Süleyman Abay’dan Sevgilerle

Kasım 30, 2008, 10:11 pm | Futbol, Galatasaray, Hacettepe kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Sami Yen’de takımın gerçek yüzünü, ya da daha doğrusu geldiği yeri gördükten sonra bugünkü maçı farklı bir gözle izledim. Değişen iki adam Arda ve Ayhan’dı. Ayhan Baros’un boşalttığı alanlara girdi, Arda olabildiğince defansa yardım etti. İlk gol zaten orta saha göbeğinde oynayan adamların her zaman yapması gereken hareketi uzun zamandır ilk kez yapan Ayhan’ın savunma dengesini bozmasıyla geldi. Baros’un her zaman yaptığından farklı bir şey yapmadığı ama diğerlerinin biraz kıpırdandığı zaman neler yapabileceğini görmüş olduk. Öte yandan yenen gol tıpkı Metalist maçındaki gibi Servet’in ikramı oldu. Galiba bu adama birileri sıkışınca kaleciye pas vermek ayıp demiş olacak asla dönmüyor De Sanctis’e. Yine dönmedi, attığı şuursuz top 5 sn sonra dönüp gol oldu. Bu zaman kadar hep aşırı kendine güven dedik bu işe, yanlış yapıyoruz bence, bunun adı neredeyse laubalilik ve anlamsız güç gösterisi.

Skibbe’nin anlamsız Kewell değişikliklerinden birine daha şahit olduğumuz, nasıl olduysa Emre ve M.Topal’ı oyuna aldığı, klasik Skibbe maçlarından birini daha izledik tek bir farkla. Rakip 10 kişi kalınca sarı kartlı ve sinirli Meira’yı oyundan çıkardı, bu kararı kendisi mi verdi yoksa Kalli el kol mu yaptı düşünemeden edemiyor insan, keza bu bir Skibbe hamlesi değil.

Galatasaray açısından aslında anlatılacak çok şey de yok, Servet’in hatası hariç konuştuklarımız hep Hacettepe 10 kişi kaldktan sonrasına ilişkin. Peki nasıl oldu da Galatasaray’a kök söktüren, 1-0 öne geçen takım 3-1 verdi maçı? Cevap: Hacettepe değil Süleyman Abay alıp altın tepside takdim etti maçı Galatasaray’a! Tozo’nun ilk sarı kartını anlamak mümkün değil, itirazdansa kat kat şiddetlilerini Galatasaraylı futbolcular defalarca kez yaptılar, tek kart çıkmadı. Tamam 2. sart kitaba göre ama yazık be kardeşim! Gelelim 2. kırmızıya. Abay maçtaki en doğru tespitiyle penaltıyı yakaladı ama topa vuran o simsiyah eli nasıl oldu da beyazmış gibi gördü! Teli’ye çıkan kart tam bir fiyasko! Tamam 2. sarı burda da doğru ama hak mı bu, adalet mi! Yazık bu takımların emeklerine, yazık akan terlere, masrafa, zamana! Maç 11’e 11 devam etse belki de Hacettepe kazanacaktı ve Skibbe kovulacaktı. Şimdi yine mecburen Skibbe, yine aynı terane.

Bu maçtan sonra Süleyman Abay’ın uzunca süre dinlendirilmesi gerek. Ötesinde adaletsiz yönetimlerin önüe geçmek için mutlaka bir önlem alınmalı, yazık oluyor emeklere.

Galatasaray çok tatsız…

>Süleyman Abay’dan Sevgilerle

Kasım 30, 2008, 10:11 pm | Futbol, Galatasaray, Hacettepe kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Sami Yen’de takımın gerçek yüzünü, ya da daha doğrusu geldiği yeri gördükten sonra bugünkü maçı farklı bir gözle izledim. Değişen iki adam Arda ve Ayhan’dı. Ayhan Baros’un boşalttığı alanlara girdi, Arda olabildiğince defansa yardım etti. İlk gol zaten orta saha göbeğinde oynayan adamların her zaman yapması gereken hareketi uzun zamandır ilk kez yapan Ayhan’ın savunma dengesini bozmasıyla geldi. Baros’un her zaman yaptığından farklı bir şey yapmadığı ama diğerlerinin biraz kıpırdandığı zaman neler yapabileceğini görmüş olduk. Öte yandan yenen gol tıpkı Metalist maçındaki gibi Servet’in ikramı oldu. Galiba bu adama birileri sıkışınca kaleciye pas vermek ayıp demiş olacak asla dönmüyor De Sanctis’e. Yine dönmedi, attığı şuursuz top 5 sn sonra dönüp gol oldu. Bu zaman kadar hep aşırı kendine güven dedik bu işe, yanlış yapıyoruz bence, bunun adı neredeyse laubalilik ve anlamsız güç gösterisi.

Skibbe’nin anlamsız Kewell değişikliklerinden birine daha şahit olduğumuz, nasıl olduysa Emre ve M.Topal’ı oyuna aldığı, klasik Skibbe maçlarından birini daha izledik tek bir farkla. Rakip 10 kişi kalınca sarı kartlı ve sinirli Meira’yı oyundan çıkardı, bu kararı kendisi mi verdi yoksa Kalli el kol mu yaptı düşünemeden edemiyor insan, keza bu bir Skibbe hamlesi değil.

Galatasaray açısından aslında anlatılacak çok şey de yok, Servet’in hatası hariç konuştuklarımız hep Hacettepe 10 kişi kaldktan sonrasına ilişkin. Peki nasıl oldu da Galatasaray’a kök söktüren, 1-0 öne geçen takım 3-1 verdi maçı? Cevap: Hacettepe değil Süleyman Abay alıp altın tepside takdim etti maçı Galatasaray’a! Tozo’nun ilk sarı kartını anlamak mümkün değil, itirazdansa kat kat şiddetlilerini Galatasaraylı futbolcular defalarca kez yaptılar, tek kart çıkmadı. Tamam 2. sart kitaba göre ama yazık be kardeşim! Gelelim 2. kırmızıya. Abay maçtaki en doğru tespitiyle penaltıyı yakaladı ama topa vuran o simsiyah eli nasıl oldu da beyazmış gibi gördü! Teli’ye çıkan kart tam bir fiyasko! Tamam 2. sarı burda da doğru ama hak mı bu, adalet mi! Yazık bu takımların emeklerine, yazık akan terlere, masrafa, zamana! Maç 11’e 11 devam etse belki de Hacettepe kazanacaktı ve Skibbe kovulacaktı. Şimdi yine mecburen Skibbe, yine aynı terane.

Bu maçtan sonra Süleyman Abay’ın uzunca süre dinlendirilmesi gerek. Ötesinde adaletsiz yönetimlerin önüe geçmek için mutlaka bir önlem alınmalı, yazık oluyor emeklere.

Galatasaray çok tatsız…

Küllerinden Doğan Adam

Kasım 30, 2008, 10:04 pm | Fenerbahçe, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Kimse beğenmedi onu. Hep hor görüldü. Marco da Marco dendi o hep unutuldu. Oynatmadılar, bekledi, konuşmadı, çalıştı. Miyadı dolmuş adamlar getirdiler yerine, milyonlar saydılar, yılmadı, çalıştı da çalıştı. Bugün orta sahada o oynamazsa Fenerbahçe sıradan bir takım haline dönüyor. Yüreği gibi ciğeri de çok büyük, koşuyor da koşuyor. Galatasaray ve Beşiktaş galibiyetlerinin mimarı, belki de Porto maçı o olsa bu kadar kolay verilmezdi. Selçuk Şahin yine ve yeniden küllerinden doğdu…

>Küllerinden Doğan Adam

Kasım 30, 2008, 10:04 pm | Fenerbahçe, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Kimse beğenmedi onu. Hep hor görüldü. Marco da Marco dendi o hep unutuldu. Oynatmadılar, bekledi, konuşmadı, çalıştı. Miyadı dolmuş adamlar getirdiler yerine, milyonlar saydılar, yılmadı, çalıştı da çalıştı. Bugün orta sahada o oynamazsa Fenerbahçe sıradan bir takım haline dönüyor. Yüreği gibi ciğeri de çok büyük, koşuyor da koşuyor. Galatasaray ve Beşiktaş galibiyetlerinin mimarı, belki de Porto maçı o olsa bu kadar kolay verilmezdi. Selçuk Şahin yine ve yeniden küllerinden doğdu…

İstikrarı Yakalamak, Magic Touch

Kasım 30, 2008, 10:29 am | Indiana Pacers, NBA, Orlando Magic, Philadelphia 76ers, Washington Wizards kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum



Houston mağlubiyetinden sonra 4’te 4 yapmış oldu Orlando yukarıdaki 3 maç ve Buck maçıyla birlikte. İstikrar başarıyı getirir, ona şüphe yok. Ancak Orlando’nun başı zaten dertte iken şu sıra iyice batağa batmış durumda. Çok üzüldüğümü söyleyemem Nelson bacağındaki sakatlık nedeniyle bi süredir yok ve 1 numara Johson’a kalmış durumda. Johnson ilk maçında zorlanmış olsa da sonrasında toparlanmış ve yedeğinin de olmaması nedeniyle aldığı sürenin hakkını vermeye başlamış. Nelson dışında 2 önemli sakatı daha var takımın. 2 numara rotasyonunu oluturan zaman zaman birlikte 2-3 oynayan 2 adam Bogans ve Pietrus sakatlandı. Bogans’ı daha önce söylemiştik, Pietrus’un sakatlığı 76ers maçında oldu ve ciddi. Baş parmağının bağları kopmuş, geri dönüşü 5 haftayı bulacak. Bogans da 3 hafta yok. Sonuç 2 numara Redick ve Lee’ye kaldı. Bu Redick için önemli bir fırsat ama o üç maçta sadece 6 sayı ortalama ile oynayarak bu fırsatı heba ediyor gibi gözükmekte. Hidayet ve Lewis bildiğimiz gibi şutör kimliklerini sakatlar nedeniyle daha çok top kullanarak ve sayı üreterek pekiştiriyorlar. Howard ise artan ezici performanslarıyla korkulan bir adam konumunda. Battie de yavaş yavaş ısınıyor basketbola. Şu dar kadrodan bu istikrarı alan Stan Van Gundy’e selam olsun!

>İstikrarı Yakalamak, Magic Touch

Kasım 30, 2008, 10:29 am | Indiana Pacers, NBA, Orlando Magic, Philadelphia 76ers, Washington Wizards kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>

Houston mağlubiyetinden sonra 4’te 4 yapmış oldu Orlando yukarıdaki 3 maç ve Buck maçıyla birlikte. İstikrar başarıyı getirir, ona şüphe yok. Ancak Orlando’nun başı zaten dertte iken şu sıra iyice batağa batmış durumda. Çok üzüldüğümü söyleyemem Nelson bacağındaki sakatlık nedeniyle bi süredir yok ve 1 numara Johson’a kalmış durumda. Johnson ilk maçında zorlanmış olsa da sonrasında toparlanmış ve yedeğinin de olmaması nedeniyle aldığı sürenin hakkını vermeye başlamış. Nelson dışında 2 önemli sakatı daha var takımın. 2 numara rotasyonunu oluturan zaman zaman birlikte 2-3 oynayan 2 adam Bogans ve Pietrus sakatlandı. Bogans’ı daha önce söylemiştik, Pietrus’un sakatlığı 76ers maçında oldu ve ciddi. Baş parmağının bağları kopmuş, geri dönüşü 5 haftayı bulacak. Bogans da 3 hafta yok. Sonuç 2 numara Redick ve Lee’ye kaldı. Bu Redick için önemli bir fırsat ama o üç maçta sadece 6 sayı ortalama ile oynayarak bu fırsatı heba ediyor gibi gözükmekte. Hidayet ve Lewis bildiğimiz gibi şutör kimliklerini sakatlar nedeniyle daha çok top kullanarak ve sayı üreterek pekiştiriyorlar. Howard ise artan ezici performanslarıyla korkulan bir adam konumunda. Battie de yavaş yavaş ısınıyor basketbola. Şu dar kadrodan bu istikrarı alan Stan Van Gundy’e selam olsun!

Taraftar!

Kasım 29, 2008, 11:18 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Taraftar!

