçı Kesely ile birlikte götüren Teodosic’in aynı Hido gibi topu içeriden kullanmak yerine üçlük denemesi galibiyete yaklaştırdı.
2. %60-65 gibi düşük bir serbest atış yüzdesine sahip bir basket takımı eğer finale geliyorsa bu takımın gücünü küçümsemek yanlış olur. Ne var ki eğer kupayı istiyorsak bu yüzdeyi yükseltmemiz gerek.
3. Son 2-3 sn’deki Kerem Tunçeri’nin “o” basketi kesinlikle ilahi bir basketti. Çünkü kenardan top Hido’ya atıldığında dikkat edildiyse Hido, Kerem’e pas vermedi, top Hido’nun elinden bir anda kaçtı, adeta canlandı ve araya hiçbir Sırp oyuncu giremeyince Kerem ile buluştu ve basit bir turnike ile Kerem işi bitirdi. Bir de maçın o basket anını tekrar izlerseniz topu eline alan Semih’in basket olduktan sonra oyunu başlatmaya giden Sırp oyuncuya bağırışına bir dikkat edin. Sırp arkadaş kesin korktu ki önünde eğildi.
4. Murat Murathanoğlu “o” basketten sonra delirip kaç kere Kerem’in ismini söyledi?
5. Hido’nun maç bitimindeki röportajında spiker ile konuşurken “bize maddi ve manevi” diye başlayıp ertesinde “laylaylaylaylay ooooo Türkiyeee” diye bağlaması gerçekten komikti. Aynı şekilde maçın bittiğini zanneden oyuncu ve taraftarlara spiker ve Murat Murathanoğlu’nun “bitmedi hayır bitmedi” diye bağırması onların da ne kadar sahanın içinde olduklarının göstergesiydi.
6. Maçın bitmeyip son hücumu yapan Sırp takımının hücum taktiğine bayıldım. Top kenardaki adamdayken pota altındaki iki sırp oyuncu dışarıya doğru penetre etti ve kendilerini savunan bizim oyuncuları oradan çıkardılar. Bu arada üç sayı civarındaki Sırp oyuncu bizimkini ekarte edip içeri doğru koştu, topla buluştu ve topu tipleyerek potaya yolladı. O top eğer Semih’in bloğu olmasaydı büyük ihtimalle girecekti ve eğer yalancı bir seviçten sonra yenilseydik sinirimden sabah kadar uyuyamazdım. Yine de Semih’in oyunu iyi gözlemleyip son şutu atan Sırp’ın üzerine kara bulut gibi çöküşü savunmadaki konsantrasyonumuzun bir göstergesiydi bana göre. Ama ne kadar çirkef olduğunu düşünsem de bu kadar dahiyane bir taktik kuran İvkovic’e bu taktikten sonra aşırı derecede saygı duydum.
7. Tanjevic, yardımcıları başta Orhun Ene ve Harun Erdenay ve tabiki Turgay Demirel’i de unutmamak lazım. Daha yakın bir zamana kadar Tanjevic’in kellesini isteyen onca insana karşı durmak, ağır bir medikal operasyon geçirdikten sonra takımın başına geçip böylesine heyecanlı maçlarda sağlığını tehlikeye atmak, baş antrenör yokken takımı iyi bir şekilde antrene edip hazır tutabildikleri için teşekkürler hepsine.
8. Şimdi final maçı A.B.D. ile bugün 21.30’da. Akşam ki yorumlar nasıl olacak bakalım: “Buraya kadar gelmek zaten başlı başına bir başarıdır. Sonuçta karşımızda oynadığımız ülke basketbolun beşiği. Bizi son maçımıza kadar destekleyen herkese teşekkür ederiz” mi denilecek yoksa sanirim unutulmaz maclar serisinde seyrettiğim gibi Fatih terim’in sampiyonlugu anlatan kelimeleri olan “winner first” mü kullanılacak Tanjevic için de? UEFA Kupası’nın sonunda basin odasına giriste maglup olan hocayi durdurmuslar ve “siz buyrun demisler kazanan oldugunuz icin” dendikten sonra O’nun dediği gibi “Evet, buraya kadar gelmek bir başarıydı ama birinci olmak kupayı almak başlı başına, ayrı bir şey. Bakın basın toplantısında bile ne diyorlar: Winner first. Olay burada bitiyor” mu? Bekleyip göreceğiz…
9. Son olarak bir söz de Şahan’a. Güneş gözlüğüyle sanki güneşlenirmiş gibi maç seyretmek için mi kendisine yer ayrıldı acaba? İlla marjinal olmalıyım diye mi yapıyor acaba bunu, belki de gözünde bir kusuru vardır, bilemiyorum. Bir Jack Nicholson’u gördüm güneş gözlüğüyle maç seyreden bir de Şahan’ı. Ama Jack maçlarda deliriyordu hatırladığım kadarıyla.
İsmail Köybaşı Ne Yapmaya Çalışıyor?
Eylül 8, 2010, 10:23 am | Futbol, komik, ozhano, Türk Milli Takım kategorisinde yayınlandı | 3 Yorumhttp://www.vidivodo.com/VideoPlayerShare.swf?u=BFFFRFZDXhI=&site=internethaber
Bir Misi mi Bize Herşeyi Unutturan…
Eylül 3, 2010, 12:13 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum
Unuttum artık gülmeyi
Hatırlamıyorum en son ne zaman sevindiğimi
Aklıma hayel mayel gelen anılarda
Yüzüm böyle değildi
Ne güzel söylemiş şair. Galatasaray ve taraftarını çok güzel açıklıyor gerçekten.
Unutmak zaman zaman iyi ama bazen de unutmamak lazım bazı şeyleri. Nitekim, İki adam geldi, bir anda hava değişti. Hep böyle değil midir zaten? Bunu Fenerbahçe’de de gördük, Beşiktaş’ta da, Galatasaray’da da. Kaybedilenleri çok çabuk unutmak bizim işimiz zaten neleri mi unuttuk?
Aslında Türkiye’ye Transferi İstenen Her Futbolcunun Değeri Katlanmıyor
Eylül 1, 2010, 10:27 pm | Futbol, Manisaspor, ozhano, Trabzonspor, Transfer kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınAdı transfer döneminde Trabzonspor ile anılan Makukula için takımı Benfica 2 milyon euro karşılığında Manisaspor ile anlaşmış. Kontrat 3 yıllıkmış. Tabi burada ilginç olan futbolcu için anlaşılan rakam yani 2milyon euro. Makukula geçen sezonun Süper Lig gol kralı ve bu sebeple fiyatı için Trabzonspor transfer uğraşındayken bonservis bedeli hep 4 milyon euro’lar civarında konuşuldu. Ne var ki 2 milyon euro olunca ortaya çıkan sonuç aslında herhangi bir futbolcuyu Türkiye’ye transferi esnasında doğrudan fiyatlar uçmuyor. Galatasaray’a, Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a, az buçuk da Trabzonspor’a ayrı muamele diğer Türk kulüplerine ayrı muamele gösteriliyor yurt dışında. Eğer Trabzonspor’a, forvet sıkıntısı çeken Galatasaray ve Beşiktaş işin içinde olsaydı açılış fiyat 3 milyon euro olacaktı, o da transferde son gün olması sebebiyle. Acaba Jaja Trabzonspor değil de Manisaspor’a transfer olsaydı 3 milyon euro olur muydu bonservis bedeli ya da Ermin Zec gibi gelecek vaadeden bir futbolcuyu Gençlerbirliği değil de Galatasaray transfer etseydi, bu transferin günahı 1,5 milyon euro olur muydu yoksa kapılar 3-4 milyon euro’lardan mı açılırdı?