Kasım 29, 2008, 11:18 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>

G.Saray – Metalist: Skibbe’nin Takımı

Kasım 29, 2008, 11:16 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Maç öncesi ve içi onca acayiplikten sonra ilk 20 dakikasını seyredemediğimiz maçın geri kalan 70 dakikasında gördüklerimiz üzerine konuşalım. Basındaki eleştirilerin en büyüğü kuşkusuz Galatasaray’ın tek santraforla oynuyor olması üzerine. Metalist maçında gördük ki Galatasaray aslında tek santraforla oynamıyor, hücum oyuncusu olarak nitelenebilecek Arda, Kewell, Lincoln de birer santrafor. Yalnız Arda ve Kewell orta sahaya zaman zaman yardım eden cinsten! Takımın taktik dizilişine Skibbe 4-2-3-1 dese de tribünden gözüken 6-0-4 oynandığı. Çoğu zaman ileri çıkan defansla Ayhan ve yanında oynayan ilk devre Meira 2. devre Barış iç içe giriyor, sanki tek blokmuş gibi oynuyorlar. O yukarıdaki dört adam ise takım savunmada iken çizgi üzerinde, hücumda iken neredeyse hep ceza sahası üzerinde kümeleniyor. Lincoln’ün durarak oynaması çok büyük bir handikap, maç boyu aklımıza nice 10 numaralar geliyor maç boyu koşan, içimiz cız ediyor. Kewell’ın fizik gücü belli ki üst seviyede değil ama bu haliyle bile adeta harcanıyor bu takımda. Sabri’den neredeyse nefret ettik bu maçta! TV’den çok kızıyorduk, staddan çıldırdık! Kewell’ın savunma arkasına sarkan en az 7-8 koşusunu yedi. Bunların 3’ünde topu Sabri adamın önüne yuvarlasa en az birini gol yapacak ustalığa sahip Kewell. O kadar boş koşudan sonra adamın yorulması normal, şükür ki çok karakterli bir topçu da maça küsmüyor. Baros ise tek santrafor oynacak niteliklere haiz bir adam değil, dahaziyade 2. isim olmaya müsaitbir adam. Oyunda kaldığı sürede onun da 10-15 tane çapraz koşusu boşa gitti, çünkü onun boşalttığı alanlara kayması gereken Lincoln yürüyerek oynuyordu, Ayhan – Meira (Barış) ikilisi ise oralara gurbet kadar uzaktı. Arda’da ise gün geçtikçe artan bir düşüş söz konusu. Gerek saha içinde yapamadıkları, gerekse vücut dili bir sorun olduğunu anlatıyor. Demek ki rotasyon denilen kavram bir takım için bu kadar önemliymiş.
Galatasaray’ın bu sistem(sizlik)le başarılı olma ihtimali sıfıra yakın. Ayhan’ın ve partnerinin sadece defansif yönlü, hücum üretmeyen futbolu, orta ve top yapamayan kanat bekleri ile Skibbe efendinin bu takımı bir yerlere taşıma ihtimalini düşünemiyorum bile. Üstüne üstlük Skibbe’nin her hareketinin önceden biliniyor olması da ayrı bir yazı konusu ki o yazıyı dostum Franchi yazmış, aynen aktarıyorum, virgülüne dokunmuyorum:

———-

Çoğu yerde yazılıp çiziliyor Skibbe’nin oyun sistemi ve oyuna müdahele ediş şekli. İki Galatasaray maçı izleyen herkes kolaylıkla ezberleyebilir bir sonraki maçta olacakları. Bir dönem Zico‘ya ve sonrasında Aragones‘e aynı eleştiriler yapılmıştı. Şimdi Skibbe de kalıplaşmış ve pek başarılı olamayan oyun anlayışında ısrar etmeye başladı. Ezberlemek kolay olsun, şöyle kısa kısa maddleyelelim Skibbe’nin o eşsiz teknik direktörlük yeteneğinin bir göstergesi olan müdahelelerini : 1. Meira orta sahadaysa onu geri çek, yerine bir defansif orta saha al. Servet’in yanındaki stoperi oyundan almayı unutma tabii ki. 2. Meira zaten savunmadaysa Kewell çok iyi oynuyor olsa da Kewell-Aydın değişikliğini yap. Çünkü Kewell vasat bir oyuncu, ilerleyen bölümlerde maçı çevirebilecek kalitede bir adam değil(?!?!). 3. Baros sahadaysa yerine Ümit‘i sok. Ümit sahadaysa yerine Nonda‘yı sok. Sakın ha çift forvetle oynama, çünkü maç 0-0, ligde senden üst sırada olan bir takımdan bir puan almak başarıdır. 4. Baktın Aydın ve Ümit olmadı mı ? O zaman Hakan Balta‘yı ileriye sür. Arda’nın yerine de Volkan Yaman‘ı al. Çünkü Volkan Yaman Arda‘dan çok daha etkili oyuncu. Maçı Yaser Yıldız veya Alparslan Erdem gibi hızlı ve çabuk oyuncularla değil sol bekteki ağır Volkan Yaman ile kurtarabiliriz. 5. Arada bir yerinden kalk ama 5 dakikadan fazla olmasın. Alkış tutup “Haydi !” diye bağır ve yerine otur. 6. Sakın ha 4-5-1’den taviz verme. Maçı çevirmen gerekse bile, geriye düşsen bile çift forveti unut. Öyle iki puan kaybedeceksin diye sistemini değiştirmeye kalkma sakın. Sen Alman Disiplinisin, öyle kolay pes etmezsin.

———-

Gerçekten Skibbe böyle bir adam. Arada bir yerinden kalkıp önce elleri cebinde dolaşıp sonra Alkış tutup yerine oturuyor. Devamlı aynı hareketi yapıyor, bıkmadan ve usanmadan. Oyuncu da rakip futbolcu ve hoca da taraftar da biliyor ne yapacağını. Maç berabere ise riske asla girmiyor, 1 puana bayılıyor. Riske girmekten anladığı ise kopya oyuncuları değiştirmek zaten. Skibbe bir garip adam, takım bir garip takım.

Maçın son düdüğüne kadar taraftardan tek bir olumsuz söz çıkmadı takıma, hep destek oldu Sami Yen. Ama takım mağlupken bile bir kaç adam dışında çabalayan kimsenin olmaması taraftarı gerçekten çok kızdırdı. Son düdükle beraber hep bir ağızadan çıkan sözler şunlar oldu “Sabrımız taşıyor, adam gibi oynayın!”. Hak vermemek imkansız. Bazı maçlar aslan kesilen adamları bir çok maçta sahada göremeyince şaşırıyor insan, ne oldu ki size diye sormadan edemiyor. Kale arkası açıklara 30 YTL verip girenleri bir kenara koyalım, stadın yarısından çoğu 150-250 YTL arasıpara verip gelmiş maça, ortada ciddi bir fedakarlık var maddi olarak. ama bunun karşılığında ne sahadaki futbol ne de sonuçlar doyurucu. Çırağanda 45 YTL’ye acı Türk Kahvesi içmeye benziyor bu, Sami Yen’de ne Çırağan ya! Stad yaşlanmış, buram buram “yeter artık!” kokuyor her santimi. Niteliksiz bir mekanda, nitelikleri nerede olduğu bilinmeyen bir takıma bu kadar para verip de sonrasında insanın ağzında o acı tadın kalması ister istemez sinir yapıyor, soğutuyor.

Takıma verilen tepkiden sonra Metalist’li oyuncuları hep birlikte alkışladık. Dirençli oyun disiplininden kopmayan ve hızlı bir takım Metalist. Hocaları da ezberi zor olmayan Alman dehasını iyi ezberlemiş, her hareketine cevap vererek 1 puan için geldiği Sami Yen’den deve yüküyle ayrıldı.

Bir son cümle de kendimize, taraftara. Bizim de Skibbe’den bir farkımız yok, 3-4 tane tezahüratı ezberlemişiz evirip çevirip aynı şeyleri söyledik bütün gece. Biraz yenilenme ve yaratıcılık şart. Haydi tribün liderleri boş durmayın, hem oyuncuyu hem taraftarı ateşleyecek bir şeyler gerek Sami Yen’de!

>G.Saray – Metalist: Skibbe’nin Takımı

Kasım 29, 2008, 11:16 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Maç öncesi ve içi onca acayiplikten sonra ilk 20 dakikasını seyredemediğimiz maçın geri kalan 70 dakikasında gördüklerimiz üzerine konuşalım. Basındaki eleştirilerin en büyüğü kuşkusuz Galatasaray’ın tek santraforla oynuyor olması üzerine. Metalist maçında gördük ki Galatasaray aslında tek santraforla oynamıyor, hücum oyuncusu olarak nitelenebilecek Arda, Kewell, Lincoln de birer santrafor. Yalnız Arda ve Kewell orta sahaya zaman zaman yardım eden cinsten! Takımın taktik dizilişine Skibbe 4-2-3-1 dese de tribünden gözüken 6-0-4 oynandığı. Çoğu zaman ileri çıkan defansla Ayhan ve yanında oynayan ilk devre Meira 2. devre Barış iç içe giriyor, sanki tek blokmuş gibi oynuyorlar. O yukarıdaki dört adam ise takım savunmada iken çizgi üzerinde, hücumda iken neredeyse hep ceza sahası üzerinde kümeleniyor. Lincoln’ün durarak oynaması çok büyük bir handikap, maç boyu aklımıza nice 10 numaralar geliyor maç boyu koşan, içimiz cız ediyor. Kewell’ın fizik gücü belli ki üst seviyede değil ama bu haliyle bile adeta harcanıyor bu takımda. Sabri’den neredeyse nefret ettik bu maçta! TV’den çok kızıyorduk, staddan çıldırdık! Kewell’ın savunma arkasına sarkan en az 7-8 koşusunu yedi. Bunların 3’ünde topu Sabri adamın önüne yuvarlasa en az birini gol yapacak ustalığa sahip Kewell. O kadar boş koşudan sonra adamın yorulması normal, şükür ki çok karakterli bir topçu da maça küsmüyor. Baros ise tek santrafor oynacak niteliklere haiz bir adam değil, dahaziyade 2. isim olmaya müsaitbir adam. Oyunda kaldığı sürede onun da 10-15 tane çapraz koşusu boşa gitti, çünkü onun boşalttığı alanlara kayması gereken Lincoln yürüyerek oynuyordu, Ayhan – Meira (Barış) ikilisi ise oralara gurbet kadar uzaktı. Arda’da ise gün geçtikçe artan bir düşüş söz konusu. Gerek saha içinde yapamadıkları, gerekse vücut dili bir sorun olduğunu anlatıyor. Demek ki rotasyon denilen kavram bir takım için bu kadar önemliymiş.
Galatasaray’ın bu sistem(sizlik)le başarılı olma ihtimali sıfıra yakın. Ayhan’ın ve partnerinin sadece defansif yönlü, hücum üretmeyen futbolu, orta ve top yapamayan kanat bekleri ile Skibbe efendinin bu takımı bir yerlere taşıma ihtimalini düşünemiyorum bile. Üstüne üstlük Skibbe’nin her hareketinin önceden biliniyor olması da ayrı bir yazı konusu ki o yazıyı dostum Franchi yazmış, aynen aktarıyorum, virgülüne dokunmuyorum:

———-

Çoğu yerde yazılıp çiziliyor Skibbe’nin oyun sistemi ve oyuna müdahele ediş şekli. İki Galatasaray maçı izleyen herkes kolaylıkla ezberleyebilir bir sonraki maçta olacakları. Bir dönem Zico‘ya ve sonrasında Aragones‘e aynı eleştiriler yapılmıştı. Şimdi Skibbe de kalıplaşmış ve pek başarılı olamayan oyun anlayışında ısrar etmeye başladı. Ezberlemek kolay olsun, şöyle kısa kısa maddleyelelim Skibbe’nin o eşsiz teknik direktörlük yeteneğinin bir göstergesi olan müdahelelerini : 1. Meira orta sahadaysa onu geri çek, yerine bir defansif orta saha al. Servet’in yanındaki stoperi oyundan almayı unutma tabii ki. 2. Meira zaten savunmadaysa Kewell çok iyi oynuyor olsa da Kewell-Aydın değişikliğini yap. Çünkü Kewell vasat bir oyuncu, ilerleyen bölümlerde maçı çevirebilecek kalitede bir adam değil(?!?!). 3. Baros sahadaysa yerine Ümit‘i sok. Ümit sahadaysa yerine Nonda‘yı sok. Sakın ha çift forvetle oynama, çünkü maç 0-0, ligde senden üst sırada olan bir takımdan bir puan almak başarıdır. 4. Baktın Aydın ve Ümit olmadı mı ? O zaman Hakan Balta‘yı ileriye sür. Arda’nın yerine de Volkan Yaman‘ı al. Çünkü Volkan Yaman Arda‘dan çok daha etkili oyuncu. Maçı Yaser Yıldız veya Alparslan Erdem gibi hızlı ve çabuk oyuncularla değil sol bekteki ağır Volkan Yaman ile kurtarabiliriz. 5. Arada bir yerinden kalk ama 5 dakikadan fazla olmasın. Alkış tutup “Haydi !” diye bağır ve yerine otur. 6. Sakın ha 4-5-1’den taviz verme. Maçı çevirmen gerekse bile, geriye düşsen bile çift forveti unut. Öyle iki puan kaybedeceksin diye sistemini değiştirmeye kalkma sakın. Sen Alman Disiplinisin, öyle kolay pes etmezsin.

———-

Gerçekten Skibbe böyle bir adam. Arada bir yerinden kalkıp önce elleri cebinde dolaşıp sonra Alkış tutup yerine oturuyor. Devamlı aynı hareketi yapıyor, bıkmadan ve usanmadan. Oyuncu da rakip futbolcu ve hoca da taraftar da biliyor ne yapacağını. Maç berabere ise riske asla girmiyor, 1 puana bayılıyor. Riske girmekten anladığı ise kopya oyuncuları değiştirmek zaten. Skibbe bir garip adam, takım bir garip takım.