Sonuç olarak her yabancı futbolcunun Türkiye’ye transferinde fiyat doğrudan ikiye katlanmıyor; her yabancı futbolcu için dört büyüklere bir bedel, diğerlerine ise ayrı bir bedel belirleniyor. Bunu yaratan da sevgili, değerli ve güzide kulüp yöneticilerimiz. Bu arada şunu da unutmamak gerekir ki, yayın ihalesi sonucunda artan ödeneklerini dört büyükler haricindekiler bayağı açık bir şekilde kullandılar. İnşallah yarı yolda kalmazlar.
Geliyor musun Misi? (Yazarken Geldi- Misi İstanbul’da)-Insua da Geldi Ne Oluyor Yahu!!!
Ağustos 31, 2010, 3:24 am | Futbol, Galatasaray, ozhano, Transfer kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınNtv’si,Trt’si, tüm medya seni getirdi, herşey hazırlandı, bekleniyorsun. Resmi sitede yayınlanacak foto bile hazır. Yürüyerek mi geliyorsun, Sezgin daha fazla para gitmisin diye karayolu ile mi getiriyor bilmiyorum ama geleceksen gel artık be misi misi. Adnan Sezgin’e rağmen gel. Hatta O’nu getirme sadece kendin gel. Ama Allah aşkına eğer ki bu transfer gerçekleşirse şu havaalanını doldurmayın. Manyaklaşıyor her gelen. Kendini dünyanın bir numaralı topçusu zannediyor. Rahat rahat gelsin, gitsin kulübe. (Foto: facebook-galatasaray.org)
Ahanda geldi tam yazarken, biz yarın geliyorsun zannediyorduk, misi baskın basanındır yaptı 🙂
p.s. Bu arada, sırada Insua ve Baptista var deniyor hayırlısı bakalım ilginç olacak bu son 2 gün…
p.s.2 saat:4:22 Insua da bizim tercümanla havaalanında görüldü. Bir de Baptista da olursa…
Futbolcuları tercüman Mert’in getirmesi de ilginç. Acaba Adnan Sezgin transfer işini halledemedi de görevi Mert’e mi verdi? Ya da futbolcunun yanında kim olursa transfer ona malediliyor diye başkan özellikle mi etliyi sütlüyü etkilemeyen, kıskanılmayacak olan Mert’i gönderdi. Şu Mert Galatasaray camiasındaki görevi tam olarak ne anlamadım gitti. Başkanın sağ kolu oldu sanırım 😀
Kararını ver: Ufuk mu Aykut mu?
Ağustos 30, 2010, 2:52 am | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | 1 YorumEskişehirspor galibiyeti ile ilgili uzun uzadıya birşey yazmak içimden gelmiyor. Tek bir beklentim var, eğer takıma iyi bir kaleci transferi yapılamayacaksa maçta yaptığı hatadan kaynaklanan gole bakılıp bir sonraki maçta Ufuk’un kesik yememesi. Eğer Ufuk’un hatası nedeniyle bir sonraki maçta kale Aykut’a emanet edilirse ne Aykut’ta ne de Ufuk’ta güven kalmayacak, üstüne bir de konsantrasyonları dip yapacak. Gözleri sürekli kenarda olan, kenardaki teknik kadroya güven sorunu yaşayan, bir sonraki maçta acaba 11’de olacak mıyım diye arpacık yavrusu gibi düşünen kaleciyi geçtim hiçbir futbolcu Messi olsa iş yapamaz.
Kısacası artık bir karar verilsin, bu takımın birinci kalecisi ya Ufuk olsun ya da Aykut. Ama biri olsun ve O’na güvenilip devam edilsin. Aykut bir adım geride bana göre; çünkü eline çok fırsat geçti ancak bu takımın birinci kalecisi olabilecek kapasitede olamayacağı görüldü. Ama dediğim gibi bana göre.
Beşiktaş ve Kayserispor’dan Yeni Transfer Hamleleri
Ağustos 24, 2010, 1:23 am | Beşiktaş, Futbol, Kayserispor, ozhano, Transfer kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
1995-2001 Flamengo 123 maç 21 gol
2001 Olaria 17 maç 1 gol
2001-2003 Trabzonspor 64 maç 15 gol
2003-2008 Fenerbahçe 219maç 20 gol
2008-2010 Real Betis 58 maç 6 gol
Türk Milli Takımı 29 maç 2 gol
2. Bonservisi Napoli’de olan Marcelo Danubio Zalayeta Kayserispor ile görüşmek için şu an Kayseri’de. Eğer Mido tarzı bir olayla karşılaşılmazsa 31 yaşındaki forvet artık Kayserispor forması giyecek.Zalayeta’nın Kariyeri
1996 Danubio 32 maç 12 gol
1997 Penarol 32 maç 13 gol
1997-2007 Juventus 101 maç 28 gol
1998 Empoli(Kiralık) 17 maç 2 gol
1999-2001 Sevilla (Kiralık) 50 maç 10 gol
2004 Perugia 5 maç
2007-2009 Napoli 49 maç 12 gol
2009 Bologna 16 maç 3 gol
Uruguay Milli Takımı 32 maç 10 gol
Komplo Teorisi ve Öngörü
Ağustos 23, 2010, 9:00 am | Futbol, Galatasaray, ozhano kategorisinde yayınlandı | 4 YorumSezon başında Rijkaard’ın talepleri yönetimin önüne gelir. Yönetim, bu istekleri yerine getiremeyeceğini O’na söyler. O ise bu duruma sinirlenir ve yönetime postayı koyar. Aynı şekilde Haldun Üstünel bu olayda t.d.’nin yanında olur, bu duruma karşı çıkar, bu sebeple pasifize edilir ve nihayetinde yönetimden istifa ettirilir. Taraftara da çıkıp biz Üstünel’i tekrar istiyoruz denir ki şirin görünmek de lazım ama tabiki dönek adam olmayan Üstünel lafından geri adım atmaz ve gider. Adnan Polat’ın yeni sezonla ilgili ilk icraatı sıkıntısız olarak başarıya ulaşır. Ancak bu istifa karşısında yönetim taraftarı karşısına alır. Üstüne bir de kulübü maddi açıdan rahatlatacak ismi getirir: Adnan Sezgin. Takımdaki önemli oyuncular daha iyisinin alınacağı belirtilerek satılır ama amaç kulüpte Haldun Üstünel’in isminin olduğu para edecek futbolcuları yok etmektir. Keita satılır, Kewell ile sözleşme yenilenmez ama taraftarın baskısına dayanılamaz, nasıl olsa sakat denilerek tekrar daha da uygun bir maliyetler alınır, Elano’yla ilgili Rijkaard’a biz bu adamı iyi fiyata satacağız, sen bunu aman Avrupa’da ya da ligde oynatma, sakatlanır falan maazallah. Rijkaard da zaten hoşnut olmadığı Elano’nun elden iyi bir fiyata çıkarılıp yerine daha faydalı bir oyuncu alınacağını düşünerek oynatmaz. Ne var ki Elano’da istenilen fiyata ulaşılamaz.
Galatasaray’da Hiçbir Sezon Bu Kadar Sorun Yaşanmamıştır
Ağustos 22, 2010, 11:10 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınUnchangeable-Indispensable
Ağustos 21, 2010, 2:51 pm | Futbol, Galatasaray, kaleci, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | 2 YorumAh FUTBOLLİCA Ah!!!