Maçın son düdüğüne kadar taraftardan tek bir olumsuz söz çıkmadı takıma, hep destek oldu Sami Yen. Ama takım mağlupken bile bir kaç adam dışında çabalayan kimsenin olmaması taraftarı gerçekten çok kızdırdı. Son düdükle beraber hep bir ağızadan çıkan sözler şunlar oldu “Sabrımız taşıyor, adam gibi oynayın!”. Hak vermemek imkansız. Bazı maçlar aslan kesilen adamları bir çok maçta sahada göremeyince şaşırıyor insan, ne oldu ki size diye sormadan edemiyor. Kale arkası açıklara 30 YTL verip girenleri bir kenara koyalım, stadın yarısından çoğu 150-250 YTL arasıpara verip gelmiş maça, ortada ciddi bir fedakarlık var maddi olarak. ama bunun karşılığında ne sahadaki futbol ne de sonuçlar doyurucu. Çırağanda 45 YTL’ye acı Türk Kahvesi içmeye benziyor bu, Sami Yen’de ne Çırağan ya! Stad yaşlanmış, buram buram “yeter artık!” kokuyor her santimi. Niteliksiz bir mekanda, nitelikleri nerede olduğu bilinmeyen bir takıma bu kadar para verip de sonrasında insanın ağzında o acı tadın kalması ister istemez sinir yapıyor, soğutuyor.

Takıma verilen tepkiden sonra Metalist’li oyuncuları hep birlikte alkışladık. Dirençli oyun disiplininden kopmayan ve hızlı bir takım Metalist. Hocaları da ezberi zor olmayan Alman dehasını iyi ezberlemiş, her hareketine cevap vererek 1 puan için geldiği Sami Yen’den deve yüküyle ayrıldı.

Bir son cümle de kendimize, taraftara. Bizim de Skibbe’den bir farkımız yok, 3-4 tane tezahüratı ezberlemişiz evirip çevirip aynı şeyleri söyledik bütün gece. Biraz yenilenme ve yaratıcılık şart. Haydi tribün liderleri boş durmayın, hem oyuncuyu hem taraftarı ateşleyecek bir şeyler gerek Sami Yen’de!

G.Saray – Metalist: Asayiş Berkemal!

Kasım 29, 2008, 8:17 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Tribün’de yerimizi aldıktan sonra bir türlü kendimize gelemedik doğrusu. Dışarıda yaşananlar hem polisin hem de Galatasaray yönetiminin bir suçuydu. Ömrü dolmuş bir stadda taraftarın işi kolaylaştırılacağı yerde, 2-3 kat daha zorlaştırmak ancak bize özgüdür herhalde. Tribünün en az yarısı bizler gibiydi, mahsun, şaşkın ve tepkili. İlk devre kimse adapte olamadı maça. Takıma baktık, sanki sırada bizim yaşadıklarımızı yaşayanlar onlarmış gibi oynuyorlardı, ne yapacaklarını bilmeden, isteksiz ve keyifsiz. Onları ayrıca anlatacağım zaten.

İlk devre deyim yerindeyse intikam ateşi ile yanıp tutuştum ve oyun her durduğunda hatta oynanırken bile staddaki polisleri takip ettim. Hıncal haklı mıydı gerçekten? Asayişi sağlaması, merdivenleri boşaltması gereken, sahaya taraftarların girmesini engellemekle yükümlü polis memurlarını takip ettim. Üzerindeki üniformayı hak etmeyen, insanlık dışı davranışları alışkanlık haline getirdiği beli olan birini dışarıda görmüştük. Peki görev yapmaya gelenler ne yapıyordu acaba?

a) Görevlerini yapıyorlardı
b) Maçı seyrediyorlardı
c) Çekirdek çıtlıyorlardı
d) Sohbet ediyorlardı
e) a hariç Hepsi

Sanırım kolayca buldunuz cevabı. Staddaki polislerinin büyük çoğunluğu kendilerine bir köşede sakin bir yer bulmuş maçı seyrederken, bir kısmı da maçı çekirdek çitleyerek seyretmekteydi. Merdivenler dolu, bir kısım asayiş sağlayıcı maç keyfinde!

Staddan çıkana kadar izledim ayrı ayrı bir çoğunu. Bir kaç görevine sadık memur dışında gerisi maçı izlemeye gelmiş belli. Türkiye’ye spor polisi şart, evet Hıncal Uluç haklı. Polis şu anda taraftarı holigan ve suçlu namzeti olarak görüyor adeta, her taraftar potansiyel tehilike!

Video’da çekirdek çıtlayanlarını ve maç seyredenlerini kale arkası, yeni açık önü ve yeni açık merdivenlerinde görebilirsiniz. Fotolarda ise açık olması gereken merdivenler ve maç izleyen polisler görülmekte.


Devam Edecek…

>G.Saray – Metalist: Asayiş Berkemal!

Kasım 29, 2008, 8:17 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Tribün’de yerimizi aldıktan sonra bir türlü kendimize gelemedik doğrusu. Dışarıda yaşananlar hem polisin hem de Galatasaray yönetiminin bir suçuydu. Ömrü dolmuş bir stadda taraftarın işi kolaylaştırılacağı yerde, 2-3 kat daha zorlaştırmak ancak bize özgüdür herhalde. Tribünün en az yarısı bizler gibiydi, mahsun, şaşkın ve tepkili. İlk devre kimse adapte olamadı maça. Takıma baktık, sanki sırada bizim yaşadıklarımızı yaşayanlar onlarmış gibi oynuyorlardı, ne yapacaklarını bilmeden, isteksiz ve keyifsiz. Onları ayrıca anlatacağım zaten.

İlk devre deyim yerindeyse intikam ateşi ile yanıp tutuştum ve oyun her durduğunda hatta oynanırken bile staddaki polisleri takip ettim. Hıncal haklı mıydı gerçekten? Asayişi sağlaması, merdivenleri boşaltması gereken, sahaya taraftarların girmesini engellemekle yükümlü polis memurlarını takip ettim. Üzerindeki üniformayı hak etmeyen, insanlık dışı davranışları alışkanlık haline getirdiği beli olan birini dışarıda görmüştük. Peki görev yapmaya gelenler ne yapıyordu acaba?

a) Görevlerini yapıyorlardı
b) Maçı seyrediyorlardı
c) Çekirdek çıtlıyorlardı
d) Sohbet ediyorlardı
e) a hariç Hepsi

Sanırım kolayca buldunuz cevabı. Staddaki polislerinin büyük çoğunluğu kendilerine bir köşede sakin bir yer bulmuş maçı seyrederken, bir kısmı da maçı çekirdek çitleyerek seyretmekteydi. Merdivenler dolu, bir kısım asayiş sağlayıcı maç keyfinde!

Staddan çıkana kadar izledim ayrı ayrı bir çoğunu. Bir kaç görevine sadık memur dışında gerisi maçı izlemeye gelmiş belli. Türkiye’ye spor polisi şart, evet Hıncal Uluç haklı. Polis şu anda taraftarı holigan ve suçlu namzeti olarak görüyor adeta, her taraftar potansiyel tehilike!

Video’da çekirdek çıtlayanlarını ve maç seyredenlerini kale arkası, yeni açık önü ve yeni açık merdivenlerinde görebilirsiniz. Fotolarda ise açık olması gereken merdivenler ve maç izleyen polisler görülmekte.


Devam Edecek…

G.Saray – Metalist: Sami Yen’e Giriş ve Zulüm

Kasım 29, 2008, 3:52 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Çok büyük umutlar ve çok büyük heyecanla gittiğim bir maçtı Metalist maçı. Jardelli, Serkanlı kadronun Sturm Graz’la 2-2 berabere kalıp gruptan çıktığı maça gitmiştim en son. Öylesi büyük bir heyecan ve hayal kırıklığı kırması bir duygu yaşamıştım ki o gün, uzunca bir süre maça gitmemeye karar vermiştim, zaten stadda izlediğim hiç bir maçı kazanamamıştı daha Galatasaray. Sonra Terim, Hagi, Gerets, Kalli, Güler geçti kulübeden, başkan değişti, ben okulu bitirdim, 2 iş değiştirdim, evlendim ve bugün. Sunum yapacağım kongreyle çakışınca maç tarihi tamam dedim, bu sefer gidiyorum maça. Dile kolay 6 seneyi geçmiş Sami Yen’e son ayak bastığımdan beri, bir nevi açlık, o atmosfere özlem, yeniden alevlenen tribün ateşini her yutkunduğunda hissetmek. Sami Yen bir mabet Galatasaraylı için, bir nevi kutsal bir görev orada olabilmek, ben de kutsanacaktım yeniden.
Biletix’ten ayırttığım biletleri aldım, gerçek taraftarın yapması gerektiği üzere GS Store’dan formamı alıp lisanstan arkadaşım Sayko ve kardeşiyle buluştum. 6 gibi kapıların önüne geldik zaten kapılar da yeni açılıyordu. Bilete göre yeni açık üste 9-14 arası kapılardan giriş yapacaktık. Ancak zulüm işte o an başladı. Önüne gelip sıraya geçtiğimiz kapılardan saygıdeğer polislerimiz tarafından geri çevrildik. Sebep olarak üst tribün girişlerinin sadece direk caddeye açılan kapıdan yapılacağını söylediler. Saçma sapan ve anlaşılmaz bir uygulama. Binlerce kişiyi bir anda tek kapı ve sıraya mahkum etmek nasıl bir zihniyet olabilirdi ki! Sonradan konuyu çözdük. Görevlendirilen polis sayısı oldukça azdı ve tüm kapılara müdahale edemeyeceklerini anlayınca yeni açık üst taraftarından bari kurtulalım diyip 5 kapıyı kendi kafalarınca 1 kapıya düşürmüşlerdi. Hangi taraftan bakarsak bakalım mantık bulmak imkansız. Neyse, Maç öncesi coşku ve heyecan dolu adamların içi boşaldı sanki bir anda kafalar soru işareti doldu. Sıraya girdik, yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Ama bir 20-25 dakika sonra kapı önünde bir öbekleşme olduğunu, dışardan gelenlerin tabiri caizse sıraya okkalı bir kaynak yaptığını farkettik. Sıra bir anda galeyana geldi, en ufak kıvılcımda başlayacak bir kavganın kokuları geldi burnumuza. En ilginci ise sıraya kaynayan adamlar yüzünden kapının önünde olduğu içeri giremeyen taraftarın ses çıkarmamasıydı. Adamlar göz göre göre yedirdiler hem kendi haklarını hem de bizim hakkımızı. Bağırışlar, çağırışlar, tepkiler, bir süre sonra küfürler, kavgaya ramak kaldığı anlar. Tepkilerimiz ve kapıya yaklaşmamız üzerine kaynakçı ve cibiliyet fakiri elemanları sokmamaya başladık içeri. Ancak bu hengamede saat 19:55’e geldi, maçın başlamasına 5 dakika kalmıştı. O sırada 2 saattir nerede olduğunu bilmediğimiz güvenliği sağlamakla görevli polisler gelip sırada bir karmaşa çıkardılar ve kaynakçı grubun bir kısmının içeri girmesine sebep oldular. Sıradan tepkiler büyüdü, dostum Sayko da yüksek sesle tepki verenler arasındaydı, sadece ve sadece “Neredesiniz bu saate kadar, neden görevinizi yapmıyorsunuz?” dedi. Ancak üzerindeki üniforma ve belindeki silaha sahip olmanın krallık, kendisinin de Ali kıran baş kesen olduğunu sanan, amir olduğunu tahmin ettiğimiz, polis memuru kılıklı adam bir anda Sayko’nun üzerine geldi yanındaki 5 elemanıyla, uzun saçlı Sayko’nun saçlarına asıldı ve kendine doğru çekmeye başladı. Yanındakilerin coplarına sarıldığını gördük. Şu işler 2-3 saniye içinde gelişti. Polis’in kendine doğru çektiği Sayko’ya başta ben ve kardeşi olmak üzere bir anda etraftaki tüm taraftarlar sarılıp geriye çekti ve bir kısım taraftar da polislerle bizim aramıza girip polisleri dışarı caddeye doğru itti. o an taraftarda gördüğüm birlik duygusu beni çok duygulandırdı, bir yanda sıraya kanak yapmaya çalışan karaktersizler, öte yanda polise hiç tanımadığı ama beraber tezahürat ettiği adamı bırakmayan, “buradan adam alamazsınız, taraftar taraftarı teslim etmez” diye yırtınan adamlar. Galatasaraylı olduğuma bir kez daha şükrettim o an. Bir anda ürken saygıdeğer polis memuru bu sefer gücünü hissettirmek için ekibiyle birlikte kapı önüne geçip, “Tek sıra olmazsanız içeri almayacaz! İnsan gibi sıraya geçin!” demesi kafalarımızda “acaba az önceki insanlık dışı ve terbiyesizlik seviyesinden daha aşağıdaki hareketi yapan adam kimdi?” sorusunu canlandırdı. Yaklaşık 5 dakika kimseyi almadılar içeri, sonra birden kayboldular meydandan, güç gösterilerini tamamadıklarına göre zaten gidebilirlerdi artık değil mi?

Turnikelerden geçtik, içerideki polis arkadaşlar yaptıkları ciddi üst aramasında ne üzerimdeki bozuk paraları ne de bakalım ne yapacaklar bunu görünce diye özellikle getirdiğim miyadı dolmuş İsviçre çakısını bulabildiler. Yeni açık üstteki yerimizi aldığımızda saat 20:20, maç ise başlamış idi ve yazının başında bahsettiğim heyecan, umut ve coşkudan eser kalmamışken, şaşkınlık ve intikam duygusu ile dolmuştum. Hıncal Uluç’a ilk defa hak vermiştim.