Ağustos 19, 2010, 10:48 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, Sıkıntı, UEFA Avrupa Ligi kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınMaçtan önce hiç umudum yoktu ne yalan söyleyeyim. Maçı izlemek bile istemedim, izlemedim de zaten. Maça 1-2 saat kala bloglarda ne var ne yok diye bakınayım dedim. Desportivo vasıtasıyla tanımış olduğum Futbollica’nın başlığına gözüm ilişti. “Kviv Öncesi Son Durum” yazıyordu. Yazar arkadaşım Durkay Galatasaray Tv çatısı altında çalışmasına mütevellit takımın ne durumda olduğunu en iyi bilenlerden biri olacağı aşikardı ve okumaya başladım yazısını. Gerçekten güzel şeyler yazıyordu maç öncesi. İçimde nedense “acaba ben mi çok kötümserim” diye geçirdim. Çünkü sonuçta neredeyse takımla birlikte yatıp kalkan bir insanın merak etmeyin ilk maçta bu iş biter, ASY’de taraftar rahat bir maç izleyecek, hatta son 30 dakika taraftar ile yönetimin barışmasına ayrılır diye cesaretli iddialarda bulunması gözardı edilemezdi. Ne var ki, yorum kısmına da yazdığım gibi maçın hiç de kolay olmayacağını, taraftarın yine maç süresince kahır çekeceğine benzer birşeyler yazdım ama içimde inşallah yanılırım da cobansalata’da ben takım için gerçekten çok kötümsermişim öyle değilmiş tarzı bir yazı yazmaya kendimi hazırlamıştım. Peki ne oldu? Aynı taaasss aynı hamam. Ne diyeyim, Ah Futbollica Ah, ben ne güzel hazırlamıştım kendimi kötü skora, yaktın beni. Gerçi O’nu da Galatasaray yaktı ya neyse…
durkay utd’nin maç öncesi yazısı
Bu arada son bir laf da Servet için: Bu adama görev verildikçe iddia ediyorum her maç takımı ufak ufak ya da aleni bir şekilde baltalamaya devam edecek.
Depremi Unutmamak İçin (Bir Yaşayanın Gözünden Deprem Anı)
Ağustos 17, 2010, 4:05 am | deprem, Hayat, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum …Birşeyler gelecek başımıza diyorduk arkadaşlarla birbirimize. Hayrı alamet değildi bu kadar sıcak bir hava. Geceleri uyumak ne mümkün. Yine arkadaşlarla oturduk yine böyle bir sıcak yaz akşamında sitenin çay bahçesinde. Gırgır, şamata, devam etti muhabbet gecenin 12 sine kadar. Muhabbet de tabiki ÖSS ve ayrılacak olmamızdı. O sitede neredeyse birlikte doğmuş birlikte büyümüştük. Aynı anaokulu aynı ilkokul aynı ortaokul ve aynı lise. Hiç ayrılık olmamıştı. Üstüne üstlük yaz tatillerini bile ailelerimiz birlikte organize ediyorlardı. Arkadaşlık kardeşliğe dönüşmüştü kısacası.
Ne Yapıyor Bu Adamlar :D
Ağustos 16, 2010, 12:55 pm | Futbol, komik, ozhano kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum
Ne Cem Yılmaz, ne Ata Demirer ne de Şahan, bu iki isim biraraya getirildi ya bundan sonra baştaki üç ismin artık esamesi okunmayacaktır.
Yönetim, Al İşte Eserin. Gurur Duy!
Ağustos 15, 2010, 11:21 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, STSL kategorisinde yayınlandı | 1 YorumDefans: Lucas Neill: Geçen sezon defansın toparlayıcı gücü oldu. Ama bu sezona iyi başladığı söylenemez. Bunun sebebi defanstaki diğer oyuncuların açıklarını kapatmaya çalışmaktan olduğunu düşünüyorum. Defansta güvenebileceğin sadece bir futbolcu kaldıysa zaten işin Allah’a kalmış.
Defans: Ali Turan: Stoperde iyi oynayacağını düşünüyorum halen daha. Sivas maçında bir defans oyuncusuna ilk öğretilen kural olan kornerlerde rakiple kale arasında olacaksın kuralını uygulamayışını konsantrasyon eksikliğine bağlamak alternatiflerin en iyimser olanı. Ancak ben yine de Servet’e artık güvenemeyişimden stoper mevkisinde onunla Neill’in daha iyi olacağını düşünüyorum.
Defans: Hakan Balta: Nerde Manisaspor’dan ilk geldiği sezonki hali, nerede şimdiki hali. Her geçen sezo daha da geriye gidiyor. Soğukkanlı olayım derken rakibi gollük pozisyonlarla başbaşa bırakıyor ki en son Sivas maçında yenilen ikinci golde rahat pozisyonda topu rakibe atması bunun en son göstergesi. Aybı hatayı OFK ile olan ikinci maçta da yapmıştı. Bu sezon Çağlar azıcık akıllı olursa çok rahat formayı kapar ondan. Ama her transferde olduğu gibi öncelikle bir sakatlanması lazımdı. O da oldu.
Orta saha: Mustafa Sarp: Geçen sezonun tekrarını yaşayacaksak vay bu taraftarın haline. İyi niyetinden zırnık kadar kuşkum yok. Ama Galatasaray orta sahasında top tutamayan, dağıtamayan, pas hatası yüzdesinin yüksek olduğu bir oyuncuya ihtiyaç yok. Çok iyi alternatif ama kesin 11’de oluyorsa o orta sahanın hali baştan belli demektir.
Orta saha: Ayhan Akman: Galatasaray’da perormans olarak en yüksek halini yaşadı ve artık gerilem vakti onun için. Ancak orta sahada top tutan veya dağıtım yapan tek oyuncu onun olması hem onu alternatifsiz kılıyor hem de orta sahanın halini gösteriyor.
Orta saha: Arda Turan: Hep iyi oynayamaz ki. Artık sinirine de hakim olamıyor. Sivas maçında Emre Çolak’ı pataklamasına ramak kalmıştı. Arda bir gol atar, iki asist yapar; ancak defans ve kaleci de gol yerse ne anlamı kaldı onun kendini parçalayışının.
Orta saha-forvet kırması: Harry Kewell: Defans’tan ilerideki tek oyuncu olan Harry’ye uzun toplar atıldı ya yuh artık dedirttiler. Ama ne olacak. Senin orta sahan iyi top yapamazsa, koordineli olmazsa, topu ileriye taşıyamazsa, defans oyuncusu da gider kendine en uzak bölgeye atar topu. Aama helal olsun Harry’ye ki Sivas defansından yine de bu uzun toplarda başarılı oldukları oldu.
Emre Çolak’a denebilecek fazla bir laf yok. Cana aklıma yeni geldi. O böyle silik oyununa devam ederse yakın zamanda o her zaman bahsettiği liderlik vasfını gösterirler ona.
İşte bunlar yönetimin bu sezonki eserleri. Ama transfer vakti geldi artık. Bekliyorum bir-iki güne kadar. Şartlar oluştu: Takım lige 10 sezon sonra yenilgiyle başladı, ezeli rakip transferini yaptı, lige de farklı bir skorla giriş yaptı, taraftar söylenmeye başladı. Taraftarın ağzına emzik niyetine bakalım kim çıkacak şapkadan? Aman havaaalanına gitmemezlik yapmayın.
Galatasaray’da Değişim Rüzgarı!!!