Devam Edecek…

>G.Saray – Metalist: Sami Yen’e Giriş ve Zulüm

Kasım 29, 2008, 3:52 pm | Futbol, Galatasaray, Sami Yen kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Çok büyük umutlar ve çok büyük heyecanla gittiğim bir maçtı Metalist maçı. Jardelli, Serkanlı kadronun Sturm Graz’la 2-2 berabere kalıp gruptan çıktığı maça gitmiştim en son. Öylesi büyük bir heyecan ve hayal kırıklığı kırması bir duygu yaşamıştım ki o gün, uzunca bir süre maça gitmemeye karar vermiştim, zaten stadda izlediğim hiç bir maçı kazanamamıştı daha Galatasaray. Sonra Terim, Hagi, Gerets, Kalli, Güler geçti kulübeden, başkan değişti, ben okulu bitirdim, 2 iş değiştirdim, evlendim ve bugün. Sunum yapacağım kongreyle çakışınca maç tarihi tamam dedim, bu sefer gidiyorum maça. Dile kolay 6 seneyi geçmiş Sami Yen’e son ayak bastığımdan beri, bir nevi açlık, o atmosfere özlem, yeniden alevlenen tribün ateşini her yutkunduğunda hissetmek. Sami Yen bir mabet Galatasaraylı için, bir nevi kutsal bir görev orada olabilmek, ben de kutsanacaktım yeniden.
Biletix’ten ayırttığım biletleri aldım, gerçek taraftarın yapması gerektiği üzere GS Store’dan formamı alıp lisanstan arkadaşım Sayko ve kardeşiyle buluştum. 6 gibi kapıların önüne geldik zaten kapılar da yeni açılıyordu. Bilete göre yeni açık üste 9-14 arası kapılardan giriş yapacaktık. Ancak zulüm işte o an başladı. Önüne gelip sıraya geçtiğimiz kapılardan saygıdeğer polislerimiz tarafından geri çevrildik. Sebep olarak üst tribün girişlerinin sadece direk caddeye açılan kapıdan yapılacağını söylediler. Saçma sapan ve anlaşılmaz bir uygulama. Binlerce kişiyi bir anda tek kapı ve sıraya mahkum etmek nasıl bir zihniyet olabilirdi ki! Sonradan konuyu çözdük. Görevlendirilen polis sayısı oldukça azdı ve tüm kapılara müdahale edemeyeceklerini anlayınca yeni açık üst taraftarından bari kurtulalım diyip 5 kapıyı kendi kafalarınca 1 kapıya düşürmüşlerdi. Hangi taraftan bakarsak bakalım mantık bulmak imkansız. Neyse, Maç öncesi coşku ve heyecan dolu adamların içi boşaldı sanki bir anda kafalar soru işareti doldu. Sıraya girdik, yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Ama bir 20-25 dakika sonra kapı önünde bir öbekleşme olduğunu, dışardan gelenlerin tabiri caizse sıraya okkalı bir kaynak yaptığını farkettik. Sıra bir anda galeyana geldi, en ufak kıvılcımda başlayacak bir kavganın kokuları geldi burnumuza. En ilginci ise sıraya kaynayan adamlar yüzünden kapının önünde olduğu içeri giremeyen taraftarın ses çıkarmamasıydı. Adamlar göz göre göre yedirdiler hem kendi haklarını hem de bizim hakkımızı. Bağırışlar, çağırışlar, tepkiler, bir süre sonra küfürler, kavgaya ramak kaldığı anlar. Tepkilerimiz ve kapıya yaklaşmamız üzerine kaynakçı ve cibiliyet fakiri elemanları sokmamaya başladık içeri. Ancak bu hengamede saat 19:55’e geldi, maçın başlamasına 5 dakika kalmıştı. O sırada 2 saattir nerede olduğunu bilmediğimiz güvenliği sağlamakla görevli polisler gelip sırada bir karmaşa çıkardılar ve kaynakçı grubun bir kısmının içeri girmesine sebep oldular. Sıradan tepkiler büyüdü, dostum Sayko da yüksek sesle tepki verenler arasındaydı, sadece ve sadece “Neredesiniz bu saate kadar, neden görevinizi yapmıyorsunuz?” dedi. Ancak üzerindeki üniforma ve belindeki silaha sahip olmanın krallık, kendisinin de Ali kıran baş kesen olduğunu sanan, amir olduğunu tahmin ettiğimiz, polis memuru kılıklı adam bir anda Sayko’nun üzerine geldi yanındaki 5 elemanıyla, uzun saçlı Sayko’nun saçlarına asıldı ve kendine doğru çekmeye başladı. Yanındakilerin coplarına sarıldığını gördük. Şu işler 2-3 saniye içinde gelişti. Polis’in kendine doğru çektiği Sayko’ya başta ben ve kardeşi olmak üzere bir anda etraftaki tüm taraftarlar sarılıp geriye çekti ve bir kısım taraftar da polislerle bizim aramıza girip polisleri dışarı caddeye doğru itti. o an taraftarda gördüğüm birlik duygusu beni çok duygulandırdı, bir yanda sıraya kanak yapmaya çalışan karaktersizler, öte yanda polise hiç tanımadığı ama beraber tezahürat ettiği adamı bırakmayan, “buradan adam alamazsınız, taraftar taraftarı teslim etmez” diye yırtınan adamlar. Galatasaraylı olduğuma bir kez daha şükrettim o an. Bir anda ürken saygıdeğer polis memuru bu sefer gücünü hissettirmek için ekibiyle birlikte kapı önüne geçip, “Tek sıra olmazsanız içeri almayacaz! İnsan gibi sıraya geçin!” demesi kafalarımızda “acaba az önceki insanlık dışı ve terbiyesizlik seviyesinden daha aşağıdaki hareketi yapan adam kimdi?” sorusunu canlandırdı. Yaklaşık 5 dakika kimseyi almadılar içeri, sonra birden kayboldular meydandan, güç gösterilerini tamamadıklarına göre zaten gidebilirlerdi artık değil mi?

Turnikelerden geçtik, içerideki polis arkadaşlar yaptıkları ciddi üst aramasında ne üzerimdeki bozuk paraları ne de bakalım ne yapacaklar bunu görünce diye özellikle getirdiğim miyadı dolmuş İsviçre çakısını bulabildiler. Yeni açık üstteki yerimizi aldığımızda saat 20:20, maç ise başlamış idi ve yazının başında bahsettiğim heyecan, umut ve coşkudan eser kalmamışken, şaşkınlık ve intikam duygusu ile dolmuştum. Hıncal Uluç’a ilk defa hak vermiştim.

Devam Edecek…

Bounce Back

Kasım 25, 2008, 5:36 pm | NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Bu maçı da izleyemedim sabah 5’te kalkmak zorunda olduğum için. Ama hem sonuç hem de istatistikler tamam bir geriş dönüş olduğunu gösteriyor hem Magic hem Howard hem de Hidayet için. Hidayet’in aklının önceki maçlarda ve hastalığında kalmadan her maça ayrı ayrı konsantre olduğunu görmek de çok güzel. Nelson’ın ilk kez bir oyun kurucu gibi oynadığı maçta sakatlandığını öğrendik maç yazılarından, demek ki herkes o kadar hayret etti ki nazara geldi. Fazla yorum yapamayacağız tabii izleyemediğimiz için ama hemen galibiyetlere geri dönmek, evde galibiyet alışkanlığı kazanmaya çalışmak iyidir. Magic şu an 10-4 ile Boston ve Cleveland’ın ardından konferans 3.sü. Arzumuz 2. olarak bitmesi sezonun. Bu arada Houston maçında Bogans’ın parmağı kırıldığı için şu ana kadar 6. adam rolünü üstlenen oyuncumuzdan yaklaşık 1 ay faydalanamayacağız. Bu iş de Redick’e yarayacak muhtemelen.

>Bounce Back

Kasım 25, 2008, 5:36 pm | NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Bu maçı da izleyemedim sabah 5’te kalkmak zorunda olduğum için. Ama hem sonuç hem de istatistikler tamam bir geriş dönüş olduğunu gösteriyor hem Magic hem Howard hem de Hidayet için. Hidayet’in aklının önceki maçlarda ve hastalığında kalmadan her maça ayrı ayrı konsantre olduğunu görmek de çok güzel. Nelson’ın ilk kez bir oyun kurucu gibi oynadığı maçta sakatlandığını öğrendik maç yazılarından, demek ki herkes o kadar hayret etti ki nazara geldi. Fazla yorum yapamayacağız tabii izleyemediğimiz için ama hemen galibiyetlere geri dönmek, evde galibiyet alışkanlığı kazanmaya çalışmak iyidir. Magic şu an 10-4 ile Boston ve Cleveland’ın ardından konferans 3.sü. Arzumuz 2. olarak bitmesi sezonun. Bu arada Houston maçında Bogans’ın parmağı kırıldığı için şu ana kadar 6. adam rolünü üstlenen oyuncumuzdan yaklaşık 1 ay faydalanamayacağız. Bu iş de Redick’e yarayacak muhtemelen.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye

Kasım 25, 2008, 5:27 pm | NBA, Washington Wizards kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Şu yazının sonunda demişim kabak Eddie Jordan’ın başına patlayacak diye. Dün itibariyle patladı kabak. SankiArenas, Daniels ve Haywood’un sakatlanması onun suçuymuş gibi kovuldu Eddie Jordan. Arenas bu takımın tartışmasız yıldızı, Daniels 6. adamı, Haywood tek doğru düzgün 5 numarası. Sen üzerine takas da yapıp verme adamın eline ondan sonra vay efendim 1-10’la başlanır mı sezona. Gerçekten çok üzüldüm Jordan’ın kovulmasına. 6 senedir bu takımı çalıştırıyordu, 2007 senesi All-Star’ında Doğu’nun koçuydu, bu sene işsiz. Bu kdar çabuk olmamalıydı, ziyan etiler adama, başka bir yerde kıymetini bilen çıkacaktır. Yerine oyuncu gelişimi antrenörü olarak görev yapan Ed Tapscott terfi ettirildi, ne verir takıma tam bir muallak. Arenas ve Haywood lmadıkça ya da takas yapılmadıkça ancak bir arpa boyudur gidecekleri yol!

>Yazık oldu Süleyman Efendi’ye

Kasım 25, 2008, 5:27 pm | NBA, Washington Wizards kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Şu yazının sonunda demişim kabak Eddie Jordan’ın başına patlayacak diye. Dün itibariyle patladı kabak. SankiArenas, Daniels ve Haywood’un sakatlanması onun suçuymuş gibi kovuldu Eddie Jordan. Arenas bu takımın tartışmasız yıldızı, Daniels 6. adamı, Haywood tek doğru düzgün 5 numarası. Sen üzerine takas da yapıp verme adamın eline ondan sonra vay efendim 1-10’la başlanır mı sezona. Gerçekten çok üzüldüm Jordan’ın kovulmasına. 6 senedir bu takımı çalıştırıyordu, 2007 senesi All-Star’ında Doğu’nun koçuydu, bu sene işsiz. Bu kdar çabuk olmamalıydı, ziyan etiler adama, başka bir yerde kıymetini bilen çıkacaktır. Yerine oyuncu gelişimi antrenörü olarak görev yapan Ed Tapscott terfi ettirildi, ne verir takıma tam bir muallak. Arenas ve Haywood lmadıkça ya da takas yapılmadıkça ancak bir arpa boyudur gidecekleri yol!

Nostaljik Automatik

Kasım 24, 2008, 6:14 pm | Müzik kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum

Abaragandi’de görünce paylaşmak istedim Gerçekten son derece eğlenceli hatta komik bir klip yapmışlar. Bedük de hakikaten eğlenceli bir adam.

>Nostaljik Automatik

Kasım 24, 2008, 6:14 pm | Müzik kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Abaragandi’de görünce paylaşmak istedim Gerçekten son derece eğlenceli hatta komik bir klip yapmışlar. Bedük de hakikaten eğlenceli bir adam.

Şu Takımı Bir de Yerinde Görelim!

Kasım 24, 2008, 3:26 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Çok önemli ve beni etkileyen konu spor müsabakalarını izlemeye gidemeyişim. Hastalık derecesinde Galatasaray taraftarı olan ben, ömür boyu toplam 4 tane Galatasaray maçını tribünden izleyebildim! Ya gittim bilet bulamadım, ya fırsat olmadı gidemedim. Mesela Galatasaray’ın Sakarya’ya geldiği son dönemdeki 2 sezonda da önceden planlanmış şehirdışı aktivitelerindeydim. Ama bu sefer nasıl olduysa işler yolunda gitti ve sunum yapacağım Aydınlatma Kongresi ile Kharkiv maçı aynı zamana geldi. Perşembe akşamı kongre çıkışı Sami Yen’deyim. Yeni Açık Üst’ten kapalıya doğru devrilip hocasına güvenmediğim, renklerine kurban olduğum takımımı izleyeceğim. Bakalım Skibbe 90 dakikayı kenarda nasıl geçiriyor, televizyonda her hareketini göremediğimiz topçular neler yapıyor. Sıra Yerinde görmekte. Maça gidecek ve Yeni Açık Üst’te olacak arkadaş varsa 17:00’de Sami Yen’deyim.

>Şu Takımı Bir de Yerinde Görelim!