Ağustos 14, 2010, 11:14 pm | Futbol, Galatasaray, ozhano, TSL kategorisinde yayınlandı | 6 YorumUEFA Avrupa Ligi’nde Rakip: Karpaty Lviv
Ağustos 6, 2010, 1:44 pm | Futbol, ozhano, UEFA Avrupa Ligi Kura Çekimi kategorisinde yayınlandı | 1 YorumÜlke: Ukrayna
Stad: Ukrayna (28000)
Takım Değeri: 14 milyon Sterlin
Teknik Direktör: Oleg Kononov (44)
Takımdaki Oyuncu Sayısı: 25
Takımdaki Yabancı Sayısı: 8 (Sırbistan, Brezilya, Nijerya, Gürcistan, Estonya)
Takımdaki Önemli Oyuncular: Igor Khudobyak (RM-25), Denys Kozhanov (DMC-23), Artem Fedetsky (DRC-25)
Transferleri: Borys Baranets (FK Lviv), Vitaly Rudenko (Chornomorets), Grygori Baranets (FK Lviv) , Andriy Gursky, Yuri Gabovda, Avelar (Rio Claro), Nenu (Rio Claro), Sergiy Kuznetsov (Alania Vladikavkaz)
Gidenler: Yuri Furta (PFK Oleksandria), Volodymyr Bidlovsky, Andriy Novak (Prikarpatje Ivano-Frankivsk)
Son Maçları:
UEFA Avrupa Ligi
2nd round 1st leg
KR Reykjavik-Karpaty Lviv 0:3
2nd round 2nd leg
Karpaty Lviv-KR Reykjavik 3:2
3rd round 1st leg
Karpaty Lviv-FC Zestafoni 1:0
3rd round 2nd leg
FC Zestafoni-Karpaty Lviv 0:1
Ukrayna Ligi (2010-2011)
Dnipro Dnipropetrovsk-Karpaty Lviv 1:0
Kryvbass Kryvyi Rig-Karpaty Lviv 0:0
Karpaty Lviv-Metalurg Zaporizhya 1:0
Zarya Lugansk-Karpaty Lviv 2:2
Ligde Durumu: Karpaty Lviv, geçen sezon ligde 50 puan ile 5. olarak UEFA Avrupa Ligi’ne katılmayı başardı. Bu sezon dört haftası geçen Ukrayna Ligi’nde (16 takımlı) 1 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgi ile 7. Sırada bulunuyor. Ligde attığı 3 golü Artem Fedetsky, Volodymyr Gudyma ve Andriy Tkachuk’tan geldi.
Hagi’yi Anlamak
Ağustos 5, 2010, 3:44 pm | Futbol, ozhano kategorisinde yayınlandı | 1 YorumDün geceden beri internete, gazetelere bakıyorum da Alex’e denilmeyen laf kalmamış. Fenerbahçe’nin son 5 senesine tek başına damgasını vurmuş bir futbolcunun hakkında spor yazarlarını geçtim onlar önemli değil de kendi taraftarlarının ileri geri konuşmasını, defol git, yeter artık Alex, Alexli sistem bitti gibi yorumların yazılmasını açıkçası yadırgadım ve aklıma Hagi’nin Galatasaray yönetiminin ve taraftarının yoğun baskısına rağmen ayrıldığı ve futbolu bıraktığı sene yaptığı açıklama aklıma geldi: “Ben Hagiyim ve futbolu en üst seviyede iken bırakmalıyım. Bu da benim için şu ana kadar ulaştığım en üst mertebe. Galatasaray çatısı altında çok büyük başarılara ulaştım ve taraftarın Hagi’yi hep bu durumdayken hatırlamasını istiyorum.” O zaman tam olarak anlamamıştım. 1 hatta 2 sene daha devam edebilirdi, vücudu, kondisyonu bunun için yeterliydi, para bakımından da servetine servet katabilirdi ama yapmadı ve “Efsane 10” olarak ayrıldı Galatasaray’dan ve biz O’nu son hali ile hatırlıyoruz yani efsane olarak. İşte Alex’e olan saldırmaları gördükten sonra tam anlamıyla dediğini anladım Hagi’nin. Bu ülkede futbolcuysan ve lidersen her zaman iyi olmaya mecbursun, olası bir terslikte ilk sen akla gelirsin, onca yaptığın güzellikler, başarı bir anda gözardı edilir ve ipin altına gidersin. Her zaman dediğim gibi “BÜYÜKSÜN HAGİ”…
Yeeterr Necati Abi Yeterrrr!
Ağustos 5, 2010, 8:41 am | Futbol, haber, ozhano kategorisinde yayınlandı | 2 YorumNecati Bilgiç yine boş geçmemiş Young Boys maçını, oyunculara, Aziz Yıldırım’a laf çakarken diğer yandan maçın hakemini yine boş geçmemiş.