Kasım 24, 2008, 3:26 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Çok önemli ve beni etkileyen konu spor müsabakalarını izlemeye gidemeyişim. Hastalık derecesinde Galatasaray taraftarı olan ben, ömür boyu toplam 4 tane Galatasaray maçını tribünden izleyebildim! Ya gittim bilet bulamadım, ya fırsat olmadı gidemedim. Mesela Galatasaray’ın Sakarya’ya geldiği son dönemdeki 2 sezonda da önceden planlanmış şehirdışı aktivitelerindeydim. Ama bu sefer nasıl olduysa işler yolunda gitti ve sunum yapacağım Aydınlatma Kongresi ile Kharkiv maçı aynı zamana geldi. Perşembe akşamı kongre çıkışı Sami Yen’deyim. Yeni Açık Üst’ten kapalıya doğru devrilip hocasına güvenmediğim, renklerine kurban olduğum takımımı izleyeceğim. Bakalım Skibbe 90 dakikayı kenarda nasıl geçiriyor, televizyonda her hareketini göremediğimiz topçular neler yapıyor. Sıra Yerinde görmekte. Maça gidecek ve Yeni Açık Üst’te olacak arkadaş varsa 17:00’de Sami Yen’deyim.

Podolski’yi Harcamak

Kasım 24, 2008, 3:14 pm | Bundesliga, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Klinsmann’ın yaptığının adı bu aslında. Milli takımda 60 maçta 31 gole imza koymuş, takımı Avrupa Şampiyonası’nda finallere taşımış, daha 23 yaşında ve 2-3 mevkide birden oynayabilen bir adamı bu kadar kolay nasıl harcayabiliyor Klinsmann anlamış değilim. Klose eski Klose değil, Toni istikrarsız ve Podolski kulübede toz tutuyor! Sonunda dayanamadı altın çocuk “Ocak’ta ayrılmak istiyorum” dedi. Sonuna kadar da haklı. Manchester City herkese olduğu gibi ona da talip olacaktır. Tottenham zaten Berbatov gittikten sonra bir yoklamıştı Bayern’i onun için, şimdi yarışa dahil olacaklardır. Real Madrid’in ihtiyaç duyduğu top saklayan ve iyi dağıtabilen forvet tipine de uygun, keşke oraya gitse derim. Fiyatı için minimum 15 milyon Euro deniliyor ama karşılıklı kapışmalarla 20’yi geçer gibi geliyor. Bundesliga bir yıldızını daha kaybetmek üzere, hem de kendi bayrağından.

>Podolski’yi Harcamak

Kasım 24, 2008, 3:14 pm | Bundesliga, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Klinsmann’ın yaptığının adı bu aslında. Milli takımda 60 maçta 31 gole imza koymuş, takımı Avrupa Şampiyonası’nda finallere taşımış, daha 23 yaşında ve 2-3 mevkide birden oynayabilen bir adamı bu kadar kolay nasıl harcayabiliyor Klinsmann anlamış değilim. Klose eski Klose değil, Toni istikrarsız ve Podolski kulübede toz tutuyor! Sonunda dayanamadı altın çocuk “Ocak’ta ayrılmak istiyorum” dedi. Sonuna kadar da haklı. Manchester City herkese olduğu gibi ona da talip olacaktır. Tottenham zaten Berbatov gittikten sonra bir yoklamıştı Bayern’i onun için, şimdi yarışa dahil olacaklardır. Real Madrid’in ihtiyaç duyduğu top saklayan ve iyi dağıtabilen forvet tipine de uygun, keşke oraya gitse derim. Fiyatı için minimum 15 milyon Euro deniliyor ama karşılıklı kapışmalarla 20’yi geçer gibi geliyor. Bundesliga bir yıldızını daha kaybetmek üzere, hem de kendi bayrağından.

Skibbe’nin Mumu

Kasım 24, 2008, 2:45 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Tardini Büfe’de parma maniac’ın Skibbe üzerine yazdığı bir yazı vardı. Sadece o yazıyı okuduktan sonra az biraz “acaba haksızlık mı ediyoruz bu adama biz ya” diye düşünmüştüm. Ama şu son maçta da görüldü ki ortada haksızlık falan yok, aksine az bile söylüyoruz. Adam tam anlamıyla ömür törpüsü. Takım maç sonu oynayamıyor, hemen çaptan düşüyorlar, sahada yürüyecek hali kalmıyor bazı adamların. Aceto “Bu yeni transferler ilk geldiklerinde daha formdaydılar” demiş, çok doğru söylemiş. Baros geldi fişek gibiydi, Kewell zıpkındı, Meira gayet iyi oynuyordu. E ne oluyor bu adamlara gün geçtikçe? Takım git gide sakatlar ve hastalar ordusu haline dönüşmeye başladı. En geniş kadro denilen kadro her geçen gün daralıyor. Skibbe aynı adamlara takmış vaziyette, sezon başında şans verdiği bazı isimleri ise sanki unutmuş gibi. Tamam istediği adamların hepsi alınamadı ama hangi hocanın her istediği alınabiliyor ki dünyada! Klasik laftır ama Galatasaray Skibbe’ye 2 gömlek büyük geldi. Bundesliga’da en büyük başarısı 5.lik, bıraktığı takım o gittikten sonra kafaya oynuyor. Senelerce hep Völler ile çalışmış, şimdi başındaki adam Adnan Sezgin. Demek ki Skibbe hala yetişmekte, Sezgin de Völler değil!

Bu takım 1,5 yabancıyla Cevat Hoca’nın elinde pırlanta gibi parladı, şimdi nasıl oluyor da +4 yıldızla aynı takım örümcek bağlıyor, anlamak mümkün değil. Yok efendim Galatasaray kültürüymüş de en kötü devre arasında kovulurmuş hoca! Bırakın Allah aşkına bu işleri de biraz yöneticilik yapın. Bu takıma ya ekibi ve camiayı tanıyan bir hoca getireceksiniz ya da adı bile futbolcuları hizaya sokacak bir yabancı. Hedefsiz ve kimden aldığına, kaç puan kaybettiğine bakmadan, aldığı her puanı nimetten sayan bi adamın koca Galatasaray’ın başında işi ne! Üfleyin şu muma, karanlıkta ayıp gözükmez!

>Skibbe’nin Mumu

Kasım 24, 2008, 2:45 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Tardini Büfe’de parma maniac’ın Skibbe üzerine yazdığı bir yazı vardı. Sadece o yazıyı okuduktan sonra az biraz “acaba haksızlık mı ediyoruz bu adama biz ya” diye düşünmüştüm. Ama şu son maçta da görüldü ki ortada haksızlık falan yok, aksine az bile söylüyoruz. Adam tam anlamıyla ömür törpüsü. Takım maç sonu oynayamıyor, hemen çaptan düşüyorlar, sahada yürüyecek hali kalmıyor bazı adamların. Aceto “Bu yeni transferler ilk geldiklerinde daha formdaydılar” demiş, çok doğru söylemiş. Baros geldi fişek gibiydi, Kewell zıpkındı, Meira gayet iyi oynuyordu. E ne oluyor bu adamlara gün geçtikçe? Takım git gide sakatlar ve hastalar ordusu haline dönüşmeye başladı. En geniş kadro denilen kadro her geçen gün daralıyor. Skibbe aynı adamlara takmış vaziyette, sezon başında şans verdiği bazı isimleri ise sanki unutmuş gibi. Tamam istediği adamların hepsi alınamadı ama hangi hocanın her istediği alınabiliyor ki dünyada! Klasik laftır ama Galatasaray Skibbe’ye 2 gömlek büyük geldi. Bundesliga’da en büyük başarısı 5.lik, bıraktığı takım o gittikten sonra kafaya oynuyor. Senelerce hep Völler ile çalışmış, şimdi başındaki adam Adnan Sezgin. Demek ki Skibbe hala yetişmekte, Sezgin de Völler değil!

Bu takım 1,5 yabancıyla Cevat Hoca’nın elinde pırlanta gibi parladı, şimdi nasıl oluyor da +4 yıldızla aynı takım örümcek bağlıyor, anlamak mümkün değil. Yok efendim Galatasaray kültürüymüş de en kötü devre arasında kovulurmuş hoca! Bırakın Allah aşkına bu işleri de biraz yöneticilik yapın. Bu takıma ya ekibi ve camiayı tanıyan bir hoca getireceksiniz ya da adı bile futbolcuları hizaya sokacak bir yabancı. Hedefsiz ve kimden aldığına, kaç puan kaybettiğine bakmadan, aldığı her puanı nimetten sayan bi adamın koca Galatasaray’ın başında işi ne! Üfleyin şu muma, karanlıkta ayıp gözükmez!

Dışarda Kurt Evde Kuzu

Kasım 23, 2008, 10:21 pm | Houston Rockets, Indiana Pacers, NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

2 maçı da takımımı Koç Üniversitesi deplasmanına götürdüğüm için izleyemedim. İzlemediğim maçlar hakkında yorumu pek sevmem. Söylenecek 2 şey var. Birincisi geçen sezonu deplasmanda galibiyet yüzdesi %50’nin üzerinde tek takım olarak bitiren Magic yine atynı yolda ilerliyor. İçerde 4-3 deplasmanda 5-1 Magic. Dışardaki galibiyetlerin kıymet kazanabilmesi için içeride mutlaka rakipleri domine etmek gerekir. İkinci konu ise Hidayet kötü veya yokken Magic’in de çok kötü olması. Adeta bir yama görevi gördüğünü söylemiştik Hidayet’in. Kötü oynadığı Pacers maçını Lewis’in son gayretleri ve Howard’ın içeriyi karartmasıyla uzatmada kazanabilirken, Houston’a yenilmeleri bunun kanıtı. Hidayet grip olduğu için oynayamamış maçta. Bu da uzun deplasman seyahatlerinin sonucu. Acil şifalar hem Hidayet’e hem Magic’e.

>Dışarda Kurt Evde Kuzu

Kasım 23, 2008, 10:21 pm | Houston Rockets, Indiana Pacers, NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>2 maçı da takımımı Koç Üniversitesi deplasmanına götürdüğüm için izleyemedim. İzlemediğim maçlar hakkında yorumu pek sevmem. Söylenecek 2 şey var. Birincisi geçen sezonu deplasmanda galibiyet yüzdesi %50’nin üzerinde tek takım olarak bitiren Magic yine atynı yolda ilerliyor. İçerde 4-3 deplasmanda 5-1 Magic. Dışardaki galibiyetlerin kıymet kazanabilmesi için içeride mutlaka rakipleri domine etmek gerekir. İkinci konu ise Hidayet kötü veya yokken Magic’in de çok kötü olması. Adeta bir yama görevi gördüğünü söylemiştik Hidayet’in. Kötü oynadığı Pacers maçını Lewis’in son gayretleri ve Howard’ın içeriyi karartmasıyla uzatmada kazanabilirken, Houston’a yenilmeleri bunun kanıtı. Hidayet grip olduğu için oynayamamış maçta. Bu da uzun deplasman seyahatlerinin sonucu. Acil şifalar hem Hidayet’e hem Magic’e.

Sakatlık, Rüzgar ve Saha Şartlarına Alışkın Bir Rakip, Sonuç: 32-14

Kasım 23, 2008, 5:10 pm | Korumalı Futbol, Tatankalar kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Uzun uğraşlar sonucu Cuma günü yeni ekipmanlarımıza kavuştuk. Seneler sonra full ekipmanlı 36 oyuncu ile sahaya çıktığımız Üniversiteler Ligi ilk maçında deplasmanda Koç Üniversitesi’ne 32-14 mağlup olduk. Maçın başını ve bütün 2. devresini iyi oynadığımız karşılaşmada ilk çeyreğin sonu ve 2. çeyrekte bir anda tabiri caizse kroki boksör vaziyetindeydik. Tabi bundaki en büyük iki etken, oyun kurucumuzun ilk touch-down’umuzdan sonra sakatlanıp çıkması ve zaman zaman 40 km hızla esen rüzgar oldu. Oyun kurucu yani QB korumalı futbolda en önemli mevkilerden biri. Bizim oyun kurucumuz Ali 3. sezonunda ve bu sezona kendini çok geliştirmiş olarak girdi. Maçın hemen başındaki sakatlığı nedeniyle bu sene takıma yeni katılan yedek oyun kurucumuz Kıvanç oynadı maçın geri kalanında. Kendisinden beklediğimiz performansın çok üzerine çıkmasına rağmen tecrübe her sporda olduğu gibi bu sporda da önemli bir faktör. Kıvanç’ın kumaşı ve cesareti üst seviyede oynadıkça ligin önemli isimlerinden biri olacağını gördük dün. Ali tek sakatlanan ismimiz değildi, en önemli savunmacılarımızdan Kerem ve maçın 2. devresi sakatlığına karşın oyuna girerek takıma ruh ve heyecan getiren line adamımız Samet’i de sakatlığa kurban verdik. Samet sanırım sezonu kapadı, Ali ve Kerem’in sakatlıkları ise çok korkutucu değil.