Bravo (!) Aziz bey
Fenerbahçe deplasmanda Young Boys karşısında kazandığı avantajı kendi sahasında kullanamayarak, daha katıldığı ilk turda Şampiyonlar Ligi’ne veda etti. Bunun suçlularını şöyle sıralamak lazım: Önce başkan Aziz Yıldırım geliyor. Geçen sene devre arasından bu yana vaaddetiği yırtıcı bir santraforu hala takıma alamayan Aziz Yıldırım, dünkü maçta da Fenerbahçe’nin zayıf rakibi karşısında etkisiz kalmasına ve elenmesine birinci derecede rol oynadı. Nitekim Young Boys’ın yırtıcı santraforu attığı tek golle sonucu ve turu getirmeye yetti.
İkinci sorumlu Aykut Kocaman’dı. Atalarımız “bugünkü tavuk, yarınki kazdan iyidir” der.
Kocaman ilk maçın verdiği rehavetle ve o sonuca güvenerek, dün gece oynayabilecek durumda olan Gökhan Gönül’ü diğer maçlara saklayarak, ilk 11’e almadı. Çünkü ikinci yarıda yapılan değişiklikler 10 kişi kalmasına rağmen Fenerbahçe’nin daha baskılı oynamasına ve pozisyonlar bulmasına imkan verdi.
BU YENİLGİ DERS OLSUN
Hatta Semih iki pozisyonda biraz şanslı ve becerikli olsa maç berabere bitecekti. Herhalde kaseti tersine alsa takımı bu şekilde sahaya sürerdi. 3. ve önemli hata maçın Rus hakeminden geldi. Kendini yere atan İsviçreli futbolculara kart göstermeyen Rus hakem, Fenerbahçe’nin en etkili futbolcusu Stoch’a çok kolay şekilde 2. sarı kartını göstererek takımı 10 kişi bıraktı.
Bununla da kalmadı 88. dakikada Young Boys kalecisinin Gökhan Ünal’ı indirmesine penaltı düdüğü çalmadı. Zira ilk maçta aynı dakikalarda Selçuk’un daha hafif hareketine Norveçli hakem penaltı vererek, Fenerbahçe’nin galibiyeti kaçırmasına neden olmuştu.İnşallah bu başkana ve Kocaman’a ders olur.
Hem kadro tamamlanır hem de daha iyi futbol sergilenir. Bu süretle Avrupa Ligi de tehlikeye girmekten kurtulur. Ben fazla üzülmüyorum çünkü sahada kaybeden takım mavi-beyazlıydı ve Fenerbahçe ile alakası yoktu.
Fenerbahç’nin yenildiği ya da berabere kaldığı bir maçta da hakem kelimesi geçmesin yazdığın yazı da helal olsun diye yazı yazacağım söz veriyorum Necati Abi…
Blick’e Kim Ne Yaptıysa Söylesin!
Temmuz 27, 2010, 4:33 pm | Futbol, haber, ozhano, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın Ne zamanki İsviçre ile kulüpler ya da milli takım bazında karşılaşsak Blick ortaya çıkıp maçtan önce şöyle ortamı bir geriyor. Tabi maç sonrasında genelde gazları Türkler tarafından alındığı için de rahatlıyorlar. Her zaman bu böyle oldu. Tarihten bir kaç manşet;
Avrupa Şampiyonasındaki İsviçre-Türkiye maçı öncesi “Bugün öyle ya da böyle menüde kebap var” manşeti
2006 Dünya Kupası elemelerinde oynanacak İsviçre-Türkiye maçı öncesi kaleci Volkan’ı hedef alarak “Palyaço Kaleci” manşetinin atılması
Aşağı Tükürsen Sakal, Yukarı Tükürsen Bıyık
Temmuz 21, 2010, 1:20 pm | Fenerbahçe, Futbol, Galatasaray, ozhano kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakınKazım’dan Pitbull Açıklaması
Temmuz 21, 2010, 9:46 am | Fenerbahçe, haber, ilginç, komik, ozhano kategorisinde yayınlandı | 3 Yorum
WordPress.com'da Blog Oluşturun.
Entries ve yorumlar feeds.