Dünkü mağlubiyette bir diğer önemli etken ise tam analmıyla fırtına şeklinde esen rüzgar oldu. Ali’nin sakatlanması sonrası oyun planımızı oturtmaya çalışırken ilk çeyreği rüzgar avantajını kullanamadan bitirdik. Bu sahada oynamaya alışık ve her daim esen rüzgarı kullanmayı bilen rakibimiz ilk çeyrekte bir touch down yakaldıktan sonra, rüzgarı da arkasına lıp 2. çeyrekte dalga dalga üstümüze gelerek üst üste 3 touch down yapınca bir anda 26-6 geriye düştük. Ekstraları iyi savunmasak fark daha da açılacaktı kuşkusuz. 2. yarıda ilk devredeki açıklarımızı kapatıp, savunmada daha akılcı oynayınca 2. yarıyı 8-6 kazandık ancak toplamda skor 32-14 aleyhimize olunca ilk mağlubiyetimizi almış olarak döndük Sakarya’ya.

İlk yarıda çok akılcı ve iyi oynayan bir Koç Üniversitesi ikinci yarıda ise oyunu dengelemiş ve rakibini oynatmayan bir Sakarya Üniversitesi vardı sahada. Bundan önceki senelere nazaran, maç öncesi diyaloğumuza da bağlı olarak, Koç Rams’le aramızdaki gerginliği azalttık. Biz onlara buradan Murat Baklava‘nın harika baklavalarından götürdük, onlar da oldukça misafirperver davrandılar bize. Rams koçu Deniz’le ilerleyen tarihlerde dostluk-hazırlık maçı yapmak için sözleştik. Federasyonun ligi aniden başlatması dolayısıyla hiç hazırlık maçı yapamamanın bir anlamda sonuçlarını yaşadığımız ilk maçımızı kafamızda öğretici bir hazırlık maçı olarak adlettik. Şimdi sırada 14 Aralık’ta Ege Üniversitesi ile evimizde yapacağımız maç var. Mutlak kazanılması gereken bir maç. Ege kendi sahasında bugün Anadolu Üniversitesi’ne 28-34 kaybetmiş. Ege maçını alırsak Anadolu Üni. Maçı bizim için gruptan çıkma maçı olacak. Tatankalar durmadan yola devam edecek.

>Sakatlık, Rüzgar ve Saha Şartlarına Alışkın Bir Rakip, Sonuç: 32-14

Kasım 23, 2008, 5:10 pm | Korumalı Futbol, Tatankalar kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Uzun uğraşlar sonucu Cuma günü yeni ekipmanlarımıza kavuştuk. Seneler sonra full ekipmanlı 36 oyuncu ile sahaya çıktığımız Üniversiteler Ligi ilk maçında deplasmanda Koç Üniversitesi’ne 32-14 mağlup olduk. Maçın başını ve bütün 2. devresini iyi oynadığımız karşılaşmada ilk çeyreğin sonu ve 2. çeyrekte bir anda tabiri caizse kroki boksör vaziyetindeydik. Tabi bundaki en büyük iki etken, oyun kurucumuzun ilk touch-down’umuzdan sonra sakatlanıp çıkması ve zaman zaman 40 km hızla esen rüzgar oldu. Oyun kurucu yani QB korumalı futbolda en önemli mevkilerden biri. Bizim oyun kurucumuz Ali 3. sezonunda ve bu sezona kendini çok geliştirmiş olarak girdi. Maçın hemen başındaki sakatlığı nedeniyle bu sene takıma yeni katılan yedek oyun kurucumuz Kıvanç oynadı maçın geri kalanında. Kendisinden beklediğimiz performansın çok üzerine çıkmasına rağmen tecrübe her sporda olduğu gibi bu sporda da önemli bir faktör. Kıvanç’ın kumaşı ve cesareti üst seviyede oynadıkça ligin önemli isimlerinden biri olacağını gördük dün. Ali tek sakatlanan ismimiz değildi, en önemli savunmacılarımızdan Kerem ve maçın 2. devresi sakatlığına karşın oyuna girerek takıma ruh ve heyecan getiren line adamımız Samet’i de sakatlığa kurban verdik. Samet sanırım sezonu kapadı, Ali ve Kerem’in sakatlıkları ise çok korkutucu değil.

Dünkü mağlubiyette bir diğer önemli etken ise tam analmıyla fırtına şeklinde esen rüzgar oldu. Ali’nin sakatlanması sonrası oyun planımızı oturtmaya çalışırken ilk çeyreği rüzgar avantajını kullanamadan bitirdik. Bu sahada oynamaya alışık ve her daim esen rüzgarı kullanmayı bilen rakibimiz ilk çeyrekte bir touch down yakaldıktan sonra, rüzgarı da arkasına lıp 2. çeyrekte dalga dalga üstümüze gelerek üst üste 3 touch down yapınca bir anda 26-6 geriye düştük. Ekstraları iyi savunmasak fark daha da açılacaktı kuşkusuz. 2. yarıda ilk devredeki açıklarımızı kapatıp, savunmada daha akılcı oynayınca 2. yarıyı 8-6 kazandık ancak toplamda skor 32-14 aleyhimize olunca ilk mağlubiyetimizi almış olarak döndük Sakarya’ya.

İlk yarıda çok akılcı ve iyi oynayan bir Koç Üniversitesi ikinci yarıda ise oyunu dengelemiş ve rakibini oynatmayan bir Sakarya Üniversitesi vardı sahada. Bundan önceki senelere nazaran, maç öncesi diyaloğumuza da bağlı olarak, Koç Rams’le aramızdaki gerginliği azalttık. Biz onlara buradan Murat Baklava‘nın harika baklavalarından götürdük, onlar da oldukça misafirperver davrandılar bize. Rams koçu Deniz’le ilerleyen tarihlerde dostluk-hazırlık maçı yapmak için sözleştik. Federasyonun ligi aniden başlatması dolayısıyla hiç hazırlık maçı yapamamanın bir anlamda sonuçlarını yaşadığımız ilk maçımızı kafamızda öğretici bir hazırlık maçı olarak adlettik. Şimdi sırada 14 Aralık’ta Ege Üniversitesi ile evimizde yapacağımız maç var. Mutlak kazanılması gereken bir maç. Ege kendi sahasında bugün Anadolu Üniversitesi’ne 28-34 kaybetmiş. Ege maçını alırsak Anadolu Üni. Maçı bizim için gruptan çıkma maçı olacak. Tatankalar durmadan yola devam edecek.

Aman Diyim! Knicks Takas Depremi!

Kasım 22, 2008, 1:43 am | GS Warriors, LA Clippers, NBA, NY Knicks kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Bugün Amerika saatine göre öğleden sonra diyelim New York Knicks arka arkaya yaptığı takaslarla adeta ortalığı dağıttı. Önce Golden State’e Jamal Crawford’u gönderip Al Harrington’ı aldılar. Tam biz “Hoca Harington, Randolph, Curry, Lee fazla, yarınlar takaslara gebe” derken hemen ilk takastan 1 saat sonra bu sefer Randolph’un üstüne bir de Mardy Collins’i koyup Cuttino Mobley ve Tim Thomas’a karşı LA Clippers’a yolladılar. Bir anda ligin dengelerini değiştirdi Knicks. Warriors artık daha savaşçı, Clippers artık daha ateşli. Bu hareketlerin tek amacı var kuşkusuz: Lebron James’i New York’a getirmek. Kokusu çok yakında çıkar.

>Aman Diyim! Knicks Takas Depremi!

Kasım 22, 2008, 1:43 am | GS Warriors, LA Clippers, NBA, NY Knicks kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Bugün Amerika saatine göre öğleden sonra diyelim New York Knicks arka arkaya yaptığı takaslarla adeta ortalığı dağıttı. Önce Golden State’e Jamal Crawford’u gönderip Al Harrington’ı aldılar. Tam biz “Hoca Harington, Randolph, Curry, Lee fazla, yarınlar takaslara gebe” derken hemen ilk takastan 1 saat sonra bu sefer Randolph’un üstüne bir de Mardy Collins’i koyup Cuttino Mobley ve Tim Thomas’a karşı LA Clippers’a yolladılar. Bir anda ligin dengelerini değiştirdi Knicks. Warriors artık daha savaşçı, Clippers artık daha ateşli. Bu hareketlerin tek amacı var kuşkusuz: Lebron James’i New York’a getirmek. Kokusu çok yakında çıkar.

Türkiye Üniversiteler Arası Korumalı Futbol Ligi

Kasım 21, 2008, 8:45 pm | Korumalı Futbol, Tatankalar kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın
Sakarya Üni vs Bilgi Üni 2007-2008 Sezonu
(Yeşil Forma Sakarya – Skor 8-0)

Türkiye Üniversiteler Arası Korumalı Futbol Ligi yarın yapılacak maçlarla başlayacak. Tabi şimdi okuyanların bir çoğu “Korumalı Futbol da ne ola ki?” diye düşünüyor. Bu sporun yaygın ve bilinen adı Amerikan Futbolu’dur. Türkiye’de bu işin federasyonu “Korumalı Futbol Federasyonu” olarak tescil edildiğinden artık bu ismi kullanacağız. 18 Üniversite takımı katılıyor bu sene Lig’e. Bu takımlardan biri de benim kulüp başkanı olduğum “Sakarya Üniversitesi Tatankaları”. Geçen sene maddi imkansızlıklara rağmen tarihinde ilk kez çeyrek final yaptırdığımız takımımızın hedefi bu sene de en azından çıtayı düşürmemek. Grubumuzda daha önce hiç yenemediğimiz, geçen sene grup maçında uzatmada kaybettiğimiz Koç Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi var. Yarın ilk maçımız deplasmanda Koç Üniversitesi ile Koç Kampüsünde 12:30’da. Buradan bu spora ilgi duyan ya da merak eden herkesi maçlarımıza davet ediyorum.

Şuradan Lig fikstürüne bakabilir ve sonuçları takip edebilirsiniz. Gruplar hemen aşağıda. Umarım bu satırlara galibiyetlerimizi, gruptan çıkışımızı yazarız. Çok büyük fedekarlıklar isteyen bu sporu yapmak, yaptırmak ve idareciliğini yürütmek gerçekten hiç kolay değil. Dileğim o ki bu sporu Türkiye geneline yayabilelim ve satranç ustalığı ile futbol-basketbol karışımı ötesinde zevk veren bu sporu yapanı da izleyeni de arttıralım. Ayrıca 12 takımın katıldığı Profesyonel Kulüpler Ligi de mevcut. Hedefimiz ekipman ve maddi kıstaslarımızı tamamlayıp en geç 2 sezon içinde oralarda mücadele edebilmek. Allahım sen güç ver 😀

1. Grup 2. Grup 3. Grup 4. Grup
Atılım Üni.
Başkent Üni.
Gazi Üni.
O.D.T.Ü.
Doğu Akd. Üni.
Ankara Üni.
Bilkent Üni.
Hacettepe Üni.
Selçuk Üni.
Anadolu Üni.
Ege Üni.
Koç Üni.
Sakarya Üni.
Bilgi Üni.
Boğaziçi Üni.
İ.T.Ü
Sabancı Üni.
Yeditepe Üni.

>Türkiye Üniversiteler Arası Korumalı Futbol Ligi

Kasım 21, 2008, 8:45 pm | Korumalı Futbol, Tatankalar kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>

Sakarya Üni vs Bilgi Üni 2007-2008 Sezonu
(Yeşil Forma Sakarya – Skor 8-0)

Türkiye Üniversiteler Arası Korumalı Futbol Ligi yarın yapılacak maçlarla başlayacak. Tabi şimdi okuyanların bir çoğu “Korumalı Futbol da ne ola ki?” diye düşünüyor. Bu sporun yaygın ve bilinen adı Amerikan Futbolu’dur. Türkiye’de bu işin federasyonu “Korumalı Futbol Federasyonu” olarak tescil edildiğinden artık bu ismi kullanacağız. 18 Üniversite takımı katılıyor bu sene Lig’e. Bu takımlardan biri de benim kulüp başkanı olduğum “Sakarya Üniversitesi Tatankaları”. Geçen sene maddi imkansızlıklara rağmen tarihinde ilk kez çeyrek final yaptırdığımız takımımızın hedefi bu sene de en azından çıtayı düşürmemek. Grubumuzda daha önce hiç yenemediğimiz, geçen sene grup maçında uzatmada kaybettiğimiz Koç Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi var. Yarın ilk maçımız deplasmanda Koç Üniversitesi ile Koç Kampüsünde 12:30’da. Buradan bu spora ilgi duyan ya da merak eden herkesi maçlarımıza davet ediyorum.

Şuradan Lig fikstürüne bakabilir ve sonuçları takip edebilirsiniz. Gruplar hemen aşağıda. Umarım bu satırlara galibiyetlerimizi, gruptan çıkışımızı yazarız. Çok büyük fedekarlıklar isteyen bu sporu yapmak, yaptırmak ve idareciliğini yürütmek gerçekten hiç kolay değil. Dileğim o ki bu sporu Türkiye geneline yayabilelim ve satranç ustalığı ile futbol-basketbol karışımı ötesinde zevk veren bu sporu yapanı da izleyeni de arttıralım. Ayrıca 12 takımın katıldığı Profesyonel Kulüpler Ligi de mevcut. Hedefimiz ekipman ve maddi kıstaslarımızı tamamlayıp en geç 2 sezon içinde oralarda mücadele edebilmek. Allahım sen güç ver 😀

1. Grup 2. Grup 3. Grup 4. Grup
Atılım Üni.
Başkent Üni.
Gazi Üni.
O.D.T.Ü.
Doğu Akd. Üni.
Ankara Üni.
Bilkent Üni.
Hacettepe Üni.
Selçuk Üni.
Anadolu Üni.
Ege Üni.
Koç Üni.
Sakarya Üni.
Bilgi Üni.
Boğaziçi Üni.
İ.T.Ü
Sabancı Üni.
Yeditepe Üni.

E Yuh Be Kardeşim!

Kasım 21, 2008, 8:39 pm | EPL, Futbol, Serie A kategorisinde yayınlandı | 1 Yorum

Manchester’ı alan bu Araplar iyice sapıttı! Buffon için 75 milyon, Kaka için 100 milyon Euro teklif etmeye niyetleniyorlar! İyice işin cılkını çıkartıyorlar, insanı şu güzelim oyundan soğutuyorlar. İnsan bunlar, insan, altın külçesi, elmas damarı, petrol, arsa falan değil!

>E Yuh Be Kardeşim!

Kasım 21, 2008, 8:39 pm | EPL, Futbol, Serie A kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Manchester’ı alan bu Araplar iyice sapıttı! Buffon için 75 milyon, Kaka için 100 milyon Euro teklif etmeye niyetleniyorlar! İyice işin cılkını çıkartıyorlar, insanı şu güzelim oyundan soğutuyorlar. İnsan bunlar, insan, altın külçesi, elmas damarı, petrol, arsa falan değil!

2,5 Aylık Transferler

Kasım 21, 2008, 8:24 pm | Bundesliga, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Beckham’ın Milan’la 2,5 aylığına anlaşmasından sonra, 1 Ocak – 15 Mart döneminde Avrupa’ya kapağı atan diğer bir isim Landon Donovan oluyor. Los Angeles Galaxy oyuncusu, hatta kaptanı diyelim, Bayern München ile çıktığı antremanlarda Klinssmann’ın beğenisini kazanınca 1 Ocak’tan itibaren kiralanmasına karar verildi. MLS başlayana kadar Bundesliga’da terleyecek olan golcünün bu ilk Bundesliga tecrübesi değil. Bayer Leverkusen’in altyapısına 17 yaşında transfer olan, 2 sene sonra A takıma çıkıp sadece 7 maç forma bulabildikten sonra ülkesine dönen Donovan için belki de bu transfer bir anlamda hesaplaşma olacak, Bundesliga’dan ve Leverkusen’den intikam almak için bir fırsat. Boş bir adam değil 100’den fazla milli olmuş ve o formayla 40’a yakın gol atmış bir golcü. Klinsmann Donovan’ın sezon sonuna kadar kalmasını istediğini söylüyor, Donovan da istekli gibi. Keza adam 13 Mayıs’ta Allianz Arena’da olmak isteyecektir Leverkusen’e karşı. Ben olsam isterdim. Donovan Bundesliga’nın yeni rengi. Sıradaki 2,5 aylıklar bekleniyor.

>2,5 Aylık Transferler

Kasım 21, 2008, 8:24 pm | Bundesliga, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Beckham’ın Milan’la 2,5 aylığına anlaşmasından sonra, 1 Ocak – 15 Mart döneminde Avrupa’ya kapağı atan diğer bir isim Landon Donovan oluyor. Los Angeles Galaxy oyuncusu, hatta kaptanı diyelim, Bayern München ile çıktığı antremanlarda Klinssmann’ın beğenisini kazanınca 1 Ocak’tan itibaren kiralanmasına karar verildi. MLS başlayana kadar Bundesliga’da terleyecek olan golcünün bu ilk Bundesliga tecrübesi değil. Bayer Leverkusen’in altyapısına 17 yaşında transfer olan, 2 sene sonra A takıma çıkıp sadece 7 maç forma bulabildikten sonra ülkesine dönen Donovan için belki de bu transfer bir anlamda hesaplaşma olacak, Bundesliga’dan ve Leverkusen’den intikam almak için bir fırsat. Boş bir adam değil 100’den fazla milli olmuş ve o formayla 40’a yakın gol atmış bir golcü. Klinsmann Donovan’ın sezon sonuna kadar kalmasını istediğini söylüyor, Donovan da istekli gibi. Keza adam 13 Mayıs’ta Allianz Arena’da olmak isteyecektir Leverkusen’e karşı. Ben olsam isterdim. Donovan Bundesliga’nın yeni rengi. Sıradaki 2,5 aylıklar bekleniyor.

Gallas’ın Kaptanlığı

Kasım 21, 2008, 8:10 pm | EPL, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Wenger’in Fransa’nın arka bahçesine çevirdiği Arsenal’in kaptanlığını bir Fransız’a vermesini garipsemedik en başta. Ama bu Fransız Gallas olunca insanın kafasında soru işaretleri doğmaması mümkün değil. Caen’de yetişip Marsilya’da parlayan, Chelsea’de devamlılık kazanan, Arsenal’in kaptanlığına getirilen Gallas’ı ben şahsen hiç evemedim. Lilian Thuram hayranı bir futbolsever olarak Thuram’dan sonra Gallas hep midemi ekşitti. Hatta öyle ki Football Manager oynarken Arsenal’i aldığımda kaptanlığı hemen elinden alıp bir başkasına verdiğim, hatta en geç devre arasında sattığım adam oldu Gallas. Sahadaki anlamsız sertliği, arkadaşlarına davranışı ve yüz ifadesiyle hep soğuttu senelerce kendinden. Şimdi benim her FM oyununda yaptığımı Wenger kendisi yapıyor. Yazdığı oto biyografisinde takım arkadaşlarını eleştiren, hafta içinde takımın sahada savaşacak kadar cesur adamlardan kurulu olmadığından şikayet eden ve 2 senedir arkadaşlarına durmadan sallayan Gallas’ın kaptanlığını Wenger elinden alıyor. Arkadaşlarının gözünde bir kaptandan çok oyunbozan gibi gözüken, takım içinde çok yakın arkadaşı kalmayan Gallas yakın zamanda takımdan gönderilebilir de. Kaptan toparlayan, bir arada tutan, hırslandıran, motive eden adamdır, Gallas gibi sirke satmaz gerçek kaptanın suratı.

Bence dğru karar, helal olsun Wenger’e, hatasını geç de olsa fark ediyor. Takıma katkısı aldığından fazla olmayan adamlardan hayır gelmiyor.

>Gallas’ın Kaptanlığı

Kasım 21, 2008, 8:10 pm | EPL, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Wenger’in Fransa’nın arka bahçesine çevirdiği Arsenal’in kaptanlığını bir Fransız’a vermesini garipsemedik en başta. Ama bu Fransız Gallas olunca insanın kafasında soru işaretleri doğmaması mümkün değil. Caen’de yetişip Marsilya’da parlayan, Chelsea’de devamlılık kazanan, Arsenal’in kaptanlığına getirilen Gallas’ı ben şahsen hiç evemedim. Lilian Thuram hayranı bir futbolsever olarak Thuram’dan sonra Gallas hep midemi ekşitti. Hatta öyle ki Football Manager oynarken Arsenal’i aldığımda kaptanlığı hemen elinden alıp bir başkasına verdiğim, hatta en geç devre arasında sattığım adam oldu Gallas. Sahadaki anlamsız sertliği, arkadaşlarına davranışı ve yüz ifadesiyle hep soğuttu senelerce kendinden. Şimdi benim her FM oyununda yaptığımı Wenger kendisi yapıyor. Yazdığı oto biyografisinde takım arkadaşlarını eleştiren, hafta içinde takımın sahada savaşacak kadar cesur adamlardan kurulu olmadığından şikayet eden ve 2 senedir arkadaşlarına durmadan sallayan Gallas’ın kaptanlığını Wenger elinden alıyor. Arkadaşlarının gözünde bir kaptandan çok oyunbozan gibi gözüken, takım içinde çok yakın arkadaşı kalmayan Gallas yakın zamanda takımdan gönderilebilir de. Kaptan toparlayan, bir arada tutan, hırslandıran, motive eden adamdır, Gallas gibi sirke satmaz gerçek kaptanın suratı.

Bence dğru karar, helal olsun Wenger’e, hatasını geç de olsa fark ediyor. Takıma katkısı aldığından fazla olmayan adamlardan hayır gelmiyor.

Kasap

Kasım 19, 2008, 10:29 am | EPL, Futbol kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum




Vinnie Jones
Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kasabı!

>Kasap

Kasım 19, 2008, 10:29 am | EPL, Futbol kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>


Vinnie Jones
Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kasabı!

Dinazor Avı

Kasım 19, 2008, 10:06 am | NBA, Orlando Magic, Toronto Raptors kategorisinde yayınlandı | 2 Yorum


Magic Raptors maçı bir çok ilginç olaya sahne oldu dün akşam. Kaburgalarındaki ezilme nedeniyle nefes alma ve hareket güçlüğü çeken Pietrus’un yerine ilk 5’te yer alan isim sürpriz bir şelilde J.J.Redick oldu. Sezon öncesi bu sefer oldu denilerek büyük umutlar beslenen, ancak geride kalan 10 maçın sadece 6’sında süre alıp hiç şut sokamayan Redick Van Gundy’nin aldığı risk oldu dün gece. Bogans ya da Lee yerine kafa olarak bitmek üzere olan Redick’i son bir kez denedi Van Gundy. Bir kaç maç daha Pietrus sahaya çıkamazsa Redic belki de kariyerini kurtaracak. 3. sezonunda ilk kez ilk 5’teydi, maçın Orlando adına açılış basketini kaydetti, kendine geldi. 34 dakika kaldı sahada, 10 sayı 3 ribaunt 2 üçlükle oynadı ama en önemlisi basketbolcu olduğunu hatırladı. Savunma performansını biraz daha yukarı çekebilirse çok kaliteli bir şutör, kafaca hala hazır değil, dün gece büyük bir adımdı onun için.

Raptor cephesinde Magic katili Chris Bosh yine ultra bir oyun oynayarak 40 sayı 18 ribaunt yaparak adeta pota altını karartt. O’Neal’in en iyi savunma oyunlarından birini ortaya koyduğu maçta Howard’a 18-9’dan yukarısını yaptırmadılar. Eski dost Willie Solomon’un bir önceki maça göre etkisiz kaldığı dakikalarda 2-3 maçtır istikrarlı şut sokan şutör oyun kuramayıcı Nelson 1 numara mevkiinde baskın olan isim oldu, onu Ukic de pek durduramadı, bu sırada Magic’te oyun kurma işiniyapansa Hidayet’ti 7 asistiyle . Lewis’in istikrar kazanan şutları ve Hidayet’in son çeyrekteki tam bir “Mr. Fourth Quarter” oyunuyla ürettiği 16 sayı Bosh’un canavarlaştığı maçı Magic’in ellerinde bıraktı. Benchten gelen katkının yine sıfıra yakın olduğu ancak 3. çeyreğin yine kazanıldığı ve tabiri caizse 3. çeyreği kazandığı zaman maçı kazanan Magic’in özellikle 2. yarıda maça konsantre olduğunu gördük. İsmen geniş imkan olarak kısıtlı kadroya mutlaka takviye yapılması ya da yedek sırasından bazı cevherlerin değerli taşlar haline getirilmesi gereği hala taptaze. 9 maçta gelen 8 galibiyet, yıldızların şut istikrarı, özellikle Redick’in kazanılma olasılığı Orlando’da heyecan yaratıyor.

>Dinazor Avı

Kasım 19, 2008, 10:06 am | NBA, Orlando Magic, Toronto Raptors kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>
Magic Raptors maçı bir çok ilginç olaya sahne oldu dün akşam. Kaburgalarındaki ezilme nedeniyle nefes alma ve hareket güçlüğü çeken Pietrus’un yerine ilk 5’te yer alan isim sürpriz bir şelilde J.J.Redick oldu. Sezon öncesi bu sefer oldu denilerek büyük umutlar beslenen, ancak geride kalan 10 maçın sadece 6’sında süre alıp hiç şut sokamayan Redick Van Gundy’nin aldığı risk oldu dün gece. Bogans ya da Lee yerine kafa olarak bitmek üzere olan Redick’i son bir kez denedi Van Gundy. Bir kaç maç daha Pietrus sahaya çıkamazsa Redic belki de kariyerini kurtaracak. 3. sezonunda ilk kez ilk 5’teydi, maçın Orlando adına açılış basketini kaydetti, kendine geldi. 34 dakika kaldı sahada, 10 sayı 3 ribaunt 2 üçlükle oynadı ama en önemlisi basketbolcu olduğunu hatırladı. Savunma performansını biraz daha yukarı çekebilirse çok kaliteli bir şutör, kafaca hala hazır değil, dün gece büyük bir adımdı onun için.

Raptor cephesinde Magic katili Chris Bosh yine ultra bir oyun oynayarak 40 sayı 18 ribaunt yaparak adeta pota altını karartt. O’Neal’in en iyi savunma oyunlarından birini ortaya koyduğu maçta Howard’a 18-9’dan yukarısını yaptırmadılar. Eski dost Willie Solomon’un bir önceki maça göre etkisiz kaldığı dakikalarda 2-3 maçtır istikrarlı şut sokan şutör oyun kuramayıcı Nelson 1 numara mevkiinde baskın olan isim oldu, onu Ukic de pek durduramadı, bu sırada Magic’te oyun kurma işiniyapansa Hidayet’ti 7 asistiyle . Lewis’in istikrar kazanan şutları ve Hidayet’in son çeyrekteki tam bir “Mr. Fourth Quarter” oyunuyla ürettiği 16 sayı Bosh’un canavarlaştığı maçı Magic’in ellerinde bıraktı. Benchten gelen katkının yine sıfıra yakın olduğu ancak 3. çeyreğin yine kazanıldığı ve tabiri caizse 3. çeyreği kazandığı zaman maçı kazanan Magic’in özellikle 2. yarıda maça konsantre olduğunu gördük. İsmen geniş imkan olarak kısıtlı kadroya mutlaka takviye yapılması ya da yedek sırasından bazı cevherlerin değerli taşlar haline getirilmesi gereği hala taptaze. 9 maçta gelen 8 galibiyet, yıldızların şut istikrarı, özellikle Redick’in kazanılma olasılığı Orlando’da heyecan yaratıyor.

Bir Koca Çınar Daha…

Kasım 18, 2008, 8:19 am | Futbol, Hayat, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Bazen isyan edesi geliyor insanın, çığlık çığlığa bağırası, hatta küfür edesi… Önce Dikmen gitti şimdi Aydın. Tek tesellimiz gittikleri yerin buradan daha iyi bir yer olması. Şüphe yok mekanları cennet onların… ama biraz daha kalabilselerdi, o tatlı, o güzel, o eşsiz mizaçlarından, insanlıklarından birazcık daha feyz alabilseydik… Ahh be kahpe kader, ahhh!

>Bir Koca Çınar Daha…

Kasım 18, 2008, 8:19 am | Futbol, Hayat, Sıkıntı kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Bazen isyan edesi geliyor insanın, çığlık çığlığa bağırası, hatta küfür edesi… Önce Dikmen gitti şimdi Aydın. Tek tesellimiz gittikleri yerin buradan daha iyi bir yer olması. Şüphe yok mekanları cennet onların… ama biraz daha kalabilselerdi, o tatlı, o güzel, o eşsiz mizaçlarından, insanlıklarından birazcık daha feyz alabilseydik… Ahh be kahpe kader, ahhh!

Single Single ve Yama

Kasım 17, 2008, 11:06 pm | Charlotte Bobcats, NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Howard’ın double double’larına alışmışken triple double yaptığını da görünce iştahımız kabarmıştı. 15-10 yaptığında kötü oynadı diye çok şey beklediğimiz koca bebek kariyerinin enderlerinden birine imza attı dün gece, Single-Single yaptı. Şut sokamadığı ya da herhangi bir istatistikte çift haneyi yakalayamadığı maç sayısı hatırladığım kadarıyla 3’ten fazla değil (Bir ara bunu da araştırayım). Bu kötü performansta muhakkak ki Larry Brown’ın akıllı savunma taktiğinin ve Okafor – Mohammed – Hollins üçlüsünün dönüşümlü başarılı savunmasının payı büyüktü. Brown’ın çok iyi performanslarını oyuncularından ustaca aldığını çok iyi biliyorduk, dün gece bunun 24 senedir nasıl işlediğini bir kez daha gösterdi bize.

Howard’ın durduğu, Bobcats’in ciddi savunma yaptığı, Howard’ın kapsama alanı dışında kaldığı, benchten yine gereken verimin alınamadığı bu gecenin parlayan ismi yine beklendiği üzere Hidayet oldu. Rakibin iyi savunması nedeniyle zora düşüldüğü ve psikolojik olarak bu savunmayı açıp Howard’ı özgür kılmanın tek yolunun şut sokmak olarak görüldüğü maçta asıl anahtarın penetrelerde ve rakibin dengesini bozmakta olduğunu bir kez daha Hidayet hatırladı Magic’te. Daldı, çıktı, karıştırdı ve ilk yarıda maçı alabilir izlenimi veren Bobcats’i 3. çeyrekte çözdü. Adam tam bir yama, takıma o maçta ne gerekse o işi yapıyor, şutsa şut, asistse asist, ribaunt ise ribaunt, savunmaysa savunma, Hidayet komple bir basketbolcu. 2 maçtır kullandığı dengesiz şutlar arka arkaya çemberden geçen Nelson kendine fazlaca güvenmeye devam ediyor, bu güven bir gece Magic’in başını yakacak şimdiden söylüyorum. Kaç maçtır takımın en çok asist yapan ismi olamıyor takımının oyun kurucusu, aklı devamlı şut ve sayı atmakta. Nelson hala ilk 5’in zayıf halkası.

Van Gundy sezon başında geniş gibi gözüken ama verdiği performanslarla aslında gözüktüğü gibi olmadığı anlaşılan kadrodan olabildiğince yüksek verim almaya çalışıyor. Lee’yi rotasyona almaya, Battie’yi kendine getirmeye, Bogans’ı 6. adamlığa alıştırmaya çalışıyor. Ancak yedek oyun kurucu Johnson sanırım Nelson ile kamplarda aynı odada kalıyor olacak, ilk 3 maçtaki AJ’in yerinde yeller esiyor. O da devamlı atıyor, atıyor, atıyor. Van Gundy’nin Pietrus eklentisiyle elde ettiği ortalamanın üzerindeki 5’e yeterince destek veremeyen bir yedek sırası mevcut ve Van Gundy, göz altı torbalarından belli, devamlı dersine çalışıyor.

Bobcats cephesinde ise görüntü J-Rich’in olmadığı maçlarda liderliğe soyunan Gerald Wallace’ın bunu tam anlamıyla yapacak kapasitede olmadığı, Çakma Nelson DJ Augustin’in Felton’ı kafaca çok etkildeği ve Okafor’un iyi bir savunmacı olmaktan ileri gidemediğidir. Farklı bir yaklaşımı ise Carroll ve Pietrus üzerinden yapmak istiyorum. Pietrus sezon başında Magic ile 5 senelik ve 25 milyonluk bir kontrat yaptı. Carroll ise geçen sezon başında benzer bir anlaşmayı imzalamıştı, 5 sene ve 23 milyon. Carroll anlaşmayı imzaladıktan sonra hem istatistikleri hem de yüzündeki hırs ve bir şeyleri ispat etme gayretinin verdiği inanmışlık yavaş yavaş eridi gitti. Şu sıralar 4 sayı civarlarında dolaşan bu adam 2 sene öncesine kadar leblebi gibi üçlük atıyordu. İllaki J-Rich’in takıma katılması olumsuz etkilemiştir ancak bu kadar da kolay kaybolmaz ki bir değer. Bunun adı paranın üzerine yatmaktır. Aynı kontratı almış olan Pietrus oynadığı her dakika ciddi gayret sarf ediyor, boş şutlarda cezayı kesiyor, hızlı hücuma koşuyor ve çok ciddi savunma yapıyor. Carroll ise dolaşıyor. Geçen sezonun tamamını kaçıran Morrisson’ın bile kendini yırttığı bir ortamda Carroll lüks gibi Bobcats’e. Larry Brown’ın da işi kolay değil, Jordan basketbolu oynadığı kadar iyi yönetemiyor.

Kısa süre sonrası için bir Solomon yazısı planlıyordum, giggle loop’un isteği bunu farz kıldı. Solomon bir kaç güne.

>Single Single ve Yama

Kasım 17, 2008, 11:06 pm | Charlotte Bobcats, NBA, Orlando Magic kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Howard’ın double double’larına alışmışken triple double yaptığını da görünce iştahımız kabarmıştı. 15-10 yaptığında kötü oynadı diye çok şey beklediğimiz koca bebek kariyerinin enderlerinden birine imza attı dün gece, Single-Single yaptı. Şut sokamadığı ya da herhangi bir istatistikte çift haneyi yakalayamadığı maç sayısı hatırladığım kadarıyla 3’ten fazla değil (Bir ara bunu da araştırayım). Bu kötü performansta muhakkak ki Larry Brown’ın akıllı savunma taktiğinin ve Okafor – Mohammed – Hollins üçlüsünün dönüşümlü başarılı savunmasının payı büyüktü. Brown’ın çok iyi performanslarını oyuncularından ustaca aldığını çok iyi biliyorduk, dün gece bunun 24 senedir nasıl işlediğini bir kez daha gösterdi bize.

Howard’ın durduğu, Bobcats’in ciddi savunma yaptığı, Howard’ın kapsama alanı dışında kaldığı, benchten yine gereken verimin alınamadığı bu gecenin parlayan ismi yine beklendiği üzere Hidayet oldu. Rakibin iyi savunması nedeniyle zora düşüldüğü ve psikolojik olarak bu savunmayı açıp Howard’ı özgür kılmanın tek yolunun şut sokmak olarak görüldüğü maçta asıl anahtarın penetrelerde ve rakibin dengesini bozmakta olduğunu bir kez daha Hidayet hatırladı Magic’te. Daldı, çıktı, karıştırdı ve ilk yarıda maçı alabilir izlenimi veren Bobcats’i 3. çeyrekte çözdü. Adam tam bir yama, takıma o maçta ne gerekse o işi yapıyor, şutsa şut, asistse asist, ribaunt ise ribaunt, savunmaysa savunma, Hidayet komple bir basketbolcu. 2 maçtır kullandığı dengesiz şutlar arka arkaya çemberden geçen Nelson kendine fazlaca güvenmeye devam ediyor, bu güven bir gece Magic’in başını yakacak şimdiden söylüyorum. Kaç maçtır takımın en çok asist yapan ismi olamıyor takımının oyun kurucusu, aklı devamlı şut ve sayı atmakta. Nelson hala ilk 5’in zayıf halkası.

Van Gundy sezon başında geniş gibi gözüken ama verdiği performanslarla aslında gözüktüğü gibi olmadığı anlaşılan kadrodan olabildiğince yüksek verim almaya çalışıyor. Lee’yi rotasyona almaya, Battie’yi kendine getirmeye, Bogans’ı 6. adamlığa alıştırmaya çalışıyor. Ancak yedek oyun kurucu Johnson sanırım Nelson ile kamplarda aynı odada kalıyor olacak, ilk 3 maçtaki AJ’in yerinde yeller esiyor. O da devamlı atıyor, atıyor, atıyor. Van Gundy’nin Pietrus eklentisiyle elde ettiği ortalamanın üzerindeki 5’e yeterince destek veremeyen bir yedek sırası mevcut ve Van Gundy, göz altı torbalarından belli, devamlı dersine çalışıyor.

Bobcats cephesinde ise görüntü J-Rich’in olmadığı maçlarda liderliğe soyunan Gerald Wallace’ın bunu tam anlamıyla yapacak kapasitede olmadığı, Çakma Nelson DJ Augustin’in Felton’ı kafaca çok etkildeği ve Okafor’un iyi bir savunmacı olmaktan ileri gidemediğidir. Farklı bir yaklaşımı ise Carroll ve Pietrus üzerinden yapmak istiyorum. Pietrus sezon başında Magic ile 5 senelik ve 25 milyonluk bir kontrat yaptı. Carroll ise geçen sezon başında benzer bir anlaşmayı imzalamıştı, 5 sene ve 23 milyon. Carroll anlaşmayı imzaladıktan sonra hem istatistikleri hem de yüzündeki hırs ve bir şeyleri ispat etme gayretinin verdiği inanmışlık yavaş yavaş eridi gitti. Şu sıralar 4 sayı civarlarında dolaşan bu adam 2 sene öncesine kadar leblebi gibi üçlük atıyordu. İllaki J-Rich’in takıma katılması olumsuz etkilemiştir ancak bu kadar da kolay kaybolmaz ki bir değer. Bunun adı paranın üzerine yatmaktır. Aynı kontratı almış olan Pietrus oynadığı her dakika ciddi gayret sarf ediyor, boş şutlarda cezayı kesiyor, hızlı hücuma koşuyor ve çok ciddi savunma yapıyor. Carroll ise dolaşıyor. Geçen sezonun tamamını kaçıran Morrisson’ın bile kendini yırttığı bir ortamda Carroll lüks gibi Bobcats’e. Larry Brown’ın da işi kolay değil, Jordan basketbolu oynadığı kadar iyi yönetemiyor.

Kısa süre sonrası için bir Solomon yazısı planlıyordum, giggle loop’un isteği bunu farz kıldı. Solomon bir kaç güne.

Bu Adama Ne Oldu Allah Aşkına!

Kasım 16, 2008, 9:47 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

Kaybedilen maçlarda bile her şeyini veriyor sahaya, 90. dakikada rakibe basıyor, pas veriyor, asist yapıyor, top kapıyor, gol atıyor. Schalke’de bildiğimiz Lincoln bunun gibi bir şeydi, ama bu ülkede bu Lincoln’le yeni tanıştık, acemisiyiz, yabancısıyız ama çok sevdik bu Lincoln’ü.

>Bu Adama Ne Oldu Allah Aşkına!

Kasım 16, 2008, 9:47 pm | Futbol, Galatasaray kategorisinde yayınlandı | Yorum bırakın

>Kaybedilen maçlarda bile her şeyini veriyor sahaya, 90. dakikada rakibe basıyor, pas veriyor, asist yapıyor, top kapıyor, gol atıyor. Schalke’de bildiğimiz Lincoln bunun gibi bir şeydi, ama bu ülkede bu Lincoln’le yeni tanıştık, acemisiyiz, yabancısıyız ama çok sevdik bu Lincoln’ü.

Sonraki Sayfa »

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.
Entries ve yorumlar feeds.